Türkiye'nin en iyi haber sitesi
RASİM OZAN KÜTAHYALI

Başkanlık Sistemi diktatörlüğün panzehiridir

Geçen yazılarda da bahsettiğim gibi Başkanlık Sisteminin tabiatında mevcut olduğu iddia edilen problemlerden en önde geleni de "Diktatör yaratır" hurafesidir. Oysa önerdiğimiz anlamda Başkanlık Sistemi gerçek bir kuvvetler ayrılığı sistemidir ve dolayısıyla diktatörlüğe karşı panzehir işlevindedir.
Ayrıca bazı tarihi olgulardan bahsederek bir takım hurafeleri çürütmek mümkündür.
Önce şu basit soruyu soralım: Başkanlık Sistemiyle gelen hangi ünlü diktatörü tanıyorsunuz? Ben hiç tanımıyorum ve bilmiyorum. Peki, şöyle bir soru soralım: Nazizm, Faşizm, Bolşevizm, yani Hitler, Mussolini ve Lenin hangi politik sistemler vasıtasıyla diktatörlük inşa etti? Cevap: Hepsi Parlamenter Sistemler sayesinde.

***

Öte yandan elbette Türkiye'nin kalıcı bir istikrar rejimi yakalaması çok önemlidir. Aksi halde yeniden 90'lara dönme ihtimalimiz vardır. Türkiye Haziran 2013'teki olaylara kadar müthiş bir ekonomik ivme yakalamıştı.
Başarılı turizmci dostum Uğur Kurt'un tabiriyle milyonlarca kişi alt sınıftan orta sınıfa ve orta sınıftan üst sınıfa transfer olmak üzereyken bu olaylarla büyük bir yıkım yaşandı ve herkes saplandığı yerde kalakaldı. Ekonomik gelişmenin durmaksızın devam etmesi için de Başkanlık Sistemi şarttır. Sistemin, neden diktatörlüğe daha kapalı bir sistem olduğuna biraz değinelim.
Diktatörlüğe en müsait ortam, devletin üç temel kuvvetinin (Yasama, Yürütme ve Yargı) aynı elde bulundurulmasıdır. En eski despotluklardan, en son faşist ve sosyalist diktalara kadar, yaygın rastlanan pratik şudur:
Diktatör, bu üç kuvveti de bünyesinde toplar.
Yürütme zaten kendisidir, yasama organı üyelerini o seçer, yargıçlar Hitler veya Stalin'e sadakat yemini yaparak işe başlar. İnsanlık tarihinin önemli bir ilerlemesi; yasama organının, yürütmeden ayrılmasıyla gerçekleşmiştir.
Yargının bağımsızlığının da bu sıralarda veya ülkesine göre bundan önceye denk gelmesi başka bir mutluluk olmuştur. Fakat, insana en uygun sistem olarak; bu üç kuvvetin gerçekten birbirinden ayrılması, ilk çağlardan beri ima edilegelmekle birlikte, en tutarlı biçimde Fransız düşünür Montesquieu tarafından formüle edilmiş ve tarihin ilk Anayasal Demokrasisi olan Amerika Birleşik Devletleri'nde hayata geçmiştir (1787).
Başkanlık sistemi hakkındaki bir başka yanılgı burada ortaya çıkar: Kuvvetlerin birbirinden tam bağımsız olmasının gerekliliği savunulur. Oysa; kuvvetlerin birbirinden çok fazla ayrılması durumunda; her birinin derebeyleşmesi, yani bir yerine üç grup diktatörün yaratılması ihtimali ortaya çıkabilir. Bunu, yani kuvvetlerin herhangi birinde diktatoryal bir iktidar yoğunlaşmasını önlemek için, kuvvetlerin birbirlerini denetlemesi ve dengelemesi mümkün kılınmalıdır. Mesela; kuvvetlerin, özellikle yasamanın, diğer kuvvetler üzerinde maaş baskısı yaratmasını önlemek üzere, yasama üyelerine, yürütmenin başına ve yargıçlara alış gücü indirilemeyen bir maaş sistemi getirilmelidir. Yasama üyeleri, Başkan ve yargıçlar başka hiçbir göreve atanamamalıdır. (Mesela, Temsilciler kabine üyesi olamamalıdır.) Başkanın, yasama üyelerinin, yargıçların suç ve kabahatlerden dolayı görevden alınmalarında; bir kuvvetin karan; en az başka bir kuvvet tarafından denetlenmeli ve yeterince büyük bir oranla reddedilebilmelidir.
Başkan, yargıç atayabilmeli ama görevden alamamalıdır.
Bütün bu tedbirlerle birlikte düşünülecek bir Başkanlık Sisteminin, diktatörlüğe sebep değil, panzehir olacağı açıktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA