"25 yıllık bir ayakkabının kurallarını Nike değil, sokaklar belirledi." Senegal asıllı Fransız yönetmen Thibaut de Longeville'in çektiği
Air Force 1 - Bir Şehir Efsanesinin Anatomisi sona ererken böyle diyor bir basketbol gazetecisi. Belgeseli izlemeseniz dediğinin ne anlama geldiğini tam olarak anlayamayacak, hatta belki Nike'ı küçümsediğini düşüneceksiniz. Fakat bu belgesel bir spor ayakkabının sokak kültürü tarafından nasıl efsane haline getirildiğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Filmi çekmeye üç yıl önce başlayan ve yakın zamanda tamamlayan de Longeville, ilk gösterimi bir süre önce New York'ta yapmış, ikinci gösterim için ise İstanbul'a gelmiş. Geçen hafta Haliç Camialtı Tersanesi'nde gerçekleşen üç günlük Platform projesinde sınırlı sayıda kişiye (çoğunluğu 'spor ayakkabı manyakları' diye tabir edebileceğim 'sneaker freak'lerden oluşuyordu) izletti. Aslında doğruya doğru belgesel başlamadan önce doğal olarak bunun bir çeşit Nike reklamı olduğunu düşünüyorsunuz. Yönetmen de bunu öngörmüş olacak ki, belgesel aynen şöyle başlıyor: "Bunun bir saatlik gizli bir Nike reklamı olduğunu düşünüyorsunuz, değil mi? İsterseniz biraz bekleyin."
STATÜ SEMBOLÜ
Bu filmi izleyene kadar sıradan bir spor ayakkabı sever için Air Force 1, çok satan, güzel bir ayakkabı sayılabilecekken bir saat içinde şunu anlıyorsunuz: Bu ayakkabı, basketboldan sokak kültürüne, hip hop'tan modaya kadar her şey üzerinde inanılmaz bir etki bırakmış, bırakmaya devam ediyor. 1982'de piyasaya sürüldüğünde içinde hava olmasından ötürü hayranlıkla karşılanan ayakkabıyı Nike belirli bir süre sonra yeni modeliyle değiştirmek isteyince olanlar oluyor. Önce Baltimore sokaklarında adeta bir "Air Force 1'ımızı geri isteriz," ayaklanması yaşanıyor. Bunun üzerine bölgedeki üç spor ayakkabı mağazası Nike yöneticileriyle anlaşarak (üstelik neredeyse altından kalkamayacakları bir anlaşma imzalayarak) Air Force 1'ların renkli modellerle birlikte tekrar piyasaya sürülmesini sağlıyor ve bu hareket zamanla tüm ABD'ye, oradan da dünyaya yayılıyor. Air Force 1, sokaklarda o kadar büyük bir efsane haline geliyor ki, belgesel için röportaj verenler o dönem kirlendiği anda (ki birkaç gün içinde) eskisini atıp yeni bir Air Force 1 aldıklarını anlatıyorlar (amaç onların deyimiyle 'tazelenmek'). Karşısındakinin ayakkabısına bakıp ona göre iletişim kurup kurmayacaklarına karar verenler, mağazadan 50 ayakkabıyla çıkanlar, 25 yıl içinde binlerce Air Force 1 biriktirenler (üst üste dizilse Empire State binası yüksekliğinde; çoğu kutularında giyilmemiş olarak duruyor ve sahibi DJ Clark Kent onlara bakarken adeta kendinden geçiyor) ve bu ayakkabı üzerine şarkı yazan T.I., Nelly gibi rap'çiler. Air Force 1'ın sokak ve hip hop kültürü üzerinde o kadar büyük bir etkisi var ve bu ayakkabı çok küçük yaşlardan itibaren o kadar ciddi bir statü sembolü olarak görülüyor ki, bu isimde onlarca şarkı yapılıyor, rap'çilerin giyim kuşamının olmazsa olmazlarından biri haline geliyor. Ve işin garibi bu olan bitenin sorumlusu baştaki o cümlede de anlatıldığı gibi Nike değil. Marka, ayakkabı için özel bir reklam çalışması yapmıyor ya da rap'çilerin hiçbirine para ödemiyor. Her şey kendiliğinden olup bitiyor. Hatta T.I., belgesel sona ererken şöyle bir cümle sarf ediyor: "Başka markalar isterlerse bana milyon dolar ödesin, ben Air Force 1 giymeye devam edeceğim. O benim çocukluğumun ayakkabısı."