Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BURHANETTİN DURAN

Ortadoğu'da değişim zamanı ve Türkiye

Tunus'ta otoriter yönetimin devrilmesi ve Mısır'da Mübarek rejiminin yıkılma noktasına gelmesi, Soğuk Savaş'ın ardından Doğu Avrupa ülkelerini saran demokratikleşme dalgasının nihayet Ortadoğu ve Kuzey Afrika başkentlerini de vurduğunu düşündürüyor. Bütün bu olayların zeminini hazırlayan gelişme, 11 Eylül 2001 saldırısı sonrasında ABD'nin Afganistan ve Irak işgali ile bölgedeki yönetimlerin meşruiyetlerini kaybetmesini sağlayarak Ortadoğu'da statükonun yıkılış sürecini başlatmasıdır. ABD Irak işgali ile iki gerçekliği gözler önüne sermiştir. Birincisi bölgedeki güç boşluğunu Türkiye ve İran'ın büyük bölgesel güçler olarak doldurmasıdır. İkincisi ekonomik kalkınmadan güvenliğe ve siyasal katılıma kadar bütün konularda otoriter rejimlerin karnesinin ne kadar zayıf olduğudur. Ortadoğu'da statükoyu değiştiren şey Arap aydınlarının ve halklarının ezikliğini çok derinden hissettiği bu meşruiyet ve lidersizlik krizidir. Bu krizin hissedilmesinde Türkiye dış politikasının etkisi gözden kaçırılmayacak kadar derin bir perspektif taşımaktadır. Güvenlik, demokratikleşme ve ekonomik kalkınma arasında yeni bir denge kurarak milli menfaat kavramına getirdiği yeni tanımla AK Parti iktidarı, ilginç bir tecrübeyi temsil etmektedir.

Türkiye dış politikasının getirdiği değişim ve "model"

Kuşkusuz adaletsiz gelir dağılımı, yolsuzluk ve fakirlik bu halk hareketlerinin ortaya çıkışında önemli bir yere sahiptir. Burada cevabını aradığımız soru, bölgedeki halkların beklenenden daha çabuk hareketlenmesinde Türkiye'nin ne gibi bir etkisinin olduğudur. Öncelikle 1 Mart 2003 tezkeresinin TBMM'den geçmemesi demokratik rejimlerin milli menfaati ve haysiyeti korumada ne kadar etkili olduğunu gözler önüne sermiştir. Başbakan Erdoğan'ın Davos çıkışı ve Mavi Marmara saldırısı ile Arap dünyasına verilen mesaj Türkiye'nin "model olması" tartışmalarının da ötesinde bir etkiye sahiptir. Gerektiğinde ABD ve İsrail karşısında bile onurlu bir dış politikayı ve Arap dünyasının haklı taleplerini dünyaya seslendirecek etkili bir liderlik beklentisi, Türkiye tarafından karşılanmıştır.

Türkiye tecrübesinin cazibesi ve sınırları

Türkiye, bir yandan "ekseni kaymış bir müttefik" olarak resmedilirken, öte yandan Batı tarafından Ortadoğu'ya model olarak gösterilebilmektedir. Model olarak gösterilme sebebi ise ironik şekilde hem Kemalizm hem de Kemalizmi "yıkmaya yöneldiği" iddia edilen AK Parti iktidarıdır. Tunus ve Mısırdaki İslamcı hareketler Türkiye'den ilham aldıklarını açıklarken amaçlarının İslami bir rejim değil demokratik bir yönetim olduğunu anlatmak istemektedirler. Obama Yönetimi Türkiye'yi bir model olarak adlandırırken, yeni iktidarlara ABD ile uyumlu çalışabilecek demokratik bir yönetim taleplerini hatırlatmaktadır. Otoriter laik elitlere ve bazı batılı çevrelere göre, Türkiye askeri vesayet altında demokrasiye kontrollü geçişin örneğidir. İslamcı hareketlere göre ise iktidara gelmenin ve tedrici bir dönüşümün başarılı ve meşru örneğidir. Ortadoğu halklarına göre ise kalkınan, özgür, onurlu ve liberal bir yaşam tarzının temsilidir. Bu itibarla Türkiye "örneği" birbirine zıt beklentileri aynı anda üstünde toplayabilecek çekiciliktedir. Bu durum, Türkiye tecrübesinin hem cazibesini hem de sınırlarını göstermektedir. Cazibe tam da Türkiye tecrübesinin model olarak sunulmasının zayıf yanına ve sınırlarına işaret etmektedir. Başörtüsü yasağının olduğu bir ülke Ortadoğu halklarına ne ifade eder? Ömer Süleyman'ın başkanlığındaki askeri vesayet rejimini meşrulaştırmak için 28 Şubat'ın tedip ediciliğini hatırlatmak hangi İslamcı gruba çekici gelir? "Merkez ülke" hedefli dış politikalara sahip yeni demokratik ülkeler ABD ve İsrail'in ne kadar menfaatinedir? Bu noktada yapılması gereken, "model" tartışmalarının ötesinde bölge ülkelerinin her birinin kendi tecrübesi içinde ele alınmasıdır. Zira bölgedeki otoriter rejimleri, muhalefetleri İslamcı hareketler olduğu ve İsrail'in menfaatlerini daha iyi koruyabildikleri için destekleyen ABD, harekete geçen fay hatlarını kontrol edemeyecektir. Şimdilik Tunus ve Mısır gibi petrol geliri olmayan ve bu gelirle satın alınamayan sivil toplumun ve gençliğin patlaması gibi görünen hadiseler daha köklü gelişmeleri tetikleyecek bir mahiyet taşımaktadır. İkinci dalgası da petrol zengini Arap şeyhliklerini vurabilecek bu demokratikleşme sürecine bahsedilen cazibelerinin yanı sıra Türkiye'nin ne gibi katkıları olabilir? Demokratik yeni bir anayasa yapma tecrübesini paylaşmakla başlayabilir miyiz? Ne dersiniz?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA