Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAYDAR ORUÇ

Kudüs’teki son gelişmeler ve sebepleri

İsrail uzun süreden beri takip ettiği işgal altındaki Filistin topraklarının, "Filistinsizleştirmesi ve Müslümansızlaştırması" politikalarına yeni halkalar eklemeye devam ediyor. Hem de bunları bütün dünyanın gözü önünde ve pervasızca yapıyor. Daha önce de alışık olduğumuz üzere, gerek iç gerekse de dış politikada sıkışan İsrail siyaseti çareyi Filistinlilere saldırıp gündemi değiştirmekte ve buradan ürettiği algıyla durumu kurtarmakta buluyor. Bunun son örneğini hem de Ramazan ayının son günlerinde müşahede ettik.

Kudüs'ün Şeyh Cerrah mahallesindeki Filistinli ailelerin illegal bir şekilde evlerinden çıkarılmasıyla ilgili olarak devam eden mahkeme sürecinde karar tarihine yaklaşılması üzerine, bu bölgede yaşayan Filistinlilerin protestolara başlaması tüm dikkatlerin bu bölgeye çevrilmesine yol açtı. İşgal politikasının kullanışlı bir aracı olan fanatik Yahudi yerleşimcilerin de bu protestolara karşılık vermesiyle olayların boyutu değişti. İsrail güvenlik güçlerinin olaylar henüz büyümeden tarafları birbirinden uzak tutma ve muhtemel bir gerginliği önleme imkanı varken bundan imtina etmesi ve hatta İsrail'in yasaklı Kahanist partisinin devamı olan Dindar Siyonist partinin lideri Itamar Ben-Gvir'in bölgeye gelerek provokasyon yapmasına izin verilmesi, hükümetin yeni bir kriz arayışında olduğunu göstermiştir.

Zira ülkede son iki yılda dördüncü kez tekrarlanan seçimlere rağmen bir türlü siyasi istikrar sağlanamamış ve bu süreci bir şekilde iktidarda geçiren Netanyahu için tehlike çanları çalmaya başlamıştı. 23 Mart'taki seçimlerde 30 sandalye kazanan Likud birinci parti olmuş ve hükümet kurma görevi yine Netanyahu'ya verilmişti. Ancak hükümet kurma çabaları karşılıksız kalan Netanyahu, görevi iade etmek zorunda kalmıştı. Bu sefer görev ikinci parti olan Gelecek Partisi lideri Yair Lapid'e tevdi edilmiş ve Netanyahusuz bir hükümet arayışları başlamıştı. Bu süreçte kilit rol oynayan Ra'am partisi lideri Mansur Abbas'ın da bu hükümete katılabileceğini açıklamasıyla, kurulacak olası bir hükümetin dışında kalacağını anlayan Netanyahu'nun kendini kurtarmak için ülkeyi yangın yerine çevirebileceği ve kendisi kuramıyorsa başkalarının hükümet kurmasına izin vermeyeceği tahmin edilemedi.

Bu kapsamda Şeyh Cerrah'taki provokasyonu yeterli bulmayan İsrail yönetimi bu sefer yönünü Müslümanların kutsalı Mescid-i Aksa'ya çevirdi. Kadir Gecesi öncesi Aksa'ya giren İsrail askerleri ile burada ibadetlerini yapan Filistinliler arasında çatışma çıkması ise çok gecikmedi. Keza İsrail'in 1967 savaşından sonra Doğu Kudüs'ü işgal etmesi nedeniyle o tarihten itibaren kutlanan ve muhafazakâr Yahudilerin Burak duvarında ibadet ettiği, daha seküler olanların ise bayrak yürüyüşü adı altında bölgede boy gösterdiği etkinliklerin Kadir gecesiyle çakışması gerginliği iyice arttırdı. Bunun üzerine bir de fanatik Yahudilerin Aksa'ya girmeye çalışacağının öğrenilmesi üzerine Filistinliler Mescid-i Aksa'yı terk etmeyerek, savunmaya geçti.

İsrail askerlerinin Mescid-i Aksa'da ibadetini yapan Filistinlilere yönelik şiddeti arttırması ve Kıble Camii'ni basarak içeriye ses ve gaz bombaları atması ise Filistinlilerin sabrını taşıran son hamle olmuştur. Mescid-i Aksa'ya ve Şeyh Cerrah'taki kardeşlerine destek vermeyen isteyen Filistinliler sokağa dökülerek protestolara başladı. Ancak daha önceki benzer durumlardan farklı olarak İsrail vatandaşı olan Filistinliler de protestolara katılarak sürece destek verdi. Kısa sürede yayılan eylemler neredeyse bütün ülke sathına yayılarak top yekûn isyan başlamıştır.

İsrail yönetiminin sorunu çözmek için daha fazla şiddete başvurması ve bundan cesaret alan fanatik Yahudilerin Filistinlilere saldırarak linç girişimlerinde bulunması ve Filistinlilerin dükkanlarına saldırmasıyla süreç iç savaş boyutuna dönüşmüştür. Bu gelişmeler üzerine Mescid-i Aksa işgaline son verilmesini talep eden Hamas ve Gazze'deki diğer bazı gruplar meşru müdafaa haklarını kullanacaklarını açıkladılar. İsrail hükümetinin buna olumsuz karşılık verip, baskıyı arttırması üzerine başlayan roket atışları ise ülkeyi tama manasıyla yangın yerine çevirdi.

Tam da Netanyahu'nun istediği olmuş ve belki de uzun süreden sonra bir Arap partisinin hükümet ortağı olması konuşulmaya başlamışken, Yahudiler ve Filistinliler sokaklarda karşı karşıya getirilmiştir. İçinde Ra'am partisinin de yer alacağı muhtemel koalisyonun çıkmaza girmesinden sonra, Likud tarafından diğer Yahudi ve Siyonist partilerle bir ulusal birlik hükümeti kurulması çağrısı yapılmış ve bunu garanti altına almak için Gazze'ye hava saldırıları başlatılmıştır. Fakat Gazze'den hiç beklenmedik bir şekilde karşılık verilmesi üzerine İsrail hükümeti afallamış ve kısa bir süre için kontrolü kaybetmiştir.

Filistinlilere Ramazan Bayramı'nı haram eden Netanyahu hükümeti, kendi halkını da tüm güvenlik önlemlerine rağmen sığınaklara kapanmak zorunda bırakmıştır. Daha önceki pek çok fırsatı elinin tersiyle iten İsrail yönetimi, bir kez daha barış ve huzuru istemediklerini aksine savaştan beslendiklerini ortaya koymuştur. Kendi siyasi ikballeri için aralarında pekçok çocuğun da olduğu onlarca masum Filistinlinin ölümüne yol açan, söylemlerinin aksine hiçbir kutsala saygıları olmadığı görülen ve uyguladıkları faşizan politikalarla İsrail halkını da esir alan Netanyahu ve türevi politikacıların muhtemel bir İsrail-Filistin barışını istemedikleri de anlaşılmıştır.

Bu süreçte Filistinliler tüm ideolojik farklılıklara rağmen birbirlerine destek verip, herşeye rağmen topraklarına ve kutsallarına sahip çıkacaklarını göstermiştir. Buna mukabil yaşanan son gelişmeler ışığında İsrail halkının da artık kendilerini barış ve huzura kavuşturacak yöneticileri başa getirme ve sicili kabarık mevcut yöneticilerinden kurtulma hususunda bir karar vermesi gerekmektedir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA