Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Bir harika gazete.. Daily Sabah!..

Yani kendi kendime ne kadar kızsam yeridir.. Ben bunca zamandır nasıl farkına varmadım?. Hem de burnumun dibinde, benim müessesemde hazırlanıyor, yayınlanıyor.. Ve de günlük yayınlanıyor bu gazete..
Daily Sabah'tan söz ediyorum. Bir ülkede yaşayan diplomatlar ve gelen turistler için genelde bir İngilizce gazete yayınlamak her ülkede vardır.. Ankara'da ışıklar içinde yatsın, İlhan Çevik ağabeyimiz, Yankı'yı çok kısık imkanlarla çıkardığımız dönemde, bize çok destek olmuştu. O İlhan Ağabey işte, bildiğim ilk İngilizce gazetemiz Daily News'ı çıkarırdı. Biz de Yankı'nın İngilizcesini yapardık, haftalık.. Out Look diye.. Onu da İlhan Ağabey basardı.. Tüm elçilikler abonemizdi.
Neyse..
Geçen hafta başında baktım, eve gelen takımın arasında Daily Sabah var.. Adını duymuştum. Üstelik haftalık "Okur Temsilcisi" yazılarına bayıldığım İbrahim Altay Genel Yayın Müdürüydü.
Yahu, al bir tane baksana, ne oluyor diye.. Hem de benim gibi meraklı güya ve de meslek hayatına İngilizce gazeteler okuyarak başlamış, Daily News'u ezberlemiş biri, kendi gurubunun gazetesini merak etmez mi?.
Oluyor işte.. İnsanın basireti bağlanıyor, bazen gerçekten..
Tüm gazeteleri bitirdim.. Evde olunca vakit bol ya.. En alttaki Daily News'u da elime aldım, "Bakalım bu neymiş" diye..
İnanın o 12 sayfalık Daily Sabah, öteki tüm gazetelerin toplamından fazla elimde kaldı. Okumaya doyamadım.
Türkiye'de bir muhteşem gazete çıkıyor, haberim yok..
Mizanpaj tam Batılı gazete.. Yeni bir Yeni Yüzyıl, Radikal denemeleri olmuştu. Rengi, resmi az, yazısı bol gazete.. İşte o..
Haberler nasıl ayrıntılı, nasıl doyurucu.. Fikir yazıları nasıl gerçekten fikir dolu..
Hele bir Kültür Sanat sayfaları var.. Olmaz böyle şey.. Gerçekten olmaz..
Okurken, "Bu yazı benim köşemde çıkmalı mutlak" dedim..
Bir.. Bizim köşenin okurları da, böyle muhteşem bir yazıyı okuma zevkine ulaşmalı.. İki.. Kültür sanat yazarı tüm meslektaşlarım "Adam gibi" bir sergi yazısı nasıl yazılırmış görmeli..
Hemen İbrahim'i aradım.. Önce gazetesi için kutladım.. Sonra da çattım.. Vicdanımı rahatlatacağım ya.. "Bir de 'Ağbi" diyorsun ama bu gazeteyi getirip ağbinin gözüne sokmuyor, 'Şu gazeteye bir bak fikrini söyle' demiyorsun. Ayıp ayıp.. Bak 2050'nci sayı olmuş.. Yani nerdeyse altıncı seneye giriyorsun, haberim yok.."
Hani kabahat gelin olmuş da kimse almamış ya. Suçu İbo'ya atıp kurtulacağım. Kibar çocuk, üzerime gelmedi..
"Nasıl yaptınız bu gazeteyi" dedim.. "Kendimize 12 örnek seçtik. Ekip olarak üzerlerinde çalıştık. Sonra kendi tipimizi belirledik" dedi..
"Yahu bir sergi yazısı okudum, Kültür Sanat sayfanızda.. Ben 65 senedir, bu konuda yazarım. O gün bugün elime geçen tüm gazetelerin kültür sanat sayfalarını da mutlak okurum.. Yabancı gazeteler dahil.. Bak İbrahim ben bu kadar güzel bir sergi yazısı okumadım daha" dedim.. "Kim bu İrem Yaşar?."
Hem de 25 yaşında bir genç kızmış.. Hem serginin konusu olan Nietzsche'yi anlatıyor. Hem de sergiyi ayni yazıda..
Kızda hem felsefe var, hem sanat uzmanlığı.. Ya da..
M. Ali Ağabey (Kışlalı), bana 17 yaşımda "Git, bu akşam Büyük Tiyatro'daki galayı izle, yaz" dediğinde "Ağbi ben tiyatrodan ne anlarım" diye cevap vermiştim.
"Otur karşıma" dedi bana.. "Gazeteci her şeyi bilmek ve yazmak durumundadır. Tiyatro bilmiyorsun öyle mi?. Kapıdan girdiğinde o oyunun dergisi, kitapçığı satılır. Erken gidip onu okuyacaksın. Gala olduğu için bütün büyük eleştirmenler ordadır nasılsa.. Bitince kokteyle gibi bir şey yapılır. Orda birer birer eleştirmenleri bulur, onlarla konuşur fikirlerini alır, bunlardan seçtiklerini yazına eklersin. Bir seyirci, yalın seyirci olarak kendi izlenimlerini de yazarsın, olur tiyatro yazısı.."
Oldu da.. 65 yıldır, Kültür Sanat yazılarımı, meraklı, araştıran, soran bir izleyici olarak yazdım.
Ama tekrar ediyorum. Bu kadar güzelini ne okudum, ne de yazdım.
İbrahim'e "Bu yazıyı ibret-i alem için köşemde yayınlamak istiyorum. İzin var mı" dedim..
"Ne demek ağbi, gurur duyarız" dedi.
"İrem bu yazıyı Türkçe yazıp, sonra mı İngilizceye çevirdi, yoksa doğrudan İngilizce mi yazdı" dedim.. "Doğrudan İngilizce" dedi.. "O zaman benim için Türkçeye çevirir mi, yoksa ben mi çevireyim" dedim.. "Sorayım" dedi. Sordu.
İrem "Ben Türkçesini de yazarım" dedi. Yazdı.. Yolladı..
Mesaj attım, İbo'ya..
"Kızın Türkçesi de enfes.."

