Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YEŞİM TABAK

Patronunuzu nasıl istersiniz?

Yöneticinizden hangi vasıfları beklersiniz? Başınızı ezmese de işinizi iyi yapar mısınız, yoksa ipinizin maddi-manevi kısa tutulmasında sizce de fayda var mı? Yani en azından 'business'ın, dolayısıyla 'toplum'un hayrı açısından. François Ozon'un yeni filmi Kadın İsterse, farklı yönetim anlayışlarını, kitsch bir komedi olmanın gönül hafifliği içinde, karikatürler eşliğinde karşılaştırıyor. Erkek, kadın, kapitalist, sosyalist, komünist; hangisinin neyin peşinde olduğu ve iktidara yaklaştıkça neye dönüştüğü üzerine, feminist bir masal. Ama gerçeklere epey yakın bir masal.

SÖMÜRMESİ GEREKEN BİR SÜRÜ İNSAN VAR!
Ozon'a göre, 80'lerin başlarında yazılmış bir oyundan uyarlanan ve 77'de geçen filmdeki politik ortam, bugünün Fransası'nı yeterince çağrıştırıyor ("Tek farkla: Komünistlerin oyları artık yüzde 2'yi zor buluyor.") Başroldeki Catherine Deneuve ise performansını, bir önceki seçimlerde cumhurbaşkanlığını Sarkozy'ye kaptırdıktan sonra Sosyalist Parti liderliğini yitiren, güleryüzü ve 'presentable' imajıyla ünlendikten sonra 'yeterince solcu' bulunmayan Segolene Royal'a dayandırdığını söylüyor. Bu durumda, fabrikanın yönetimi konusunda rekabet ettiği kocası da, Sarkozy'ye el sallıyor olmalı.
Suzanne (Deneuve) ve Robert Pujol (Fabrice Luchini), yüksek burjuvaya mensup bir çift. İki yetişkin evlada, babadan kalma şemsiye fabrikaları sayesinde de ciddi bir servete sahipler. Suzanne'in tek yapması gereken, hizmetçileri idare etmek ve Robert'den zırnık ilgi göremediğine göre, kendini hoş tutmanın yollarını bulmak. Daima bakımlı, mutlumesut görünmek dışında, herhangi bir sorumluluğu yok. Robert'in durumuysa stresli. Mümkün olan en verimli biçimde sömürmesi gereken bir sürü insan var. Bazen Suzanne bile burjuva bir ev hanımı olmanın konforuyla yetinmeyip bir şeyler talep edebiliyor. Öte yandan metres, sekreter ve uşağı Nadege (Karin Viard) var. Ve bunlar (yani 70'ler) biraz tuhaf zamanlar olduğundan, iş yerinde de nereden çıktığı belli olmayan arayışlar, isyanlar söz konusu. İşçiler grevde; Robert elini verip de kolunu kaptırmama derdinde. Sendika taleplerin yok sayılmasını pek hoş karşılamıyor ve işçiler Robert'i rehin alıyor. Hatta inadını sürdüren Mösyö Pujol'u hastanelik ediyorlar. Böylece, "Ben ne anlarım ki?.." diyen Madam Pujol'ün geçici olarak yönetimi devralmasıyla birlikte, fabrikada yeni bir dönem başlıyor: Gelsin modern şemsiye tasarımları, 'onu-bunu' adam yerine koymalar, fazla mesaiye ücret vs... Hatta sanki işçiler sadece kölelik etmiyor da, hep beraber üretim yapılıyor gibi bir hava (Filmden: "Babacan patronlar demode oldu"). Jacques Demy müzikali - yine Deneuve'ün başrolde olduğu- Cherbourg Şemsiyeleri'nde (1964) gibiyiz. Bir fabrikaya göre, 'gerçeküstü' bir neşe... Eski sendika lideri ve komünist belediye başkanı Maurice Babin (Gerard Depardieu), Suzanne'in en büyük destekçilerinden biri oluyor. Ama zamanla kimin kiminle rakip olduğunun belli olmadığı, hatta Pujol ailesinin genç üyelerinin de taraf halinde geldiği, ayrıca çok eski aşk mevzularının gündeme geldiği, Dallas'vari bir ortama doğru sürükleniyorlar. Tabii bu 8 Kadın'ı (2002) aratmayan bir Ozon komedisi olduğu için, gerçek hayatta felakete tekabül edecek her saçmalık, büyük bir sakinlik içinde, neredeyse normalmiş gibi ele alınıyor. Zaten aksi halde, Kadın İsterse'nin düz bir 'Kadının fendi erkeği yendi' hikayesi olması halinde, hayli sıkıcı bir film izleyebilirdik. Karikatürler, bazen hem iyimser hem de karamsar olmanın en iyi yolu. Ozon'un filmine bakılırsa, ataerkil düzenin 'çok dikey' hiyerarşiye olan sarsılmaz inancıyla kapitalist iddiacılık arasındaki kankalıktan bahsetmek için de, fena bir yol değil gibi görünüyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA