Kronikleşen ağrılar, tekrarlayan hastalıklar yaşam kalitesini bozarak, giderek insanları hayattan zevk almamaya kadar götürebiliyor. Hepimizin çevresinde ağrı ya da hastalıklarıyla bütünleşerek yaşayanlar vardır. Doktordan doktora dolaşıp çeşit çeşit ilaç kullansalar da sorun devam eder. Anestezi ve ağrı uzmanı doktor Erhan Özer, 20 yıldır tıp bilgilerinin yanı sıra alternatif tedavi sistemleri üzerine de araştırmalar yapıyor. Bütün hastalıkların aslında duygu dünyamızda yarattığımız baskılardan kaynaklandığını iddia eden Özer, öfke, kızgınlık, üzüntü gibi olumsuz duyguların, vücuttaki bir organı etkilediğini söylüyor. Kuantum ölçüm aletiyle vücutta bozulan frekans düzeyini tespit ederek dengelediklerini ve hastalıkları iyileştirdiklerini anlatan Özer, "Kronik ağrı ve hastalıklar, kaderiniz değil. Bedenin kendi kendini iyileştirmesi için duygularınızı kontrol etmeyi öğrenmeniz yeter," diyor. Özer, Nilüfer, Kansersiz Yaşam Derneği'nin kurucusu Dida Kaymaz gibi isimlere frekans tedavisi uyguluyor.
NİLÜFER'E DUYGU, DÜŞÜNCE REFORMU
"Meme kanseri teşhisi konulan Nilüfer'in duygu, düşünce reformuna ve frekans tedavisine başladık. Nilüfer, küçük yaşlarda astım sorunları yaşamaya başlamış. Temelde bastırılmış üzüntüleri devreye giriyor. Karşı cinsle olan bazı düşünce kalıpları, bilinçaltı ve yaşadığı olumsuzluklar da devreye girince, öfke, kızgınlıklarla meme çevresindeki frekansı bozuluyor ve oradaki hücrelerin zarar görmesine neden oluyor. Kanser hücreleri şöyle oluşuyor: Eğer beyinle bağlantı kesilirse ve sistem evrensel bilgilerden koparsa, hücre kendi kendisiyle baş başa kalıyor. Böylece korunması ortadan kalkıyor; virüsler, bakteriler saldırmaya başlıyor. Hücre de kendini kurtarmak için başka bir formata geçerek çoğalıyor. O çoğaldığı şekil, ilkel şeklidir. Buna biz kanser hücresi, diyoruz. Nilüfer, kemoterapi ve radyoterapi istemediği için önce Brüksel'de bir doktorla görüştü, ameliyat oldu. Dönüşte de o hekimin kemoterapi almasını önermesi üzerine başladı. Bizim tedavimiz, tamamlayıcı kısmı. İyileşen hiçbir kanser hastası, eğer bataklık kurumazsa, ilgili duygu ve düşünceler düzeltilmezse 'Bir daha hastalanmayacağım,' diyemez. Her zaman risk vardır. Her şeyin başı moral."
DİDA KAYMAZ KORKUYU YENDİ
"Kansersiz Yaşam Derneği'nin kurucusu Kaymaz, yedi yıl önce meme kanseri oluyor, sonra karaciğer ve kolon metastazı gerçekleşiyor. Kaymaz, kanser olduğunda, hekimlerimiz altı ay ömür biçmiş. Bunun üzerine Peru'ya gidiyor, duygu ve düşünce sistemiyle ilgili bir çalışmaya katılıyor. Kaymaz'ın yedinci yılını kazanmasının nedeni, o duygudüşünce reformudur. Biz kendisiyle altı ay önce tanıştık. Kaymaz, önceleri çok öfkelendiğini, aşırı bağımlılık gösterdiğini, başaramama korkuları olduğunu kabul ediyor. Bunları teker teker ele aldık."
KUANTUM TEDAVİSİ NEDİR?
