Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Geçmişten akıl yardımı

Eskiden böyle miydi? Sayfalarda eleştiriler, tartışmalar, çekişmeler her zaman vardı tabii. Ama sohbet, muhabbet, nükte de vardı. Okurken gerilmeler keyiflenmelere ağır basmazdı hep. Adını yerleştiği semtten alan "Babıali", içinde birbirinden renkli haber kovalayıcıları ve yorum ustalarının kaynaştığı bir kişilik harmanıydı. Ülkenin bilinç hazinesine unutulmaz katkılar sağlayan bir -o yılların deyimiyle- şahsiyete rastlamadan çıkamazdınız yokuşunu. Rüya oldu. Kaçınılmaz "gelişme" eski İstanbul'un pek çok değeri gibi Babıali'yi de aldı götürdü, tarihin rafına kaldırdı. Meslektaş odalarının görüntülerini, koridorların gürültüsünü, matbaaların kokusunu çocukluğumun bahçelerini hatırlamaya çalışırcasına hayal meyal canlandırabiliyorum kafamda. Bütün ayrıntılarıyla o alemi birkaç saat yeniden yaşamayı umamazdım. Nail Güreli sayesinde buldum o fırsatı.

DÜNDEN BUGÜNE BABIALİ
İstanbul 2010 Ajansı güzel bir proje gerçekleştirmiş, kentin semtlerinin hikâyelerini değişik kişilere yazdırıp kitaplaştırmış. Bizim eski avlağı anlatma görevini de Güreli dostum üstlenmiş. Dünden Bugüne Babıali kitabında önce mekânların hikâyeleri sunuluyor, bir tapu uzmanı titizliğiyle. O bölümler daha çok yaşlı meslektaşları sarar sanırım. Sonra insanlar anlatılıyor. Rengârenk kişilikleri, olumlu olumsuz özellikleriyle. Şarkıda Ajda'nın dediği gibi, kimler gelmiş, kimler geçmiş! Çoğunun huyunun suyunun bilindiğinden daha kalın çizgili olduğunu öğrendim bu portre sergisinden. Tabii, "İnsanın adı çıkacağına canı çıksın" derler ya, olumsuz bir özellikle ünlenen kişiler üstüne üretilmiş abartılı söylentilerin sınırı yok. Örneğin Babıali'nin en cimri adamı diye bilinen Halil Lütfü Dördüncü'nün yanık ampulleri toplayıp sarılarını sattığı, merdivenlerin aşınmaması için basamakların çifter çifter çıkılmasını istediği, mürekkep tasarrufu amacıyla soyadını "4." biçiminde yazdığı söylenirmiş. Kâğıt hamallarının paralarını anında ödemeyip üç dört gün beklettiği ise rivayet değil, Zekeriya Sertel'in ağzından benim de duymuş olduğum bir gerçek. Ama nedenini bilmiyordum. Kitapta anlatıldığına göre, nasıl olsa ödeyeceği parayı niçin beklettiği sorulmuş Halil Lütfü'ye. Güreli'nin psikoloji dersi dediği yanıt şöyle: "Adam kâğıdı indirmiş, kan ter içinde kalmış; o anda ne versen az gelecektir. Üç dört gün sonra verince açıktan gelmiş gibi olur, gözüne az görünmez." Anlatılan kişilerin kimi davranışları muhabirlik denen atlatma yarışının insanları nasıl çılgınlaştırdığını gösteriyor harika örneklerle. Hürriyet'in gececilerinden Rıfkı Kadam haber kaynaklarını arar dururmuş. İtfaiyeye telefon edip bir yangın olduğunu öğrendiğinde "Aman söndürmeyin!" demiş. "Hemen geliyorum!"

ESKİLERDEN SESLER
Hiç taşıta binmeyip her yere yürüyerek giden, Babıali ünlülerinin el yazılarını manyakça bir tutkuyla toplayan Reşid Halid'in koleksiyonundan da örnekler veriyor Güreli. Mithat Perin'in yazdığı şöyle bitiyor: "Sanmayın Reşid ile Halid t'lidir. Vallahi de her ikisi de d'lidir." "Muhterem beyefendi, bu merakınızı delilik telakki edeceklerin çok olduğunu düşündünüz mü?" Ahmet Haşim, 10/3/1931. "İkimizin de menfaatlerine aykırı olduğu halde benim kafam, senin çenen aynı tarafa dönmüş." Aziz Nesin, 2/2/1947. (Koleksiyoncunun çenesi bir ameliyat yüzünden sola dönük kalmış da ondan.) Bir de Ercüment Ekrem'in dostça öğüdü var. "Yazı toplamak iyidir ama para toplamak daha iyi, aklını başına toplamak hepsinden iyidir," diyor. Hırgürle ömür tüketen günümüz "medya" emekçilerinin dikkatine sunulur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA