Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Yaz tatili halleri

Tatil nedir? Bu soruyu uzun boylu yanıtlamak zor. Herkesin tatili kendi meşrebincedir. Kimi gezip tozmayı, kimi dağ bayır aşmayı sever. Kimilerinin tatilden anladığı ise kendileriyle kalmaktır

Yaz mevsimini oldum bittim sevmem.
İlk gençliğimde, bunaldığım aile tatillerine çıkmak gibi bir külfeti vardı.
İmkanlar bu kadar geniş değildi.
Cumhur cemaat bir arabaya doluşur, uzun yollardan sonra tatil yapılacak yere gidilir, bir odaya sığınılırdı. Tatil kavramı da henüz yeni başlamıştı. Sanıyorum ilk sistemli 'bir aylık' yaz tatillerine 1968'de çıktık. Erdek çok gözde bir yerdi. Ailemize en yakın kişi olan Hayri Amca oralıydı. Bir pansiyon ayarladı, gittik.
Sonra Marmaris dönemi başladı. Bu defa orada küçük bir daire satın alındı. Marmaris tatillerini sevmedim ama evin bulunduğu sitede derin, kalıcı dostluklar edindim. 1970'lerin başında, hayatın henüz çok kapalı olduğu dönemde ilk gençliğini yaşayanlar için Marmaris bütün o güzel kızlarıyla falan fena bir yer sayılmazdı.
Uzun bir süre eylül ayları başında halamların yaşadığı Antalya'ya gittim. İlk gördüğümde gene 1970'li yılların şehrini çok sevmiştim. Konyaaltı plajında, oba denilen yerde tutulan büyükçe bir evde kalırdık.
Halamların ailesi büyüktü. Bir de kalabalık yaşarlardı. Öyle gün olurdu ki, öğlen yemeğinde oturulan masada kimse kimseyi tanımazdı. Fakat o plajı, eylül başlarının Antalyası'nı, Mehmet Yılmaz'ın bazen sözünü ettiği portakal, turunç, limon kokan kenti, yapayalnız dolaştığım büyük parkını, müthiş günbatımlarını çok sevdim.
Yıllardır gitmiyorum. En son 1990'lı yılların ortasına doğru güzel bir otelde kalmıştım.

KALIN BİR SESSİZLİK İÇİNDE
Bodrum'u neden sonra keşfettim. O yıllarda klasik kültüre, yani antik Yunan ve Roma kültürüne çok meraklıydım. Bizde de Mavi Yolculuk/Mavi Anadolu ekibi, Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat o geziyi ballandırarak anlatırdı. Hele Balıkçı'nın o çılgın, o zamanın ve kendi içlerindeki tabiriyle 'Dionisiak' üslubu beni etkilerdi. Mavi Sürgün isimli otobiyografisinde Balıkçı'nın Bodrum'u ilk gördüğü anı ve oradaki ilk gecesini anlattığı sahnenin Türkçenin en büyük anlatılarından, yaratılarından biri olduğunu bugün de düşünüyorum. Azra Erhat'ın, aradan geçen yıllar içinde, düşünsel kısmıyla arama giren mesafelere rağmen, Mavi Yolculuk ve Mavi Anadolu metinleri hiç öyle kıyılacak kitaplar değildir.
Bu heyecan içinde tanıdığım, sonra da Selim İleri'nin bambaşka bir duyarlılıkla anlattığı Her Gece Bodrum romanının yakınlaştırdığı Bodrum'u çok yıllar sonra gördüm. Hep öyle söylenir ama bir gerçek payı da yok değildir, o tarihlerin Bodrumu bugünkünden çok farklıydı. 'Çok' kelimesi bile yetmez, o günlerin küçük kasabasını anlatmaya.
Hocam Cevdet Erdost'un çekiştirmesiyle ilk kez gittiğimde, Gölköy'de küçücük bir pansiyonda kalıyorduk. Deniz kıyısındaydık. Sabahın erken saatlerinde, her zamanki gibi, gece ağır içki yüküyle yatanları geride bırakıp, uyandığımda, hemen pansiyonun önünden masmavi, berrak suya girerdim. Akşamları da, şaşırtıcı ama, Gölköy'de çıt çıkmazdı. Kalın bir sessizlik içinde yemek yerdik.
Sonradan büyük dostum Robert Finn'in Gölköy'le Türkbükü arasındaki evine gidip gelmeye başladım.
Tepeye doğru, yamaçta, gene küçük bir ev ama müstakil, ama önündeki verandası dünyaya değerdi. Evin kendi de çok güzeldi. Mandalya körfezini en geniş açıyla gören (şimdi ağaçlar büyüdü ve önünü bütünüyle yeşil bir duvarla kapattı) o terasta oturur kitaplarımı yazardım.
Yemeklerimi aşağıdaki derme çatma yerde yer, denize de oradan girerdim. Uzun yüzme alışkanlığım oradakileri de bir süre sonra rahatsız etti. Her denize girdiğimde "Aman," derlerdi, "fazla kalma." Gecikince insanlar endişe duyuyordu.

