Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Bu işin sonunda Hutulaşmak da var!

Türk devleti ile PKK, ringde kıyasıya dövüşen iki boksör gibi. İki tarafın da aldığı darbelerin haddi hesabı yok. Her yumruk iç kanamayı artırıyor. İkisi de ringden inerse öleceğini düşünüyor. Oysa ringde kaldıkları her dakika ölüm yakınlaşıyor. Her gün cenazeler kalkıyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Ringin etrafındaki kalabalıklar ise öfkeli. Öfke ölümü, ölüm öfkeyi çoğaltıyor. Her ölümde hayatla aramızdaki uçurum derinleşiyor; her ölümde, hayat biraz daha uzağımıza düşüyor. Gövdemiz, ruhumuz çürürken, akıl ve vicdan körleşiyor. İç kanama artıyor, iç savaş yaklaşıyor. Yani bir delilik hali! Böyle zamanlarda akıntıya karşı kürek çekmek zordur. İnsan bazen kör bir kuyuya düştüğü hissine kapılır. Sesinizin, karanlığın içinde yitip gittiğini düşünürsünüz. Yine de böyle zamanlarda kalabalıkların tersine kürek çekmeye, barışa vurgu yapmaya, her zamankinden daha çok ihtiyaç var.

***

Kızabilirsiniz! Ben, 'vatan, millet, Sakarya' edebiyatına hiç inanamadım. Çünkü ulus kavramının 18. yüzyılda kendi pazarına egemen olmak isteyen kapitalizmin bir ihtiyacı olarak ortaya çıktığını biliyorum. Modern devlet de, siyasi iktidarı elinde tutma arzusundaki burjuvazinin isteğiydi. Yani kutsal ve sonsuz bir şeyden söz etmiyoruz. 300 yıl önce yoktu, muhtemelen bir zaman sonra da şimdiki haliyle olamayacak. Bu nedenle ayrılmaların dünyanın sonu olmadığını düşünürüm. Nitekim, 1993'te Çekoslovakya, Çek Cumhuriyeti ve Slovak Cumhuriyeti diye iki ayrıldı. Üstelik hiçbir gerginlik yaşanmadan. Belçikalılar ayrılmayı tartışıyor. Yine de "bölünmenin" insanlık adına hayırlı olmadığını düşünürüm. Her bölünme yeni bir ulus devlet, yeni bir milliyetçilik demektir çünkü. Bu da çoğu zaman yeni savaşlar anlamına gelir. Bu savaşlar da hep savaş tüccarlarının işine yarar. Olan çimenlere olur. Filler tepişir onlar ezilir! Bu nedenle olsa gerek, bir Kürt arkadaşımın "Kürtlere yapılacak en büyük kötülük, onlara devlet kurmaktır," sözünü sevmişimdir. Yani bir arada yaşamanın insanlık adına daha hayırlı olduğunu düşünürüm. Ama bunun yolu adil olmaktan geçer. Bir arada yaşamak savaşın dilini değil, barışın dilini sever. Bir arada yaşamak 'efendilik' taslamakla olmaz. Eşitlik ister. Kavga ederek bir arada yaşanmaz.
***

İşte tam bu noktada, 'bölünüyoruz' hezeyanı yaşayanları anlamakta zorlanıyorum. Ve samimiyetle soruyorum: - Demokratik açılıma karşısınız. Hatta 30 yıllık savaşın bir yıllık açılım yüzünden alevlendiğine bile inanıyorsunuz. Eyvallah! Peki siz bu sorunu nasıl çözeceksiniz? OHAL ilan ederek mi? Yani kan, yani şiddet, yani yaşamı 'ötekine' zindan ederek mi? 17 bin 500 faili meçhule yenilerini ekleyerek mi? Kürtçe konuşmayı yasaklayarak mı? Yani EFENDİ gibi davranarak mı çözeceksiniz sorunu. Siz zorla bir arada duran mutlu aile gördünüz mü? Bu durumda kim bölünmeye hizmet ediyor? Demokratik açılım isteyenler mi siz mi? Tuhaf bir paradoks ama 'açılım'dan korkanlar zihinlerini bölünmeye hazırlamaya başladı bile. Geçen günü böyle düşünen bir arkadaşım "Ne olacaksa olsun artık. Ben bölünmekten yanayım. Ama ayrılırken GAP'ı yok ederim. Buradaki tüm Kürtler o tarafa gidecek," dedi. Bölünme korkusu, bölünmeyi hazırlıyor. Bunun bir adım ötesi ise Balkanlar ve Ruanda gibi olmak. Ruanda'yı hatırlayın. 1994'te Hutular, sadece 100 günde 800 bin Tutsi'yi öldürdü. Üstelik palalarla. Parası olan Tutsiler kurşun parası vererek, acısız ölümü satın alıyorlardı. Öldürmekten yorulan Hutular, Tutsilerin kaçmasını önlemek maksadıyla aşil tendonlarını kesiyor, dinlendikten sonra katliamlarına devam ediyorlardı. Yani bu işin sonunda bir de Hutulaşmak var!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA