Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Bu yazıyı niye yazıyorum ki...

Efendim, Avrupa kupalarında iyi derece alsınlar diye Türk takımlarının yabancı futbolcu alım ve oynatmalarını tamamen serbest bırakmışız.. Birtakım tescilli menecerlere teslim edilmiş Türk futbolunun kaderi.. İşlerini(!) gayet iyi bilen bazı ünlü menecerler, dünyanın ne kadar çöpü varsa getirip bize sokuşturmuşlar..
En başta Türk futbolunun efsane hocası Fatih Terim, yedeklerine dek, Türk Milli Marşı'nı okuyabilen tek futbolcusu olmayan bir takımı "Galatasaray" diye sahaya sürmeye başlamış..
Menecer çöplüğüne dönen Türk futbolu yüzünden, milli takımda oynayacak yerli futbolcu bulunmaz olmuş.. Avrupa'da yetişen ve Avrupa'da oynayanlar olmasa, sahaya "Milli Takım" diye çıkaracak 11 adamı bulamayacak hale gelmişiz.
Neden?. Menecerlerin ucuz çöplüğünde Türk futbolcuya para veren yok ki, her sene büyüklere bir iki futbolcu satıp, yıllık gelirini, yani yaşamını sağlayan taşra kulüpleri, yerli futbolcuya yatırım yapsınlar.. Onlar da menecerlerin daha da ucuz çöplerini toplamışlar. Üçüncü Lig'de bile, adını taşıdığı yörenin çocukları değil, Brezilya gettolarından Afrika'nın ormanlarına menecer süprüntüleri oynuyor..
Eskiden 3, bilemedin 4, hadi 5 yabancıya izin varken, en uzak Anadolu takımı bile Real Madrid'e satacak düzeyde oyuncu bulurken, şimdi ayni parayı 10 kişiye dağıtınca, eline bedava dahi yollayamadığı adamları sokuşturuyor menecerler, artık kimi, nasıl tavlıyorlarsa..
Kulüplerde tıs yok. Federasyon'da tıs yok.. Bakanlık desen zaten yok.. Medya mı?. Güldürmeyin beni.. Nihayet Galatasaray Başkanı "menecer" lafını telaffuz etti.. Menecerlere ödenen komisyonları açıkladı.. Tabii bunlar kayıt içi, bankalar üzerinden ödenen resmi paralar?. Ama kazın ayağının böyle olmadığını herkes biliyor..
Sadece, kayıt içi paraları açıklayan Burak Elmas, anında susturuldu. Burak hatta başta ben, birkaç yazarın, "O menecerleri isim isim açıkla!. Mesela başkanı olduğun Galatasaray'a Becali adlı Romen kaç adam satmış?. Bu adamları alan Teknik Direktör kimmiş?. Kulüp, Becali'ye bu transferler için kaç lira ödemiş.. Kulübe ödenen bonservis ücreti+Futbolcuya ödenen imza ücreti+Futbolcuya ödenen transfer ücreti+Futbolcuya ödenecek yıllık ücret+Menecere ödenen komisyon nedir?" sorularını duymazdan geldi Burak Elmas.. Bir daha menecer lafını ağzına almadı.
Alenen, resmen susturuldu.
Kimse de "Niye sustun?" demedi..
Şimdi bu ülkede, "Yabancıyı serbest bıraktınız, Avrupa kupalarında takımımız yok. Doğru dürüst sonuç alan Milli Takım'ımız yok..
İşte tarihin en kötü Portekiz'ine yenildik. İşte tarihin en kötü Barcelona'sına elendik. İşte tarihin en kötü İtalya'sı bile yendi bizi.
Gerek kulüp, gerek milli takımlarımız dökülüyor.. Bunların üstüne bir de hakem skandalı eklendi.. Dünyaya rezil olduk. Ama ne MHK'nın kılı kıpırdadı, ne TFF Başkanı Nihat Özdemir'in.. Niye?.
Bize sızdırıyorlar ki, onları seçen ve atayan makam istifalarına bile izin vermiyormuş.. Bunu sızdırınca, medya "Ne olur ne olmaz" korkusundan omuz silkiyor ve geçiyor..
Kulüpler mi?. Güleriz ağlanacak halimize.. Kulüpler Birliği darmadağın. Birbirleri ile uğraşmaktan, "Bu ülkede sistem değişmeli. Yeni bir federasyonu, biz kulüpler seçmeliyiz" fikri etrafında birleşmeleri mümkün mü?.
Manzara-i umumiye böyle perişan halde iken, "bu Kuntz denen adamı ve onun adeta alay ettiği Milli Takım'ı ve mesela salı geceki maçı" eleştirmenin faydası var mı?.
"Futbol" diye yazılan her satırın, ekranda edilen her lafın, yetkili ve sorumlu kimsenin, ama kimsenin kılını bile kıpırdatmadığını bile bile, yazsan ne olacak, yazmasan ne?.
Bu yazıyı buraya dek okuyanlara da sorayım bari..
Niye okudunuz ki?.
Niye okuyasınız ki?.