*

Nietzsche'nin 3 metamorfozu!..

Covid salgını boyunca kapalı kalan Anna Laudel Galeri'si kapılarını yeniden Nitzsche'nin "Hayatın üç evresi"ni anlatan sergisi ile açıyor..
İrem Yaşar

Hayatın anlamını bulmakta ya da insanın gelişmesini kavramakta hiç zorlandınız mı?
Friedrich Nietzsche de aynı sorunu yaşamıştı. Nihilizmin babası, "Böyle Buyurdu Zerdüşt" adlı eserinde kişinin çocukluktan yaşlılığa uzanan ruhsal evrimini anlatır ve bu evrimin kişiyi üç adımda anlamlı bir hayata götüreceğini söyler.
Ünlü filozofa göre, çocuk ilk adımda sadece bilgiyi, travmaları ve görevleri biriktirir. Çoğunlukla "Hayır" kelimesini duyar ve gittikçe hayatın tüm yükünü sırtlanır. Bu yüzden Nietzsche bu dönemi hörgücünden dolayı bir deveye benzetir.
Ancak çocuk sonunda otorite hakkında kendi kendine bazı sorular sormaya başlar. Neden böyle bir yükü taşıdığını anlamaya çalışırken, kendisi için konan sınırları ve beklentileri fark eder. Bu sefer iki seçenekle karşı karşıya kalır: Tüm bu yükün içinde varlığını devam ettirmek ya da bir aslan olmak.
Nietzsche'nin "Aslan" adını verdiği ikinci aşamada çocuk tüm dış etki ve komutlara "Hayır" demeyi öğrenerek bağımsız hale gelir.
Bu aşamalardan sonra, bir kez daha dönüşüm yaşar ve üçüncü aşamada bir "Çocuk" olarak dünyaya geri döner. Ancak, bu defa devenin tecrübesine ve aslanın bilgeliğine sahip olacaktır.
Artık geçmişten kurtulan çocuk için bu yeni bir başlangıç anlamına gelir.