MAVİ YOLCULUĞA HİÇ ÇIKMADIM
Öyle medeniyetten uzak, günlerce su üstünde kalmak bana göre olmadığından mavi yolculuğa hiç çıkmadım. Belki çıkarsam severim. Ama içimden gelmiyor. Bir de tek başına olmuyor o tür tatiller. Bense tatilin kendimle kaldığım, düşünüp çalıştığım bir dönem olmasını istiyorum. Büyük yüzmeleri, büyük yürüyüşleri onun için severim. İnsan bambaşka, yüce bir dünyada kendisiyle iç içedir.
Durur, başını kaldırır, kıpırtısız göğü görür. Suya dalar, bu defa kımıl kımıl, ışıklar içinde oynaşan bir evrenin gözlerine doluşuna hayret eder.
Bir de yaz yolculukları var/dı.
Yıllarca yazları yurtdışına, merak ettiğim yerlere gittim. Fransa ve İtalya'da, bilhassa Ortaçağ kentlerinde çok zaman geçirdim.
Ama artık yazlar çok sıcak ve nemli. Başımızda turizm denen bir bela var. O nedenle bu yolculukları bıraktım. Çok uzun yıllardır yaz aylarında hiç tatile gitmiyorum. Ne var ki, galiba bedenim artık sürdürdüğüm çalışma temposuna pek dayanmıyor. Üst üste geçirdiğim rahatsızlıklardan sonra bu yaz için kendime bir plan yaptım.
Gene de bir tatil insanı değilim. Tatil nedir? Bu soruyu uzun boylu yanıtlamak zor.
Herkesin tatili kendi meşrebincedir. Kimi gezip tozmayı, kimi dağ bayır aşmayı sever. Benim tatilden anladığım kendimle kalmaktır. Okuyup yazacaklarımla meşgul olmak, dinlemek istediğim müziklere kulak vermek. Bazen kent içinde görmek istediğim yerlere şöylece uzanmak. Fakat yaz aylarının özellik taşıdığını, zamanın ağdalaşıp ağırlaştığını, öğleden sonraların uzadığını o dönemde bilirim. Doğa da bambaşka bir kıvama erişir. Bazen uzun bazen kısa ama sapsarı otlar ve tarlalar, unutulmuş bir zeytin ağacı, antikiteden kalma, üstünde gerinen ve bütün o geçmişten gelen zamanlara tanık mavi göğün hafifiliğini yaşayan yıkıntılar. Oralarda dolaşarak çok zaman geçirdim ve büyük erinç buldum.
Kısacası yaz Akdeniz'e ait bir şeydir ve bu böyledir. Gene de, şu sıralar pek yapamıyorum ama, geceleri geç vakit, çöp bidonlarına ve kedilere kalmış boş kent sokaklarında ayak seslerimi dinleyerek yürümeyi, kent yalnızlığını, sıcak bir öğle sonrasında tenha bir kahvede oyalanıp dergi, gazete okumayı severim.
Tatil, anlayacağınız, yanıbaşımdadır. Ötekisi, ertesi gün gazetelere boy boy resimleri basılacak, tümünün de sayfalar arasında suretlerini aradığı, mankenlerin, futbolcuların, zenginlerin sahil, yat, kotra marifetleri sahiplerine kutlu olsun.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA