Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

İyi ki çocuğum yok!..

Bu yazıyı sabaha karşı 01.00'de yazıyorum. Çünkü sabahı bekleyemedim. Yattım, uyuyamadım... Az önce Deşifre'yi ve Arena'yı izledim. Çocuklarımızın kimlerin elinde olduğunu gördüm. İçim kanadı. Dudaklarımı ısırdım. Pencereyi açıp, haykırmak istedim. Boğazımdaki yumruyu bir türlü yutamadığım için şimdi sabaha karşı hırsımı bilgisayarın tuşlarından çıkartıyorum... Deşifre'de 7 yaşında bir kız çocuğu, sabıkalı bir alışveriş merkezinin özel güvenlik görevlilerinden dayak yiyor, işkence görüyordu. Hırsızlık yaptığı sanılmıştı. "Sanılmıştı" diyorum, çünkü yediği onca sopanın ardından onun bir şey çaldığına dair herhangi bir kanıta rastlanmamıştı. İki güvenlik şefi, zavallı yavrucağı bir köşeye kıstırmış dövüyordu. Biri tokat atıyor, diğeri tekmeliyordu. Yetmedi. İçlerinden biri eline geçirdiği sopayla vurmaya başladı. Küçük kız, tespih böceği gibi köşeye büzülmüş, adeta yok olmaya, hiç olmaya çalışıyordu. Yalvarıyordu: "Amca vallahi ben bir şey çalmadım. Vurma amca, b.kunu yiyeyim vurma!.." Güvenlik görevlisi "Yiyeceksin tabii lan!" diye kükrüyordu. Yetmiyordu. Tatmin olamıyordu bir türlü işkenceciler... "Ulan bunun g.tünde kazma sapı kırılır be!.. Getirin şu kazmanın sapını sokayım şuna" diyordu. Ağlayamıyordu küçük kız. Ağlayamayınca daha çok sinirleniyordu işkenceci. "Bu kadar ağlayıp da gözünden tek damla yaş gelmeyen .. oğlu .. bu be!" deyip, basıyordu tekmeyi yavrucağın çelimsiz bedenine... Güvenlikçi "Vuralım, atalım şunu gitsin ya" dedikçe, tir tir titreyen çocuk daha da dehşete kapılıyordu: "Vurma amca, elini ayağını öpeyim vurma!.." Vicdanlı bir özel güvenlikçi gizlice cep telefonuna kaydetmişti olan biteni. Sonra da alışveriş merkezinde her gün yaşadığı bu vahşete dayanamayıp, istifayı basmıştı... Yaşlı kadınların da dövüldüğünü söylüyordu. Hatta ameliyatlı turistlerin bile... Sonra Arena'ya takıldı gözüm... 16 yaşında bir garip çobanın testisleri şişmişti. İddiaya göre türbanlı kadın radyolog "Ben erkek testisi çekmem" diyerek reddetmişti filmini çekmeyi. Sebebi her ne olursa olsun, film çekimi 16 saat geciktiği için küçük çoban bir testisini kaybetmişti. Su testisi su yolunda kırılırdı da, bir günahsız yavrunun testisi işte böyle kırılıyordu uzak diyarlarda...

ATAM RAHAT UYUMUYOR
Bütün bu olup biteni izlerken farkında olmadan sıktığım dişlerimin arasından bir cümle döküldü istemeden: "İyi ki çocuğum yok!.." Öyle ya, bir çocuğum olsaydı eğer ne yapardım? Alışveriş merkezine götüremezdim elinden tutup, 20 liralık cam takılmadığı için ölüm tuzağına dönen merdivenlerden uçmasın diye... Hastalandığında doktora götürür müydüm, bilmem. Silivri'de çocuk pornosu DVD'leri satarken yakalanan çocuk doktorundan sonra... Her sabah servis arabası geldiğinde "Okulda yiyeceği yemekten zehirlenir mi acaba?" diye kaygılanırdım. Peki ya okul çıkışı cep telefonunu almak isteyen tinerciler bıçaklarsa yavrumu? Ya da Polat'a özenen sıra arkadaşı şişlerse tuvalette? Peki okul önlerinde tezgâh açan uyuşturucu tacirlerinden kim sakınacak onu? Söyler misiniz, 17 aylık bebelere tecavüz edilen bir dünyaya nasıl getirecektim çocuğumu?.. Bu sahipsiz çocuklar cehennemine çocuk mu getirilir ha?.. Daha yazacağım ama bundan sonrası suç olacak. Çocuk bedenlere acımayan caniler etrafta ellerini kollarını sallayarak dolaşırken, mahpus damına ben düşeceğim... Çocuklarına bayram hediye eden Atatürk şimdi kim bilir ne kadar huzursuzdur mezarında... Yok, yok, en iyisi daha fazla yazmayayım!.. Saat 03.00... 21 Aralık'a daha iki gün var. Ama bu benim en uzun gecem. Uyumalıyım...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA