Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Dünyada ilk ve tek sivil direniş

Önceki gün Ankara'da Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve SETA'nın birlikte düzenlediği "Sessiz Direnişin Sembolü: Diyarbakır Anneleri..." paneli vardı. İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun ve SETA Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran'ın da katıldığı panelde, siyaset bilimciler, sosyologlar, medya mensupları ve oğluna kavuşan annelerden Ayşegül Biçer, Diyarbakır annelerinin dördüncü yılını değerlendirdi.
Çok şey söylendi ama ortak tespitleri çarpıcıydı:
"Annelerin bu direnişi dünyada bir terör örgütüne karşı ilk ve tek sivil direnişti."
Gerçekten de Şili'den Arjantin'e, bizdeki 12 Eylül darbesinden İspanya'ya kadar devlet baskısına ve teröre karşı verilen mücadelelere binlerce anne katıldı ama hiçbirinde muhatap açıkça terör örgüt ve siyasi ayağı değildi. İlk kez Diyarbakır'da Hacire Ana'nın başlattığı direnişle, terör ve teröre destek veren siyasete karşı inanılmaz bir mücadele verildi. Etkili de oldu ki, bugüne kadar 40'a yakın genç ailesine kavuştu.
İletişim Başkanı Fahrettin Altun bu süreci değerlendirirken şöyle diyordu:
"Emin olun onlar başardıkça, sayıları arttıkça, güçlendikçe ve sonuç alıp evlatlarına kavuştukça, Türkiye'ye ayak bağı olan bu lanet terör örgütü mensupları ve onların siyasi uzantıları deliye dönecek. Yine emin olun ki ne ülke içinde ne de küresel sistem içerisindeki hiçbir güç, bu annelerin yüreğini yenemez."
Yenemeyeceğini anneler kanıtladı. O annelerden biri de direnişiyle oğlunu terör örgütünden kurtaran ama başka çocuklar için mücadelesinden vazgeçmeyen Ayşegül Biçer'di. Biçer, verdiği mücadeleyi anlatırken, çoğumuzun farkında olmadığı ürkütücü bir gerçeği dile getirdi:
"Ben bu mücadeleye katıldım ve oğluma kavuştum ama bu hiç kolay olmadı. HDP'nin etkin olduğu Bağlar semtinde yaşıyorum. Ölüm tehditleri aldım, aşağılandım, evimiz yakılmak istendi, bunlara rağmen vazgeçmedim. Kız çocuklarını kaçırmaya kalktılar. Biz sadece kendi çocuklarımız için değil, dağa gidişleri durdurarak 84 milyon için mücadele ediyoruz ve bunun farkındayız."
Panelde siyaset ve aydınlar açısından acı bir gerçek dile getirildi. Diyarbakır annelerinin bu destansı direnişine ne yazık ki, "hak-hukuk-adalet" adına siyaset yaptığını söyleyen 6'lı masa partileri hiç destek vermedi. Tam tersine bazıları itibarsızlaştıran açıklamalar yaptı. Daha vahimi ise o annelerin çığlığını romancılarımızın, şairlerimizin, sinemacılarımızın ve her konuda fikir beyan eden popüler sanatçılarımızın duymaması ve görmezden gelmesiydi.
Nasıl olur da, bu aydınlar 4 yıldır bir partinin merkezi önünde ve bir çadırda direnen anneleri görmezler? Bırakın Cumhuriyet yazarlarını, Halk TV yorumcularını, ünlü romancılarımız Zülfü Livaneli, Orhan Pamuk, Ahmet Ümit gibi onlarca aydın, o anneleri görmedi ve bir kez olsun ziyaretlerine gitmedi. Bu nasıl bir ruh halidir?
PKK'nın insanlık suçu işleyerek daha 12, 14 yaşındaki çocukları "terörist" yapmasına bugüne kadar hiç seslerini çıkarmadıklarını biliyoruz. Peki, kurtulmalarına neden bu kadar ilgisizler?
Vicdanları hiç mi sızlamıyor?
Anlaşılan Türkiye'nin tek sorunu, PKK veya FETÖ gibi emperyalistlerle iş tutan terör örgütleri değil, daha derin bir sorunu var. Kutuplaştırıcı, ötekileştirici bir zihniyet sorunu bu... Ama görmezden gelseler de, değişmemekte direnseler de o annelerin sessiz direnişi eninde sonunda onları da değiştirecek.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA