Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SALİH TUNA

Sakın okumayın

İzlemediği film hakkında "inceleme" yazmakla kalmamış, matah bir şeymiş gibi açık seçik de itiraf etmiş.
Kim mi?
Herhangi biri değil, çağdaş felsefede dünyaca hatırı sayılır biri: Slavoj Zizek.
The Spectator'da yayınlanan yazısının son paragrafında şöyle diyor: "Tüm okuyucular fark etmiş olmalıdır ki, film hakkındaki tanımlamalarımı, geniş alıntılar yaptığım sayısız incelemeye dayandırdım. Bunun sebebi açıktır: Zaman zaman parladığı anlar olsa da söz konusu film izlemeye değer değildir. Bu sebeple ben de bu incelemeyi filmi izlemeden yazdım..."
Filozofumuzun izlemeden incelediği film hangisi mi?
"The Matrix: Resurrections" yani Matrix serisinin son filmi.

***

Zizek'in izlemediği film hakkında "hüküm" vermesi nereden bakarsanız çok orijinal.
Lakin, ben çok daha orijinallerine tanık oldum.
Benbenlik taslayarak yeryüzündeki tüm sanat filmlerini izlediğini iddia eden birine, olmayan (veya çekilmeyen) Fransız yapımı bir "sanat filminin" adını vererek, nasıl bulduğunu sormuştum.
Cevap mı?
Hiç tereddüt etmeden, çok beğendiğini söyleyip şappadak başka bir konuya atladı.
Geçiştirmek gayretine saygısızlık yapmadım. Hâliyle, "Öyle bir film yok, ben uydurdum..." demedim.
Çekilmeyen filmi çok beğenen o bilgiç arkadaşın hâli nihayetinde komiktir.
Peki okumadığı kitaplar için hayatlarını ortaya koyanlara ne diyeceğiz?
Ki, gencecik çocuklar 12 Eylül öncesi iki satır Marx okumadığı halde Marksizm uğruna öldüler, öldürdüler.

***

Canım arkadaşım Ahmet Kekeç, iki sanatçı/aydın arkadaşımızın "Suç ve Ceza" hakkında günlerce tartıştıklarını, en sonunda ikisinin de Suç ve Ceza'yı okumadığının ortaya çıktığını anlatır, gülerdik.
Fakat biri rahmetli olan o iki arkadaşımızın okumadıkları kitap hakkında bile son derece "kaliteli" bir tartışma yürütecek kadar bilgi birikim sahibi olduklarını bilirdik.
Mezkûr romanın karakterleri üzerine bir hayli çözümleme okudukları için, mesela, Raskolnikov'u, romanı okuyanlardan daha iyi tanıdıklarından emindik. Tıpkı Zizek'in Matrix'i izleyenlerden daha iyi anlayabileceği gibi.
Müşkül olan, okuduğunu anlamaktan aciz olmaktır.
Geçen gün "muhalif bir dostum" biraz da gönenerek, "Bu ay tam 5 kitap okudum..." deyince, "Keşke 1 kitabı 5 kez okusaydın" dememek için kendimi zor tuttum.
Hayır yani, okuduğunu anlamadıktan sonra bu nice okumaktır.
Bir de "gördüğünü" daha doğrusu "görüleni" okuyamayanlar var. "Seçim sonuçlarını ben şöyle okuyorum" diye söze başlıyorlar; dinliyorsunuz ki tastamam fecaat.
Böyle okuyacaklarsa hiç okumasınlar daha iyi.
Şu hale bakın: "Sandıkları çaldılar" veya "Adil bir yarış olmadı" faslını bitirdiler, şimdi de koro hâlinde sevgili Kılıçdaroğlu'na kafayı taktılar. Sanki yenilginin tek müsebbibiymiş gibi.
Halbuki, hepiniz Kılıçdaroğlu'nun yanındaydınız. Yazarçizerleriniz, televizyon yorumcularınız, belediye başkanlarınız, alayınız.
Onunla birlikte siz de yenildiniz.
Önce bunu doğru okuyacaksınız. Dolayısıyla da önce kendi zihniyetinizi değiştirmekle işe koyulacaksınız.
Yazık ki yazık, bunların seçim sonucu hakkındaki okumalarının hepsini toplasan bir Sevan Nişanyan etmez.
Bu kadar yetersizlik neyle izah edilir?
Akılsızlıkla mı yoksa ahlaki erozyonla mı, siz söyleyin.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA