Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Mahkûm olan ABD ve Kontralar

Türkiye'nin Afrin'e yönelik Zeytin Dalı Harekâtı'nın sahada ve diplomatik alandaki başarısını hukuk alanında da sürdürmesi gerekiyor. Elbette sahada güçlü olmadan bu alanda yürümek mümkün değil ama şu da önemli bir fırsat; dünya halkları ilk kez somut biçimde ABD'nin terör örgütleriyle ilişkisine tanık oluyor. Çünkü geçmişe bakıldığında ABD'nin terör örgütleriyle ilişkisi istihbarat örgütleri vasıtasıyla ve gizli yürütülürdü.
Sonradan bir kısmı açığa çıksa da bu pek değişmedi.
Şimdi ise bambaşka bir ABD var. ABD ilk kez hem de NATO üyesi müttefiki Türkiye'ye karşı, darbe dahil her yolu mubah sayan iki terör örgütünü, FETÖ ve PKK'yı gizlemeden destekliyor.
Türkiye, bir süredir ABD'nin bu ilişkileri sonlandırması için diplomatik açıdan her yolu denedi ama sonuç alamadı. Şimdi askeri yolu deniyor ve onu uluslararası hukuk yoluyla da desteklemek istiyor.
Peki, bu mümkün mü? Cumhurbaşkanı Erdoğan, Vatikan dönüşü "Olay sadece YPG olayı değil" diyerek ABD ile yaşanan derin krize dikkat çekiyor ve şöyle diyordu:
"Bunların en önemlisi FETÖ meselesi.
ABD terörle mücadelede kendine göre bir tanım yapmıştır. Onun terörist dediği ülke ve kişilerin terörle alakası da olmayabilir pekala. Şu anda İran'a, Pakistan'a yönelik yapılan açıklamaları bu çerçevede değerlendirmek lazım. Bazı ülkeleri bir şekilde sıkıştırmanın ya da içerde parçalanma sürecine girmelerini arzu etmenin ne anlamı var? Tüm bu konular, Türkiye ve ABD arasında hukuki sistemde ikili ilişkileri ciddi manada yaralamıştır." Aslında ABD'nin DEAŞ gerekçesi ortadan kalktığı halde PKK ile ilişkiyi sürdürmesi, FETÖ'yü sahiplenmesi sadece müttefiklik hukukuna değil, uluslararası hukuka da aykırı.
Bir süre önce Türkiye'nin önemli hukukçuları da bu gerçeği dile getirdi.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, ABD'nin terör örgütlerine yardımı nedeniyle hem uluslararası mahkemelerde hem de içeride yargılanabileceğini söyledi:
"Bu noktada Uluslararası Adalet Divanı'na müracaat gündeme gelebilir.
Türkiye de PKK-PYD'ye verdiği silahlar nedeniyle ABD yetkililerini yargılayabilir." Böyle bir yolun açık olduğunu, ABD'nin geçmişte terör örgütleriyle gizli işbirliği yaptığı ve finanse ettiği gerekçesiyle Uluslararası Adalet Divanı'nda yargılandığını ve mahkûm edildiğini de Nikaragua örneğinden biliyoruz.
Bizde 80'lerin başında 12 Eylül askeri darbesi zulmü yaşanırken, dış dünyadan da en çok Nikaragua'da Sandinista gerillalarının, Somoza iktidarını yıkıp Dainel Ortega'yı başa getirmesini ve o iktidara karşı ABD Başkanı Ronald Reagan'ın öfkesini duyardık.
O öfkenin arka planında nasıl bir siyaset izlendiğini nihayet 1988'de İrangate skandalı patlayınca öğrendik. Meğer ABD, Ortega'yı yıkmak için sadece ekonomik ambargo uygulamamış, Somoza yanlısı Nikaragualılardan oluşan Kontralar'a para ve silah vererek terörist eylemler de yaptırmış...
Tıpkı bugün PKK-PYD'nin yaptığı gibi.
Yani ABD, düşman ilan ettiği İran'a silah satıyor, o paralarla da Nikaragua'daki iktidarı yıkmak için teröre destek veriyordu.
İşte ABD yönetimi kabul etmese de hâlâ hukuken emsal olan Uluslararası Adalet Divanı'nın, 27 Haziran 1986 tarihli "Nikaragua'da ve Nikaragua'ya karşı askeri ve paramiliter faaliyetler" başlıklı kararı bu kirli ilişkiyi mahkûm ediyordu.
Bugün yapılacak tek şey, bu kararı emsal alarak dünya gündemine taşımak. Siyasi zemin de buna çok uygun çünkü ABD silah ve para açısından güçlü olsa da girdiği her yeri mahveden siyaseti nedeniyle dünya halkları nezdinde çok yalnız ve suçüstü yakalanmış durumda.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA