Türkiye'nin dış politikasında "eksen kayması" tartışmalarının dönüm noktasını, Tayyip Erdoğan'ın "Davos çıkışı" (29 Ocak 2009) ve Ahmet Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanlığı'na atanması (1 Mayıs 2009) oluşturdu. Ama unutmayalım ki, "eksen kayması" olarak gösterilen durum, bizim zaviyemizden bakıldığında, "daha bağımsız", bu yüzden de,
"Türkiye çıkarlarına daha uygun" bir dış politikaya tekabül ediyor.
ABD ve İsrail'in bu sürece karşı çıkması, dengeler iyi korunduğu müddetçe, ülkemiz açısından bir sakınca doğurmuyor.
2004-2005 yıllarında Ankara'da bulunan ABD Büyükelçisi Edelman, Milli Savunma Bakanı'na atfen, dış politika başdanışmanı Ahmet Davutoğlu için "çok tehlikeli" diye yazdı. Bu bilgi, belki Vecdi Gönül'ü mahcup duruma düşürdü ama onun ötesinde, Türkiye'yi etkilemedi. Davutoğlu, danışman koltuğundan kalktı, Dışişleri Bakanı koltuğuna oturdu.
Dış politikada "eksen kayması" tartışmaları yapılmakla birlikte, "Batı'ya sırtımızı döndüğümüze" dair bir kanaat pek az kişi tarafından paylaşılıyor. Meselâ, ABD'nin Ankara'daki son büyükelçisi James Jeffrey, Washington'a yolladığı telgrafta (20 Ocak 2010) bu hususu açık bir dille ifade ediyor: "Dış politikada-
Gazze/Davos ve Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanlığı'na atanması öncesiyle mukayese edildiğinde-, bir değişim göze çarpıyor.
Daha bağımsız ve İslâm dünyasına daha yakın olma gayreti mevcut. Dürüst olmak gerekirse, ticari fırsatlar ve bölge istikrarı da, Türkiye'nin böyle bir politika benimsemesine yol açıyor. Bütün bunlar, Türk dış politikasının İslâm dünyası üzerinde yoğunlaştığını, Müslüman geleneğin etkisinin arttığını gösterir mi? Evet gösterir. Türkiye'nin, Batı'ya yönelik geleneksel politikaları terk ettiği ve bizimle işbirliğinden vazgeçtiği anlamına gelir mi? Kesinlikle hayır. Türkiye'nin birçok meselede, kendi yolunda gideceğini kabul etmeliyiz. Bu ülke, Batılı müesseselere sahip, Ortadoğu kültürü ve dini ile karmaşık bir yapıyı sergiliyor:
Yeni Osmanlıcılık."
Büyükelçi Jeffrey, durumdan hoşnut değil ama ufukta daha iyisinin görünmediğini de kabul ediyor.
Şimdi olaylara Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gözüyle bakalım:
Ülkemizin menfaatleri açısından değerlendirdiğimizde, "tehlikeli" değil, aksine, olumlu bir gelişmeden söz edebiliriz. Zaten, yürüttüğü etkili dış politika yüzünden Foreign Police dergisi, Davutoğlu'nu "100 Büyük Küresel Düşünür" arasına koymadı mı? Davutoğlu, Amerikalı işadamı Buffet, Microsoft'un patronu Bill Gates, IMF Başkanı Dominique Strauss Kahn, Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick, Obama, Çin Merkez Bankası Başkanı Xiaochuan, Amerikan FED Başkanı Bernanke ile Brezilya Dışişleri Bakanı Amorim gibi dünya çapındaki isimlerin hemen arkasında, 7'nci sırada yer alıyor. "Stratejik derinlik" adını verdiği konsepti uluslararası sahneye taşıdığı ve bazı etkileyici sonuçlar aldığı belirtiliyor.
Bizim vatandaşlarımız da bunun farkında olmalı ki, "en başarılı bakanlar" listesinde Davutoğlu'nu birinci sıraya oturtmuş. (Andy-ar'ın Kasım 2010 tarihli araştırması)
Son söz: Bazen başkalarının eleştirileri, doğru yolda olduğumuzu da gösterebilir.