Gömüye kapalı mezarlığım bende'niz, anayol üstümden geçecekmiş, yeni belediye binası da buraya yapılıyormuş,
mecbur taşınıyoruz. Rahmetli yakınlarına bildirilmiş taşınma, yüz yılın da göçmesi demek bu, hem yakınları mı kaldı, benim tek yakınları. Olmayanlar ülkesi kişileri sizin anlamadığınız boyutta hala yaşıyor, yaşadıklarının ipuçlarını verip duruyorlar ya, anlayan hani! Dünyayı onurlandırmış, onunla almış vermiş bunca can
nasıl yokluğa yazılır! Kainatın ve bütün hayatların ilmine vakıf, aşağıda da olsa yaşamadıkları ne malum? Bir avuç insan, bir mahalle kadarcık,
kalıntı demeyiniz, reca ederim. Biri dışında, o biri de alçıdan dökülmüş bi kadın.
DAŞ MAŞ AMA HATUN
Hayırlı getirip gömdü onu, buraların ilk gecekondusunun delikanlısı. Şehirle başgelemeyip kendine kapandıydı Hayırlı, aygün çiçeği gibi. Sevgili diye bu alçı kadını sırtlayıp getirdi, dantel konçlu çorapları, bi kucak yapma saçıyla eh o da bi hatun kişi, daş maş... Neden sonra
hayatla ülfet edince getirdiği gibi gömdü kadını. Onu gömdüğü yerin altında asker kaçağı
Hayri vardı.
Kurtuluş'ta korkmuş kaçmış. Onlarla çapraz yatan sivil
Kaplan efendi, "Sivilim" demesi de çalımından, ben bilirim necidir, işkencecidir. Var ya hani, şeyde ötsünler diye insanları okşayan,
"Vatan için" diyerekten, işte o... İçlerinde en çok destancıyı severim, bana aşağıdan hikayeler anlatır, onun da mesleği bu, sivil olmaktan iyi... O bana
aşağıyı anlatır, ben ona yukarısını. Bilmem artık sözü benden kapıp, ötekilere de anlatır mı? Ama en hoşu ötekiler, armutçular. Bunlar köyden göçmüş, epey uzak, Doğudan bi yerden. Köycek gelmiş, köycek konmuşlar. Sıcak yer, hayat ucuz, hep bir aradasınız, derdiniz neydi, armuta hücum edecek? Armut tarlasına girip,
mahsulü yürütmüşler, e onlar da bunları haklamış.
İnsan hükmüne alınmak içünmüş, "A yavrum neydiniz, heyvan mı idiniz, hep vatandaşız şunun şurasında" dedi eskiler, yeni gelenlere. "Nah öyleyiz" dediler, aa ne ayıp. Adamın çokluğu, peksimetin kıtlığı a yavrum, neydi derdiniz tümen tümen doğurcek, di mi ama? Sivil sivil, sen sus. Ben söylerim "Armutçular, sivil amca, açın amanı, tokun imanı olmaz" diyor sana, duydun mu? "Çalışsaydınız" demesi kolay emmi, diyor bak. En dürüstleri sen misin asker kaçağı, iyi be,
herkeş cepheye koşarken sen tüy, sonra dürüstlükten bahis aç. Pişman mısın, e ol gayrı, üstünden yüz sene geçse de, pişmansan, iyi. Bak bak, destancı ne diyor, Çanakkale'de ölen tümenin acı hatırası zalım destanını okuduğunda, alem hep ağlarımış, sahici erkeklerin şehadeti destanıymış okuduğu, hayır sana "Naylon erkek" demiyor, "Naylon kahraman" diyor, tüydüğün için, sonra da pişmanlık getirip aklandım sandığın için... Bak bak, sivil ne diyor, keşke zorla cepheye süreceklerine, onun işini yaptırsaymışlar sana, vatan için
adam öttürmesi daha şerefli, helbet... Bu alçı kadın hiç konuşmaz sayın sivil Kaplan efendi, hiç, alçıdan dökülmüş kadın o, daş kadın. Üstündekileri hiç mi görmedin asker kaçağı, demek senin bildiğin kadınlar dizden lastikli içlik giyerdi, hele o en üstteki dantelalı şeyi hiç bilmedin demek. Boşver onu bizim armutçular da bilmiyor zaten. Kaplan efendi ekranda görmüş, o biliyor. Televizyon ne mi bilader? Sinema gibi insanları gösterttiriyor camında. Sinema mı ney, bilader, size her şeyi anlatacaksak, yandık...
MÜSVEDDESİ YOK
Evet, zaman çok, ama buradan gidiyorsunuz, gittiğiniz yerde benim gibi anlatıcı bulacağınız ne malum! Destancıya söyleyin, o anlatsın. Bak bak, armutçu ne diyor, geldik buralara, Müslümanın malı ortak deyip, devşirdik ürünü, çaremiz yoktu başka. Ama, yıldızlarınız tozluyudu sizin, nerde bizim yaylaların pasparlak gökyüzüsü, nerde burası! Keşke memleket toprağına yollasalar bizi,
tozsuz yıldızları göremesek de, toprağın kokusu aşina... Susun, hüsün, göç gecesi ne bu hay huy! Ne malum kapanan hayat devrenizde yeni kader, kendinize yeni bir son seçme şansı verilmeyeceği? Aman, Kaplan efendi yenişten işkenceci olmayı seçiyor, her şey vatan için öldürüver gitsin demek. Sen kaçak, sahici şehadet istiyorsun demek. Destancılık geçmiyor artık, efenim diyor, armutçular korsan destancılık yap diyormuş, aa, ne ayıp. Hayır efendim, Kaplan efendi, benim bağrımda kimseyi sorguya çekemezsin sen, sıkar biraz. Dozer geldi, koca bir harara kondu
kimsesizler ahalisi. İncitmeyin dedim ya, boşuna. O çuvalda
korku, kamçı sesi, vatan hasreti, destan olduğunu benden gayrısı bilmedi. Onlar, raslantı işte bir resmi geçidin ardına takılıp, şaşaa ile uğurlanırken, biz alçıdan dökme kadınla arkalarından el ettik. Neyse ki anılarımızı kimse elimizden alamaz. Hikayelerinizin kıymetini bilin e mi...
Ziyan etmeyin, ne yapıp edip bir hikayeye kahraman olmaya bakın, yahut destancının diline düşmeye. Ömrün ne müsveddesi ne temize çekmesi var ne de yeniden kader bağışı sözkonusu... Ben söylemiş olayım!