***


TEŞEKKÜR TRT 2!.. BİN TEŞEKKÜR!..
TRT 2 harikulade bir konser izletti, biz müzikseverlere, pazar akşamı.. Bu ülkenin tüm belediyelerine, tüm senfonik orkestralarına, tüm devlet opera ve bale müdürlüklerine örnek olacak, ders olacak bir konser.. Hele de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun suratına bir tokat gibi inecek bir konser..
Grafenegg 2015 Yılı "Midsummer Festivali" Gala Konseri..
Grafenegg, Viyana'ya arabayla bir saatlik yolda bir minik kasaba.. Yani kıyaslarsak, Beylikdüzü'nden yakın, İstanbul'la kıyaslarsak..
Kırsalda bir açık hava tiyatrosu inşa edilmiş.
Arkasında bir şato var, fon gibi. Çepeçevre kırsal..



Sahne önü tiyatro, arkası çimenlik.. O çimenlikte de pikniğe gelmiş gibi binlerce aile..
Klasik müzik ve müzikallerden seçilmiş, harika, hemen herkesin bildiği popüler parçalar.. Bizet.. Lehar, Manuel de Falla, Verdi.. Camille St. Saens..
Harika bir senfoni orkestrası.. Bir müthiş kemancı kız, bir tenor, bir mezzo da konuklar..
Gündüzün yavaş yavaş geceye dönmesinin sağladığı muhteşem doğal ışıklanma..
Ben "Bitmesin" diye içimden yalvarırken, cebime teşekkür mesajları yağıyor, "Aman kaçırmayın" diye mesaj attığım dostlardan..
Bizde böyle bir opera konserini, ne Ankara, ne İstanbul, ne de Bodrum ve Aspendos konserlerinden hatırlamıyorum.. Çünkü halkı eğlendirmeyi, operaya ve klasik müziğe birkaç meraklı daha kazandırmayı düşünmez, kendi kişisel zevklerini ve hem de ne üstün, sevsinler opera bilgi ve yeteneklerini göstersin ve geleni pişman etsinler repertuvarı yaptılar onlar.. İlk defa Murat Karahan, "Gelenler eğlenmeli" düşüncesini getirdi biraz.
İkincisi..



Yazının başında Viyana-Grafenegg örneğini verirken, İstanbul- Beylikdüzü benzetmesini bilerek yaptım.
Ekrem İmamoğlu, Beylikdüzü Belediye Başkanı iken, aynen böyle, müthiş bir bahçe ve piknik alanının ortasına açık hava tiyatrosu kurmuştu. Bu tiyatroda, klasik müzik, opera ve caz festivalleri yapardı.
Tiyatro tıklım tıklım dolar, etraftaki piknik alanına da yüzlerce aile yemek örtülerini serer ve ordan konseri izlerlerdi..
Ben İmamoğlu'nu tıpkısının aynisi böyle bir konserde tanıdım.. "Üç Tenor / Şenol Talınlı, Ayhan Uştuk ve Aykut Çınar" söylüyorlardı.
Şenol, telefon etmiş ve çağırmıştı. Koştum gittim..
..Ve de muhteşem Beylikdüzü Yazları ile tanıştım.
O Beylikdüzü Yaşam Vadisi'ni yaratan, orada opera, senfoni, caz festivalleri düzenleyen ve hepsini dolduran, "Bu millet dinlemez" lafını silip atan ve "Verdiniz de almadılar mı"ya çeviren Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile tanıştım.
Hem yürekten, hem sarılarak candan alkışladım. Ekrem dostum davet etti.. Bana Beylikdüzü'nü gezdirdi. Harika işler yapmıştı. Orada yaşayanlara imrendim..
İstanbul'a Belediye Başkanı olunca nasıl mutlu olduğumu bu köşeyi izleyenler bilir..
Ama Murphy yasaları işledi. "İnsanlar yeteneklerinin bir üstüne kadar yükselir.."
"Her şey çok güzel olacak" diye gelen İmamoğlu, tek bir tek güzel şey yapamadı. Yapmak istediklerini yüzüne gözüne bulaştırdı.
Cumhurbaşkanı olacakmış..
Bana sorarsanız, artık Beylikdüzü'ne bile layık değil!.
Hem kendine yazık etti, hem İstanbul'a..