***

Çağdaş bir sergi platformu sunarak Türk ve yabancı sanatçıların çalışmalarını desteklemek amacıyla İstanbul'un Karaköy semtinde kurulan Anna Laudel Galeri, koronavirüs sürecinde geçici olarak kapatılmasının ardından Modern Minyatür sanatçısı Mehmet Sinan Kuran'ın kapsamlı kişisel sergisi "Posthumous" ile 9 Haziran'da yeniden açıldı.
Nietzsche'nin üç metamorfozuna odaklanan sergi, Latince "Ölümden sonra" anlamına gelen "Posthumous" adını taşıyor.
Sanatçı Kuran, bu sergiyle ziyaretçilere "Hayattayken birlikte olmaları" gerektiğini hatırlatıyor. Sanatçıya göre, beraberlik kavramı insanları öncekinden daha duyarlı hale getirecek ve yeni şeyler düşünmeleri ve öğrenmelerini sağlayacaktır.
Üç farklı aşama sunan sergi doğal olarak galerinin üç katına yayılmış.
İlk aşama "Deve," korku, yalnızlık, ölüm, bilgi ve deneyim gibi sırtımızda taşıdığımız varoluşsal yükü ortaya çıkarıyor. Sanatçı, toplumun bir parçası olmak için taşıdığımız bu ağır yükün ve sisteme olan itaatkarlığımızın altını çiziyor.
"Aslan" adlı ikinci aşamada Kuran, mevcut değerleri ve engelleri yıkmadan özgürlüğe ulaşmanın imkânsız olduğunu vurguluyor. Bu noktada, iç bilgilerimizi ve dürtüsel duygularımızı diğer insanlarla paylaşmanın önemine ışık tutuyor.
Ve son aşama "Çocuk" masum çocukların daha parlak bir gelecek doğuracakları bir oyun alanı olarak sunuluyor.
Sergi, insanın gelişmesini anlama fikrinin yanı sıra, dünya küçülürken ve kaynaklar yavaş yavaş tükenirken birlikte yaşamanın ve birlikte hareket etmenin önemini de vurguluyor.
Kuran diyor ki..
"Posthumous ifadesi, 'Kişinin ölümünden sonra gerçekleşen" anlamına gelir. Zamanlama ilginç. Zira çoğu zaman sanatçıların değeri, ancak ölümlerinden sonra anlaşılır. Bu oldukça üzücü. Çünkü sanatçılar insanlara açılıyor ve duygularını samimi bir şekilde paylaşıyorlar. Bildiğiniz hayattan farklı bir hayatın mümkün olduğunun farkında olmanızı istiyorlar. Böyle ince bir davranış, ölümden sonra anlaşılmayı hak etmiyor."
"Posthumous" resim, heykel, yerleştirme, tekstil, neon, ahşap ve seramik gibi farklı disiplinlerdeki eserlerden oluşuyor ve ziyaretçileri alışık olmadıkları renkleri görmeye, daha önce duymadıkları sesleri duymaya ve farklı duyuları fark etmeye davet ediyor.
Finalde bir de duvar resmi var ki, izleyenlere açık.. Bu duvara isteyen herkes, istediğini ekleyip resmi geliştirebiliyor.
"Posthumous" sergisi 29 Ağustos'a kadar Anna Laudel Galeri'de ziyaret edilebilir. Anna Laudel, güvenli bir ortam sağlamak için alınan koruyucu sağlık önlemleri kapsamında sanatseverleri randevuyla kabul ediyor. İletişime geçmek için galerinin web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

info@annalaudel.gallery

*

Tebessüm
Amerika'da ırkçılık üzerine kıyametler kopuyor. O zaman alın size bir Amerikan şakası..
"Karda Will Smith'i nasıl bulursunuz?."
"Taze ayak izlerinden.."
(Sizin aklınıza başka cevap geldiyse, muhtemelen ırkçısınız!.)

*

Sevdiğim Laflar
"Sen düşüncenden ibaretsin. Gül düşünür gülistan olursun, diken düşünür dikenlik olursun."
Mevlana

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA