3 Kasım 2002, Türk demokrasi tarihinde bir dönüm noktası.
O günü anlatan SABAH Gazetesi, "Anadolu İhtilâli" manşeti ile yayınlandı. Başlığı öneren isim olarak dün olduğu gibi bugün de büyük zihniyet değişiminin farkındayım.
İşte bu 18 yılın özetini, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın önceki gün Samsun'da yaptığı konuşmada bulmak mümkün:
Türkiye'yi vesayetle esir alamadılar.
Türkiye'yi terörle dize getiremediler.
Türkiye'yi darbeyle yıkamadılar.
Türkiye'yi tehditle, kuşatmayla, ambargoyla prangaya çekemediler.
Türkiye'yi ekonomi ile de alt edemeyecekler!
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Türkiye, özellikle 2016 yılındaki hain darbe girişiminden bugüne kadar bir yandan milli bağışıklığını güçlendirmeye çalışırken, diğer yandan da dış ve iç kaynaklı büyük sınamalara karşı koymaya çabalıyor. Bugünlerde, ABD başkanlık seçimleri ve jeopolitik risklere endeksli bir dizi olayla karşı karşıyayız. Bütün bu süreçlerin Türkiye izdüşümünde ise
"ekonomi, yani vatandaşın ekmeği!" var. Bu yolla siyasi tasarım arayışı söz konusu.
Kabul edelim ki son iki yılda kişi başına milli gelirin seyri, önceki yıllarda birçok açıdan çıtayı yükseltmiş bir ülke için kritik gösterge.
Bu nedenle öncelikler,
"pastanın büyütülmesi, iç ve dış dengenin tesisi, öngörülebilirlik ve güven ortamının pekiştirilmesi" üzerine...
Yoksa karşılaştığımız problemler ne ilk ne de son olacak, sadece nitelik değiştirecek. Kaldı ki şu an yüzleştiğimiz sorunlar üstesinden gelinemeyecek ölçekte de değil.
Mesele,
geleceğe dair umutların diri tutulması ile ilgili. Zira olumlu verilerin alıcısının
az olduğu, negatif göstergelerin bulaşıcı
etki ile yayıldığı özellikli bir dönemden
geçiyoruz.
***
Türkiye tecrübesi gösteriyor ki vatandaşımız elindekine şükretmesini biliyor, gerektiğinde fedakarlık da yapıyor.
Önemli olan zahmetin kardeşi rahmeti de görebilmesi.
Halihazırda
"seçmen midesi ile düşünür" tezinden hareket eden çevreler, sistematik
biçimde karamsarlık yayıyor ve vatandaşın
günlük sıkıntılarını kalıcı problemler
gibi sunmaya uğraşıyor. Tabii ki sade bireyden
kurumsal yapılara kadar herkes kendi
çapında zorlu bir gündemi yönetiyor.
Tam da bu noktada, ekonomi kanalından iktidarı vurmaya çalışan yerli-yabancı aktörlerin alternatif diye sundukları reçetelere ve isimlere dikkat etmek gerekiyor.
İktidarı eleştirmenin yanı sıra
"çare biziz" diyenlerin kimlerle işbirliği içinde
olduklarını, hangi tavize yanaştıklarını, dünü
kötülemenin ötesinde yarına dair ne vaat
ettiklerini iyi incelemeli.
Sonuçta...
18 yıla sığan büyük dönüşümün yegane kaynağı milletin bizzat kendisi, azim ve kararlılığı oldu. Milli feraset ülkeyi kime emanet edeceğine karar verirken, gündelik tartışmaların ötesine geçerek her zaman istikbale ve istikamete baktı. Bu sayede,
Ankara'nın kalıpları kırıldı.
Dünya yeni kalıplara dökülürken Türkiye'nin yerini belirleyecek olan husus da milletin ileriye dönük tasavvuru ve bunu gerçekleştireceğini bildiği kadrolar olacak...
NOT: İzmir'e, İzmirlilere tekrar geçmiş olsun diyor, her saat bize mucizeler yaşatan Allah'a şükrediyor, her bir mucizenin kahramanlarına da teşekkür ediyorum.