***


OSCAR'I COŞTURAN SAÇKIRAN!..
Bir defa saçkıran öyle baş belası, tehlikeli bir hastalık değil.. Çocukken ağbim de olmuştu ve kafasının bir bölgesinde delik açılmıştı da, ben dahil mahalle çocukları nasıl dalga geçmiştik.. Ağbim dalga dalga saçlarına kavuştu. Ben 40'ıma gelmeden kel oldum..
Kellik de bela değil. Kadın-erkek, isteyen peruk takıyor. Holly'nin 15 peruğu vardı, elbisesine göre takardı.
Ben 1969'da yeni kurulan TRT Televizyonu'na ilk kez çıkarken, yapımcısı Yılmaz Tekin Onay (Evet, Güntekin'in amcası) elinde bir perukla geldi..
"Yakında saçların iyice dökülecek.
Bununla başla ki, 80 yaşına dek hep böyle saçlı gidesin" dedi..
Güldüm.. "Beni böyle kabul eden eder. Etmezlerse, ben de giderim" dedim..
Yaş 83.. Hâlâ ekrandayım. Akıl yaşta değil, saçta da değil, başta.. Kelim.. Ne olacak?
Yani Jada Smith'in hastalığı öyle dert edilecek bir şey değil..
Ben yıllardır, Amerikan komedi programlarını izlerim. Yıllardır Amerikan medyasını da izlerim. Mizah onlarda adeta sınırsız.. Neler yazarlar, neler söylerler inanmazsınız.. Kaç defa bu sütunda okudunuz?. "Falanca öyle bir laf etti ki, burada düşünmekten korkarsınız" diye yazdım.
Ne fıkralar anlatılır, ne şakalar yapılır, ne karikatürler çizilir?. Zavallı Biden için yapılan öyle şakalar var ki, ben burada nakletsem suç.
Hatta "dost bir devlet başkanına hakaret etmek"ten tutuklanırım bile.. Çünkü yasalarımızda var bu suç.
Chris Rock'un Jada'ya hakaret ettiğini düşünenler, Amerika'daki mizahın boyutlarından haberi olmayanlar..
İkincisi.. Şakayı yapan da zenci, tokadı atan da.. Tesadüf mü acaba?.
Oscar'ı 3 kadın sundu. Jada'ya o şakayı kadınlardan biri yapsa, Will, gidip o tokadı atabilir miydi?. Atsa, bugün "Helal olsun, karısına dil uzatanın ağzının payını vermiş" diye sıraya dizilen bizim kadın ünlüler gene ayni lafı mı ederlerdi, yoksa birinci sayfa manşetlerinden başlayarak "Oscar'da da kadına şiddet" laflarını mı okurduk?.
Dahası.. 3 kadın sunucunun 2'si beyaz, biri zenciydi. Will de zenci.. Bakın öyle "siyahi" falan gibi sahte incelik kelimeleri kullanmıyorum.
Türkçe'de "Zenciye, zenci derler.." Bu bir. Türkiye'de zenci lafı aşağılayıcı değildir.
Osmanlı ilk zencileri ülkemize getirdiği günden beri, o ırktan olanlar hep sevilmişlerdir. Hatta aile bireyi sayılmışlardır. Bu da iki..
Ben tüm dünyada adları Çingene olanlara bizde o sahte Roman yakıştırmasına da deli olurum.. Çingene olsam Çingeneliğimle gurur duyardım. Bugün Çerkezliğimle nasıl övünüyorsam..
Neyse..
Peki Will, bir zenci sunucu kadını tokatlasa tepkiler nasıl olurdu, beyaz olanı tokatlasa ne?. Şiddet mi tartışılırdı, ırkçılık mı?.
Karışık değil mi?.
Ama kendi renginde ve kendi cinsinde bir erkeği tokatladı mı, sadece "Karısının onurunu koruyan bir erkek.. Bravo"..
Ama tokat ve küfür yerine, daha yumuşak ve sakin bir eylem yapsa, mesela "Karımdan özür dile" deseydi, daha iyi olmaz mıydı?. Olurdu tabii.. Ama o zaman, Oscar, hem tüm dünya yazılı ve görsel basınında hem de sosyal medyada 1 numara olur muydu?. Son yıllarda adeta izlenmez hale gelen Oscar?.
Gece o şaka ve o tokatsız geçse, Will'in Oscar aldığı anı ve ağlayarak konuşmasını kaç kişi, TV, tablet, cep telefonu ve bilgisayar ekranından izlerdi?. Şimdi kaç milyar izledi?
Oscar ne için düzenlenir?.
En İyi Erkek Oyuncuları seçmek için mesela..
Will de En İyi Erkek (Hem de ne erkek) Oyuncu seçilmedi mi?.
Allah için söyleyin, adam çok ama çok iyi oynamadı mı?.
"Hayır, Will En İyi Erkek Oyuncu değil" diyen var mı içinizde?.

***


SEVDİĞİM LAFLAR
Hayat, provası yapılmamış bir tiyatro gösterisidir. Bu alkışı olmayan tiyatroda perde kapanmadan gülün, eğlenin, âşık olun. Yaşadığınız her anı değerlendirin.
Charlie (Şarlo) Chaplin

***


TEBESSÜM
- Treni süren siyah adama ne derler?.
- Bilmiyorum, sen söyle?.
- Makinist derler, seni ırkçı faşist!.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA