Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

İlhan Abi, ah İlhan Abi...

Bu kadar çok beklenen bir ölümün bizleri yine de bu kadar sarsması nasıl açıklanabilir? Sanki o ünlü Marquez romanı gibi: Kırmızı Pazartesi (Haber Verilmiş Bir Ölümün Hikâyesi) Benim için bu gerçekten bir büyüğümün, bir ağabeyin kaybı gibi oldu. Gerçi 'aile bağlarımız' çoktan kopmuştu. Onu en son 6-7 yıl önce görmüş olmalıyım. Hangi koşullarda olduğunu Sinemayı Yazan Adam adlı söyleşi kitabımda anlatmıştım, burada yinelemiyeceğim. Sonra o onulmaz kırgınlıklardan birine kapılıp, bir daha yoluna çıkmayı istemediğimi biliyorum. Öyle ki, Ergenekon olayından sonra bir geçmiş olsun demek, birkaç kez de hastanede ziyaret etmek aklımdan geçtiği halde yapamadım. Benim suçum elbette... Artık geriye hatıralar kaldı. Bir gün bir anılar toplamında ayrıntısıyla anlatırım. Birlikte tam 27 yıl geçirdik, aynı gazetede... Az şey mi? Yıllar boyu İslam Eserleri Müzesi'ndeki Yunus Nadi Ödülleri'ni sunmamı o istemiş ve sağlamıştı. Daha ilk yıllarımda, devletin finanse ettiği bir büyük ansiklopedide bir ünlü sanatçı (Muhsin Ertuğrul) için "Sonradan maalesef solcu oldu," denmesi üzerine yazdığım bir küçük yazıyı savunarak "Maalesef solcu, maalmemnuniye sağcı" başlığını attığını hatırlıyorum. Tıpkı 10 küsur yıl sonra 'yemek yazıları' yazmaya başladığımda tepki gösteren kimi okurlara karşı, yemeğin de bir kültür sorunu olduğunu yazması gibi... Gerçek bir kültür ve gönül adamı olduğunu, çok farklı yollardan geçerek gelen, mimarlıktan sonra turizme ve de sinema virüsüne bulaşmış bu genç adamı takdir ettiğini hissettim, onun koruyucu kanatlarını hep arkamda buldum. Elbette zaman bizleri de değiştirdi. Onu değil, hayır. O ilkelerine kendince hep bağlı kaldı, basındaki ve medyadaki oyunlara, atlayıp sıçramalara, çıkar oyunlarına ve kirli hesaplara hiç katılmadı. Alabildiğine temiz ve dürüsttü. Ama fikirleri açısından kimi çelişkileri oldu. Bir dönemde Kemalist, sonra solcu, daha sonra (hayli koyu) milliyetçi olabilmiş bir gazetenin yayın politikasını son yarım yüzyılda yönetmek, kolay olmamalıydı. Bazen bu farklı ideolojilerden ikisi, hatta üçü birden aynı anda savunuluyordu. Ve İlhan Selçuk bunun bayraktarlığını yapmakta zorlanıyordu. O zor dönemlerden birinde, genel durumun benim için özel şeylerle birleşmesiyle gazeteden koptum. Bu kararımı telefonda söylediğimde nasıl tepki gösterdiğini, kalmam için bastırdığını da hatırlıyorum. Gururla, kıvançla... Sonra tarih kendi yürüyüşünü gerçekleştirdi. Türkiye çok farklı yönlere gitti. Değişen çok şeye karşın, İlhan Abi'nin ilkelerine sadık, tutarlı ve onurlu duruşu hiç değişmedi. Belki tüm o ideolojilerden ve onların bitmeyen kavgalarından geriye, daha geçerli bir sözcük kaldı: Aydınlanma. Belki İlhan Abi'ye ve misyonuna en çok yakışanı da buydu.

Bir sözcüğün önemi
Mavi Marmara olayıyla ilgili son tartışmaların içinde en çarpıcı yorumlar, bizzat bir İsrail gazetesinden geliyor: Ha'aretz. Çünkü bu gazete kendi ülkesi, toplumu ve yönetimi hakkında en yansız yargıları veriyor, en ciddi eleştirileri yapıyor, en gerçekçi sonuçlara ulaşıyor. Darısı bizde de çok gazetenin başına... Ama adının anlamını kimse bilmiyor. Bunu Türkiye'deki büyük gazeteler içinde tek bir gazeteci öğrenip yazdı. Kim, biliyor musunuz? Bendeniz... Tam üç hafta önce bu sütunda İsrail olayından söz ederken, parantez içinde Ha'aretz'in İbranice'de Vatan demek olduğunu yazdım. Çünkü merak etmiştim, sevgili Cem Hakko'ya telefon edip sormuştum. O da öğrenip bana bildirmişti. Bunu neden yazıyorum? Kendimi övmek için mi? (o da biraz var!). Ama aslında şunun için: Geçen gün bir gazetede Ha'aretz'in başyazarıyla yapılmış tam sayfaya yakın bir söyleşi çıktı. Yapan genç hanım gazeteci, merak edip bu kelimenin anlamını sormamıştı bile... Genç arkadaşlardan Hıncal'ın hep sözünü ettiği o 'merak duygusu'nu beklemek hakkımız değil mi?

Müzik, hep müzik
Evet, müzikle dolu aylar yaşıyoruz. Keşke hep müzik olsa, keşke şu yorgun ve bezgin hayatlarımız müzik denen mucizeyle daha çok ve sık aydınlansa... Son haftaların albümleri içinde beni etkileyenlerden biri, sevgili Muammer Ketencoğlu'nun son albümü Gezgin oldu (Kalan Müzik). Ketencoğlu yine akordiyonunu eline almış, bu kez bizlere tümüyle kendi besteleriyle bir dünya turu yaptırıyor. Daha çok bir Balkanlar turu... Bu yörenin müziklerinden etkilenmiş, o duyarlılıkları benimsemiş ve besteleriyle yeniden yaratmış. Mutlaka edinilmeli. Grup Yorum'un 55 bin kişiyi toplayan muhteşem konserine gidemedim, özlemimi albümleriyle gideriyorum. Bunlardan biri olan Kucaklaşma, tümüyle enstrümantal parçalardan oluşuyor. Ve grubun yüksek müzikal düzeyini çok iyi yansıtıyor. Tavsiye edilir (Kalan) Sevgili Ömür Göksel hiç durmuyor. Bu kez A Touch of Disco'yu çıkarmış (Doğan Müzik). Adı gibi, disko ritminde parçalar. Aralarında Sunny ve Can't Take My Eyes Off You gibi alerjik olduğum şarkılar da var!...Buna rağmen, sevgili Ömür'ün öyle rahat bir swing'i var ki... Alanında evrensel olduğunu kanıtlıyor ve her koşulda insanı dansa çağırıyor. Bir de nefis bir George Dallaras albümü var. Ama onu artık bu geceki beklenen konserini de izledikten sonra yazarız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA