Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SÜLEYMAN YAŞAR

Erdoğan varsa ekonomiden endişelenme

Dünya ekonomisi 2012'de yüzde 3.3 dolayında büyüdü, 2013'te ise yüzde 3.6 büyüyecek. Türkiye ekonomisinin 2012'deki büyüme oranı yüzde 3.1, 2013'te ise yüzde 4 büyüyeceği tahmin ediliyor.
Böylece Türkiye'de piyasa fiyatlarıyla ortalama fert başına gelir 2000 yılında 2 bin 594 dolarken, bu rakam 2013'te 11 bin 840 dolara ulaşacak. Yine 2000 yılında fert başına ortalama 1.997 kilovat saat olan elektrik tüketimi, 2013'te 3.669 kilovat saate çıkacak. Türkiye'nin elektrik üretim kurulu gücü 2000'de 27 bin 264 megavat düzeyindeyken 2013'te 59 bin 389 megavata ulaşacak. Gelelim eğitim ve sağlığa… Eğitimde ilk öğretimde brüt okullaşma oranı yüzde 108.4, orta öğretimde yüzde 92.6, yüksek öğretimde yüzde 81.6'ya ulaştı. Sağlık hizmetlerinde 10 yıl önce yüzde 4.6 olan özel sektör hasta kabul oranı yüzde 17.5'e çıktı. Böylece sağlık hizmetlerinde özel sektörün payı arttı, ilaç fiyatları 10 yıl öncesine göre yüzde 20 geriledi.
2013 bütçe harcamalarının fonksiyonel dağılımında sağlık ve eğitimin toplam harcamalar içindeki payı yüzde 23.2 olurken, savunma harcamalarının payı ise yüzde 5.8 oranında kaldı. Dolayısıyla on yıl önce eğitim ve sağlık harcamalarının toplamını aşan savunma harcamaları payı, genel kamu hizmet harcamaları içerisinde en aza indirildi. Savunma yerine sağlık ve eğitime öncelik veren, fakirlerin yanında duran bir bütçe harcama tasarımı ortaya çıktı.
Gelelim kırılganlık faktörlerine… Küresel enerji ham madde fiyatlarındaki olası artışlar Türkiye'nin dış ticaret hadlerini aleyhe bozan bir faktör olduğundan risk oluşturuyor. Yine gelişmiş ülkelerden gelecek kısa vadeli fon akımları Türk parasının değerini arttıracağı için rekabet gücünü azaltan bir rol oynuyor.
Peki 2013'te Türkiye ekonomisinde kırılganlığı azaltan değişkenler neler?
Genel kamu açığının milli gelire oranı yüzde 1.5 ve kamu borç yükü yüzde 35'e gerilemesi nedeniyle kamu maliyesi iç ve dış şoklara karşı dayanıklı görünüyor. Özel sektör bankalarının sermayelerinin yeterli olması yine ekonomideki kırılganlıkları azaltıyor. Bir de Merkez Bankası'nın döviz rezervlerini çoğaltması döviz rezervi ile para arzı arasındaki açığı daralttığı için Merkez'in kırılganlığını düşürüyor.
Ayrıca ihracatın, ithalatı karşılama oranının yüzde 50'li seviyelerden 60'lı rakamlara yükselmesi de dış ve iç şoklara karşı bir güvence. Tabi bu konuda Başbakan Erdoğan'ın disiplinli bütçe yönetiminin ekonomiye yeterli güvenceyi verdiğini de unutmayalım.
O halde ekonomide yeni ne yapmalı? 2013'te özelleştirme gelirlerinden elde edilmesi mümkün görülen 10 milyar doların kullanımı önem kazanıyor. Pek çok kişi bu gelirlerin borç stoğunu azaltmada kullanılmasının iyi olacağını söylüyor. Bu düşünce doğru değil. Çünkü özelleştirme devletin ticari kamu mal varlığını azalttığı için özelleştirme gelirlerinin altyapı kamu mal varlığını çoğaltan yatırımlarda kullanılması şart. Dolayısıyla elde edilecek özelleştirme gelirlerinin borç azaltma yerine eğitim, sağlık ve sulu tarıma geçişi sağlayacak tarımsal altyapı yatırımlarında kullanılması küresel trendlere daha uygun görünüyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA