Her kim ise, o idi, ne önemi var idi! Letafet bizim mahalleye gelin geldiğinde Onuncu Yıl şenlikleri yapılıyordu. Memleket Hastanesi'nin arkasındaki çınarlı mahalleden vur, boydan boya yürü, sapma bi yere, Kestelli'ye varmaya yakındı evi.
Hususiyle geldiler, atıştıran rahmeti berekete saydık. "Gelin hanım" dedi Ahmet Hoca, yatsı namazı öncesi minareye çıkarken, "Gelin hanım, hoş gelmişsin mahallemize. Ya pilavın dibini yer imişsin, ya bereketli gelin kızmışsın, bak yağmur serpiştiriyor." İlahiyle koyduk, evlerine. "Ne hoş kız bu Letafet" dedik durduk, ömür boyunca. "Kız Letafet,
cumhurun şenliğinde girdin dünyaevine, kocan unutsa, devlet baba unutmayacak, her yıl devrildiğinde, memleket sizin için coşacak" diye takıldığımızda, usulca tebessüm ederdi... Zaten gelin girdiğinde de evde durdurmadık, "Hadin" dedik, "Sahile iniyoruz, Pasaport'ta fener alayı var." Gelinliğiyle gelesi vardı, ama "Uğuru kaçar" dedik, bir beyazla girdiğin evden
öteki beyazla çıkılır, telli pullu, ama, gelinlikle değil... Üstünü değişti, elimizin izi çıktı yekdiğerinin eline, öyle sımsıkı bütün mahalle feneralayına çıktık, marş söyledik, eğlendik, ilkin cumhuru kutladık, sonra onlar evlerine varıp gerdeğe girdiler. İlahiyle koyduğumuz eve ikinci kere girerken, Onuncu Yıl Marşı'nı söylüyorduk.
GÖZLERİNDE BİR HÜZÜN
Usul insanlardı, kocası sayacıydı, kendi terzi. Elinden ipekliler, şifonlar akardı, Sümer basmaları, ters yüz edilip giyilecekler,
kıtlıkta çuvalı, kaput bezini boyadık, ondan bile dikinip giyindik. Ama var idi, gözlerinde bir hüzün. Usul gülüp, kaşlarını ayırmayışında, suyu yudum yudum içişinde, susuşunda... Vardı bir keder tortusu... Sık sık mevlit okuturduk, güzel ilahi okurdu, bir tek ilahide sesiyle coşar, coştururdu. Sorulduğunda "Manisa köylüğündeniz" derdi. Üç oğul yetiştirdi, pırlanta gibi. İyi ahbap idi, gelin girdiğimizden ayrılışımıza kadar muhabbetimiz sürdü gitti. Çocuklarımız aynı okullara gitti, birbirlerinin kitabını okudular, küçülenleri değiş tokuş edip giyindirdik. Bayramlarda sabaha kadar dikişinden başını kaldıramazdı Letafet Hanım. Eli dikişten aralandığında pek güzel reçel kaynatır, soğanını esirgemediği dolmalar yapar idi, parmaklarınızı da yerdiniz.
AH! KENDİ OKUYAYDI
Gelin girdiğinde de dünya değiştirdiğinde de yanındaydım. Boynundaki hemaylısını çıkardık, abdest aldırırken. Ağırcaydı, çivi gibi bi şey vardı sanki kumaşın içinde. Cebime koydum, o telaşede yitip gider diye. Sonradan, helvasını kavurduk, Yasin'ini okuduk, ah kendi okuyaydı ne güzel okurdu... Hemaylısını çocuklarına vermeden parmak ucumla yokladım, enine boyuna çatılmış, uzunlu kısalı çivi sandım, değil idi elbet, toprağa giresiye kimseye demediğiydi, o boynunda taşıdığı. Hemaylısındaki ney idiyse o idi, Letafet Hanım da kim idiyse, kim idi, bizdendi, memleketlimizdi...