"Batı tıbbı çeşitli tedaviler uyguluyor; ağrı kesiciler, antibiyotikler, kortizona kadar gidebiliyor. Ağrı aslında bir sinyal. Biz ilaçla sinyali kesiyoruz. Bunun nedeni, tıp fakültesinde eğitimde başlıyor. Bize en küçük birimin hücre olduğu söylenir. Bütün faaliyetler onun üzerinden yapılır. Halbuki hücrelerin bozulmasına neden olan, daha altta proton, nötron ve fotonlar var. Biz hücre bazında bakmayıp, bu alanı devreye sokunca, işler değişir. Kuantum seviyesinden bakmalıyız."
DOKTORLAR, SORUNU SADECE FİZİKSEL BEDENDE ARIYOR
"İnsanın üçlü sistem olduğunu unuttuk. Fiziksel bedenden daha üst frekansta titreşen zihinsel bir bedenimiz, ondan da daha üstte titreşen ruhsal alanımız var. Duygu ve düşüncelerden oluştuğumuzu unuttuk. Normalde 60 ile 90 milivolt arasında çalışan hücreler, iç ve dış etkenlerden dolayı enerji kaybedince, 60 milivolt'un altına düşmesi ağrı sinyallerinin ortaya çıkmasına neden oluyor. Düzelmeyi her üç alanda da aramalıyız. Sadece fiziksel bedende aradığımızda başarısız oluyor, ana sebebi bulamıyoruz. Bu sebepler sürdüğü sürece, vücut önlem almaya çalışıyor. Blokajlar oluşuyor. Vücut daha fazla enerjisini kaybetmemek için halledemediği kısımlara enerji göndermiyor, orayı kapatıyor. O blokajlar, pil gücümüzü de azaltıyor. Biz bir piliz. Geceleri şarj oluyoruz, gündüzleri ortaya çıkıyoruz. Pil alanımız ne kadar daralırsa, o kadar çabuk yoruluyoruz. O blokajlar kaldığı sürece kronik ağrı ve hastalıklardan kurtulamıyoruz. Bu blokajlar fiziksel beden üzerinden değil, duygusal, düşünce alanındaki blokajlar da bunu etkiliyor. Kronik hastalıkların kaynağı buralarda aranmalı. Dizinizdeki ağrı, belki dişiniz ya da beş yıl önceki bir ameliyattan kaynaklanabilir."
HER DUYGUNUN BİR ORGANI VAR
Dr. Özer'e göre her duygunun etkilediği bir organ var:
Karaciğer: Bastırılmış öfke, karaciğer, safrakesesi, yağ ve protein metabolizmasını bozuyor.
Migren: Mükemmeliyetçilik. Her şeyin çok iyi olmasını istemek, migren ağrılarına oluşmasına neden olur.
Boyun ağrıları: Gurur, değişime direnç, kendini ifade edememe gibi nedenlerden oluşur.
Bel ağrıları: Endişe, kaygılar ve başkalarının sorumluluğunu üstlenme şeklinde ortaya çıkar.
Şeker hastalığı: Hayattan tat alamamak, yaptıklarını vazife gibi yapmaktan kaynaklanır. Genetik olarak gelen de budur, şeker hastalığı değil. Anne ve babadan bunu öğrenememiş, kendisi de aynı şekilde yaşıyordur. Sonuçta pankreası yoruyor.
Kalp: Sevgi alanında yaşanan problemler.
Böbrek: Korkular, böbrek ve mesane sistemini etkiler.
Mide, bağırsak, pankreas: Takıntılar, dertler.
Akciğer: Üzüntü, iç huzursuzluğu, hayal kırıklığı.
Meme problemleri: Kadınların erkeklerle iletişim bozukluğu, korkular, cinsel problemler.
Rahim problemleri: Kadınların kendi kadınlığını reddetmesi, cinsel problemler rahmine yansıyor.
KOLESTEROL NEDEN OLUYOR?
"Kolesterol, karaciğerin yorgunluğundan yükselir. Niçin kolesterolü düşürücü ilaçlar veriliyor da karaciğeri rahatlatıcı uygulamalar yapılmıyor? Karaciğeri yoran nedenler ortadan kaldırılınca, kolesterol kendiliğinden düşüyor. Kolesterol düşürücü ilaçlar ise bir kez daha karaciğeri yoruyor. Onun da toksik etkisi var. O zaman sonuç kaçınılmaz; birçok yan etki, başka hastalıklar ortaya çıkıyor. Karaciğeri birinci derecede yoran duygu, bastırılmış öfkedir. Beslenmeye dikkat edilse bile, sadece bastırılmış öfke bile kolesterolü fırlatır."
KRONİK AĞRILAR KADERİMİZ DEĞİL
"Altı aydır şikayet devam ediyorsa ve teşhis konulamamışsa, son çare olarak hasta bize geliyor. Uyguladığım tedaviyle hastalara şifa veriyoruz. Ağrılar üzerine ilk sorularımı, dahiliye uzmanı olan babama sorardım. Apartmanımızda bir hanım vardı, babam ayda iki kez onun şiddetli migren ağrılarına müdahale ederdi. Babama, 'Yıllardan beri Nermin Teyze'yi tedavi ediyorsun, ama onun iyileştiğini hiç görmedim,' diyordum. Babam da 'Bununla yaşamaya alışacak, tedavisi yok,' derdi. Yani ömür boyu bu hastalık devam edecek ve insanlar da bunu kaderleri olarak görecek. Ceplerinde ilaçlarla hayatlarını sürdürecekler. Bir kronik hastanın sürekli bu içgüdüyle yaşaması, hem psikolojisini bozuyor hem de depresif hale getiriyor; yaşam zevkini, iş gücünü azaltıyor ve en önemlisi, ruhsal gelişimini engelliyor. Ağrı sorunu olanların oranı yüzde 60'lara kadar çıkıyor. Hepimizin çevresinde böyle insanlar vardır. Bilinçaltımızdaki korkuları ortaya çıkarmamak, düşünce kalıplarımızı düzeltmemek için mazeretler yaratırız. Yeniçağ'da artık bir tedavi var. Bu kaderimiz değil. Hata, aslında bizde. Biz, hastaları buna zorluyoruz."
SEVGİ BOYUTUNU YAKALAMALIYIZ
"Schumann rezonansı, dünyanın kalbi. 1987'deki ölçümlere göre 7.83 hertz'di. Sistemimizin senkronize olması için, biz buna beyin frekanslarımızla uyumlanmak zorundayız. Böylece ruh, beden ve zihin bir bütün olabilirse, üst bilinçle haberleşip, kendimizi geliştirip yeteneklerimizi bulup, topluma yayabiliriz. 2011'deki ölçümlerle Schuman rezonansı 9'un üstüne çıktı. Askeri düzende buna çok dikkat edilir. Sağlıklı olmak için bizim de 9 hertz'e çıkmamız lazım. Bunun için de artık egolardan kurtulmalıyız. Dünyanın 2012'de geçmesi gereken alan da bu: Bizim daha üst bilinçle düşünmemiz, sevgi boyutunu yakalayıp, negatif frekanslardan kurtulmamız isteniyor. Bu bilgilerin bu kadar açığa çıkmasının nedeni de bu. Bu Schuman rezonansını yakalayanlar, sağlıklı ve mutlu olacak, 2012'den etkilenmeyecekler. Duygularımızı kontrol etmeyi, olumsuz duygulardan kurtulmayı, sevgi boyutunu 9 hertz'te yakalıyoruz. Sevgi boyutunu yakalayınca da hasta olmuyoruz. Bunu başaramayanlar ne yazık ki eleniyor; hastalıklar, kanserler o yüzden arttı."