Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Geldiğim yer ve paçamdaki çamur

Türkiye'nin zenginleri göz kamaştırıyor. Dolarlar, yatlar, kapısından girmekten korkacağımız alelacayip villalar ve oralarda yaşanan ve pırlanta işlemeli arabalara binen ve mutlaka Miami'de yazlığı olan aşklar, değiştirilen eşler her gün magazinlerde...
Bakıyorum da bu şaşalı gösteri çocukluğumdan beri pek değişmemiş. O zamanlar milyonluk kürkleriyle yoksul çocuklara yardım partilerine katılanlar vardı. Biz de cebimizde gazoz kapakları, kıçımızda yamalar, varoşta bir bahçe duvarına oturup bunları okur, gözler, şunu düşünürdük:
"Ulan kürklerini bizim okula bağışlasalar, o da yeter be!"
Burjuvalar yani sosyetikler uzaylı gibi bir şeylerdi. Bakkala borç biriktiği için yol değiştirmezler, muz ve pirzola için rüya görmezler, en mühimi paçalarını çitilemek zorunda kalmazlardı. Çünkü varoş demek çamur demekti! Kış günleri, taştan taşa zıplayarak ve uzatılmış keresteler üstünde artistik patinaj yaparak geçerdi.
Her türlü doymaz-utanmaz kapitalizme karşı ayakta kalma direncimiz büyük ihtimal o çamurda öğrendiğimiz denge sporundan kaldı...

***


İstanbul sur içinden varoşta ev yapmış, oraya taşınmıştık. O arkanın arkasındaki mahallede en sağlam arkadaşım Rıza idi. Mahallenin orta Anadolu göçmenlerinin çocukları "ama o Alevi" diyerekten hakkında abuk sabuk dedikodu etmişler ama gençliğinde aktivist Menderesçi ve bir Cumhuriyet kadını olan annem, "Bunların hepsi cahil köylü iftiraları" demiş ve meseleyi kapatmıştı. Evet daha önce sizlerle paylaşmıştım, Rıza bana Orhan Gencebay'ı öğreten arkadaşımdı.
"Nerde boynu bükük bir garip görsen, hor görme kim bilir ne derdi vardır!"
Çok yoksullardı. O okulu bırakacaktı, annemizi ikna ettik, babamı oldu bittiye getirdik. Bizim yanımıza taşındı, bir yıl bizimle okudu. Bir sene sonra benim yaptığım bir akran zorbalığı sonunda evine öndü. Ardından da mahalleden taşındılar. Liseyi bitirdim, üniversiteye başladım ama kalbimin kenarında hep o sızı kaldı. Onu bulmak, özür dilemek, helalleşmek isteği içimi kavuruyordu. Ama nerde olduklarını bilmiyordum. Bir gün biri Beşiktaş'ta yeni yapılan bir sitede kapıcı olduklarını söyledi. El yordamı, biraz de şans eseri sordum soruşturdum, adresi buldum.
Kardeşim Rıza biraz kilo almış, daha olgun -ki zaten hep hüzünlü ve vakurdu- bir halde geldi, apartmanın önündeki tahta banka oturduk.
Selam sabahtan sonra ondan, içimde ukde kalan olaydan dolayı beni affetmesini istedim.
O bana baktı ve: "Kardeşim ben çoktan unuttum yahu, çocuktuk o zamanlar. Oldu bitti. Ben sizde kaldığım günleri bir masal gibi hatırlıyorum. Ama masal işte! Ben kendi hayatımı, kaderimi yaşayacağım. Evlendim. Bu hayatı sürdüreceğim. Payıma düşen bu."
Aklıma yazacağımız kitaplar şu bu geldi. Onu sordum. Üniversiteyi. İdealleri. Okuması için yardım edebileceğimi...
"Sağ olasın ama artık benim işim var, eşim var. Çocuklarım olacak. İnşallah onlar okuyacak. Annene, teyzeme selam söyle, unutamam sizi. Sen yolunda yürü. Şansın var. Oku, yaz. Bizi yaz, dertlerimizi yaz. Allaha emanet ol. Sakın geldiğin yeri unutma!"
Karşımda bambaşka bir Rıza vardı. Karşısında hülyalı, uçuk bir çocuk gibi kalmıştım. Elini uzattı. Sıktım sarıldım. Gözlerim dolmuştu, adaletsiz dünya filan gibi şeyler mırıldandım.
Kendimi arkadan iterek oradan uzaklaştım. Bir çocukluk hatırası daha arkada kalmıştı. Ben o yıllarda dünyayı değiştireceğime inanıyordum. Dünya zaten değişiyordu! Bana ihtiyacı yoktu. Bunu daha sonra anlayacaktım...

***


"Oku, kitaplar yaz, geldiğin yeri, bizi unutma!" demişti.
Bindiğim bangır bangır arabesk çalan minibüste eğildim, paçalarıma baktım. Temizdi, paktı.
Fakat biliyordum ordaydı! Varoş çamurunun izleri bütün ömrüm boyunca bir mücevher olarak paçamda kalacaktı ...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA