İlkinin üstünden neredeyse 20 yıl geçti ama hâlâ bir albüm yayınlayacaklarını söylediklerinde, daha albümü dinlemeden herkes onları konuşmaya başlıyor. Radiohead, sekizinci albümünü yayınlıyor. Ne kadar hayranınız olduğu ile ilgisi yok bunun, ne Madonna'nın, ne U2'nun ne de Metallica'nın yeni bir albüm yayınlaması böyle bir gündem, tartışma yaratmaz. Ama Radiohead için bu alışılageldik bir durum. Radiohead, biz sıradan ölümlülerin nasıl yapıldığını anlamakta güçlük çekeceği ama düşüncelerimizde ya da hayat tarzlarımızda kalıcı izler bırakan çağ ötesi şeyler yaratıyor. İlk albümleri
Pablo Honey'den başlayarak sonuncusu
The King Of Limbs'e kadar. Yeni albümleri
The King of Limbs - diğer grupların aksine- bir plak şirketine bağlı olmadan yayınladıkları ikinci albüm. Sadece müzikal formlarla deneylere giriştikleri değil, endüstrinin kendisine de türlü oyunlar oynadıkları bir diğer albüm. Bir önceki albümleri
In Rainbows'ta Radiohead, albüme gönlümüzden ne koparsa ödeyebileceğimizi söylemişti. Şimdiyse, yeni albümlerini yayınlayacaklarını sadece beş gün öncesinden duyurdular. Herkesin, Arcade Fire'ın dünyanın en bilindik müzik ödüllerinden Grammy ve Brit Awards'ta tepeye oturmasını konuştuğu bir haftada. Hiçbir standarta uymadan, öncesinde ne bir single, ne bir video yayınlayarak. Konser vermeden.
DANSIN YARATICISI WAYNE MCGREGOR
The King Of Limbs; bugünü, geleceği tanımlamak için kullanan bir albüm. Radiohead'in son videosu
Lotus Flower'da Thom Yorke'un çok konuşulan dansı da o derinlikten nasibini alıyor. Ankara'da bir köprünün üstünde kendinden anlamsızca geçmiş şekilde apaçi dansı yapmıyor Thom Yorke. La Scala'nın, New York Şehir Balesi'nin, Paris Opera ve Balesi'nin, Kraliyet Balesi'nin sıklıkla çalıştığı İngiliz koreograf Wayne McGregor'ın figürlerini uyguluyor. İşte
The King Of Limbs de, içinde biraz konaklamadan anlaşılacak bir albüm değil. Radiohead gitar altyapısından son üç albümünde
Kid A, Amnesiac, In Rainbowsolduğu gibi yine uzakta. Ağırlıklı olarak elektronik müziğin nimetlerini, analog seslerle birleştiriyor. Açılışı baş döndüren
Bloom'la yapıp, ortalarda
Feral'la dubstep'e göz kırpıp işi zorlaştırırken, albümün kapanışını standart bir kulağın kolaylıkla yakalayabileceği
Separator'la yapıyorlar.
The King of Limbs, Radiohead'in bir başka şaheseri. İçerdiklerinden bir çoğuna, alıştığımız anlamıyla şarkı demek dahi güç. Sekiz bölümden oluşan, 38 dakikalık bir sesler bütünü bu. Bu bütünlükse bir girdap gibi sizi içine çekiyor. Sıklıkla referans verdikleri James Joyce'un bir sözünü biraz değişitirip, uyarlamak yerinde olur: "Radiohead yarın ya da gelecekteki bir gün, ama bugünü tayin ediyor." Siz ister bugün, ister yarın anlayın.
ALPER BAHÇEKAPILI