Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YEŞİM TABAK

'Duyumcu' sinema

Nabız çok yüksek. En azından kemanlar için bunu söyleyebiliriz. John Adams'ın müziği, Alfred Hitchcock filmlerindeki Bernard Herrmann besteleri kadar 'yüreği ağzında'. Bir gerilim filminde miyiz? Hayır ama 'hissedilen' gerilim, görünürde var olandan daha yüksek seyrediyor. Hikâye sonlara doğru keskin virajlar almaya başlayıncaya dek, tam olarak nereye sürüklendiğimizden emin olmak da güç. Buna rağmen kendi halimize bırakılmış olmaktan epey uzağız. Kamera, merakımızı kışkırtmaya kararlı. Dikkatimizi bir detaydan alıp diğerine sürüklüyor. Gümüş çorba kasesini ve şefin beyaz eldivenlerini de kesinlikle gözden kaçırmamalıyız. Özel tarifli bir 'gaucho'nun servisini yapmakta. Milanolu aristokrat Recchi'lerle, görkemli malikanelerinde verdikleri bir aile yemeğinde tanışıyoruz. Doğumgünü kutlanan ihtiyar aile reisi, II. Dünya Savaşı'nda bile açık tutmuş oldukları tekstil fabrikasıyla ve Recchi'lerin her yerde / her zaman '1 numara' oluşuyla övündükten sonra, yönetimi oğluna ve büyük torununa bıraktığını açıklıyor. Henüz sonuçlarını tam da kestiremiyorlar ama, hepsi için yeni bir dönem başladı bile.

BELİRSİZLİKLERLE DOLU GERİLİM
En iyi yabancı film dalında Altın Küre adayı olan -Oscar adaylığı yolda- ve gelin Emma Recchi rolündeki Tilda Swinton'ın performansıyla da hayli sükse yapan Benim Adım Aşk, en az kahramanlarının yaşam tarzı ya da kameranın gözünün takıldığı barok Milano binalarının oymaları, şehrin yüzlerce yılda inşa edilmiş gotik katedralinin kuleleri kadar frapan bir film. Üzerindeki renkli şekerlerle pek şık görünüp, yediğiniz anda tüm hayalleri yıkan bir pastaya benzediği sanılmasın. İtalyan yönetmen/senarist Luca Guadacnino'nun özenle hazırladığı süsler ve püslerin tamamı, filmin anlam dünyasının bir parçası. Benim Adım Aşk, seçkinliğin görünen hafifliği ve altında yatan ağırlık arasında bir yerde ilerliyor. Belirsizliklerle dolu gerilimi de bundan. Filmin aristokrasi, değişen dünya dengeleri ve sınıflararası ilişkilerle ilgili görüşleri, evet var; ama yolcuğunu tamamen 'duyu'lar üzerinden yapıyor. Duygular da değil, duyular, ve bir anda yol açtıkları şaşırtıcı değişimler. Örneğin? Bir yemeğin leziz karışımını takdir ederken birine âşık olmak. Benim Adım Aşk, 'küçücük' anların peşinde. Emma kızının hayatındaki cesur bir adımı düşünürken kendisiyle ilgili bir şeyleri de keşfediyorsa, seyircilere bu konuda bir açıklamada bulunmasına gerek kalmıyor; Guadacnino ne yapıp edip, o anı seyircinin algısına da transfer ediyor. Belki de Emma henüz algılamamış, sadece bu keşfi kışkırtacak anları 'duyumsamış'ken. Benim Adım Aşk'ın hikâyesinin bir kısmı şehvetle ilgili, ama filme damgasını vuran şey, kadın-erkek ilişkisine dair bir hararetten çok, 'şehvetli bir sinema' anlayışı. Bir anlık baş dönmesi yaratan yoğun bir koku gibi. Sülalenizin beş kuşağına yetecek zenginliğin mecbur kıldığı kahverengi kokuyu sadece ima ediyor film. 'Gaucho'nun özel tarifinin alt sınıflarla paylaşılmasıyla da, katedralin kuleleri yıkılıyor. Geriye sadece toprak ve çimen kokusu kalıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA