Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Bumeranglaşan cop

Ağzımız alıştığı için gelişigüzel kullandığımız, ama üstünde düşünürsek ilginç anlamlar içerdiğini görebileceğimiz sözcüklerimiz var. Örneğin: "delikanlı."
Bildiğim kadarıyla başka dillerde benzeri olmayan o sözcük çok iyi anlatıyor genç erkeğin mantık tanımaz patlama enerjisini. Kanı delirmiş!
O dönemden geçerken kendi yaptıklarımı hatırladıkça hem gülüyor hem utanıyorum. Öğrencilerini özen ve şefkatle yetiştiren okulumda bir şeye içerleyince "çetemdeki" arkadaşlarımı azdırırdım; gece karanlığında gidip taşlarla yönetim binasının camlarını indirirdik.
Olayı izleyen günlerde faillerin yakalanamaması zafer coşkusu doldururdu içime. Sanki Köroğlu idim de Bolu Beyi'ni dize getirmiştim!
Şimdi düşünüyorum. Bugün okul yöneticisi olsam da gece dolaşırken birkaç oğlanın öyle bir halt ettiğini görsem ne yaparım?
İki yol var. Biri "Bu nankör itlerden hiçbir zaman memlekete de hayır gelmez" yargısıyla hepsini kovdurmak. Ya da yaptıklarının itlik ve salaklık olduğunu anlayabilecekleri dille kafalarına soktuktan, öğrenciliklerinin okula kaça patladığını açıkladıktan, biraz utanmalarını sağladıktan sonra, bütün kırık camların yerine yenilerini onlara taktırmak ve ders yılı boyunca her gün sildirmek gibi bir ceza vermekle yetinmek.
Sanırım ikincisini yaparım. Çünkü daha akılcı olur.

***

Öyle bir denemeden geçmem fantezi değil. Önceki ay gerçeğini yaşadığımı anlatmıştım.
Söz konusu okul şimdi bir devlet üniversitesi. Oradaki öğrenciliğim sırasında faşizme çok yakın bir düzen vardı ülkemizde. Solumtrak sayılacak şiirleri ders kitabı içine saklayarak okula sokabilir, gizli gizli okur, yakalanırsak kovulma tehlikesini göze almış olurduk.
Üniversitede çok yararlı teknik tesislerin açılış törenine katılan politikacıları protesto ederken öğrenciler davul zurna çalıp rektöre de ağır hakaretler yağdırdılar. Yakından bakınca ellerindeki flamalardan birinde "Komünist Partili Öğrenciler" yazılı olduğunu gördüm. Ne istediklerini sorduğumda "Özgürlük" dediler. Aklımdan ne geçmeliydi?
Bir: "Nankör haytalar! Bir nesillik zaman diliminde ülkenin nereden nereye geldiğini fark etmiyorlar. Polisin biber gazı akıllarını başlarına getirir belki."
İki: "Ne güzel! Gençlik enerjisi taşıyor yine. İleride bunlar da yaptıklarını hatırlayıp gülecekler."
İkinci tepkiyi verdim. Onun da yanlış olduğunu düşünmüyorum.

***

Bir dostum "Sen erdin mi?" diye takıldı. "Her şeyi tebessümle karşılıyorsun."
Olabilir. Boyuna diş gıcırdatmaktan iyidir. Ne demişler keskin sirke konusunda?
Vahşice davranmakla suçlanan polisin bile iç dünyasını anlamaya çalışmaktayım.
Yaşantıları, geçimleri, toplumla ilişkileri zor. Durmadan çekişme ve çatışmalarla uğraşırken geriliyorlar. Yasal ile yasa dışını ayıran çizgi üstünde yaşadıkları için, meşruluk kavramı sisleniyor kafalarında ve ruhlarında. Koşullanma ile gözlerinde olasıya ötekileştirilmiş kesimlerden "hasımlar" kimi zaman davranışlarda ölçüyü kaçırınca, frenleri kopuyor.
Amirlerinin ve onların da üstündeki yöneticilerin tutumuna gelince...
İnsanın emrindeki kişilere sahip çıkması, onların yanlışlarını bile bağışlatmaya çalışması -makul ölçü içinde kalındıkça- beğenilen bir haslettir. Polis hoyratlıkları ekranlar ve sayfalarda sergilendikçe amirler de, onların yöneticileri de, son sorumlu durumundaki politikacılar da yapılanları haklı göstermeye kalkmaktalar.
Olmuyor. Çünkü ölçü kaçtı. Yere düşmüş insanı ezmenin, hamile coplamanın savunulur yanı yok. Ayıp, çirkin, korkunç. Dahası, siyasal satranç ustası Talleyrand'ın dediği gibi:
"Suçtan beter. Hata."
Yani gerginlikleri hafifletmesi gereken iktidar partisinin politik çıkarı açısından da yanlış. Kamplaşmayı artırıyor.
Sirkeler keskinleşmesin. Bütün kaplara zarar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA