Bir Eski Kocanın Öğleden Sonrası, Hamdi Koç'un son romanı. Bazı sayfalarında gülmekten karnım ağrıdı. Bu kadar mı güzel anlatılır maço erkek duygusallığı? Kahramanın zaafla, zavallılık arasında gidip geldiği durumlar bu kadar mı güzel ironize edilir? Bir Hamdi Koç okuru olarak en beğendiğim kitabı oldu. Asıl merak ettiğim, romanlarında ana kahramanını hep çapkın erkek yapan Hamdi Koç'un evliliğinde nasıl bir koca olduğuydu. Belki de bu yüzden sohbetimizde kitapla hayat soruları birbirine girdi... Ama Esin Hanım her birine içtenlikle, büyük bir tebessümle cevap verdi. Hayatını kocasınınkine vakfetmiş, her sorunun üstesinden aşkla gelmiş, kocasına hâlâ hayran bir kadın buldum karşımda... "Hamdi'yi muhtemel günahlarına karşı affettim," diyecek kadar, seven bir kadın...
Hamdi Koç
Kitaptaki Murat gibi ben de başka kadınlarla yatmak istedim elbette ama istediğin her şeyi yapamıyorsun hayatta. Kendimi karıma yalan söyleyen bir adam olarak düşündüğümde kötü hissediyorum. Çünkü arkasından bir yalan daha söylemem gerekecek. Bir başka kadınla beraber olup da sürekli yakalanacak mıyım diye yaşamak işkence. Değmez yani. 40'lı yaşlarındaki her erkeğin, başka kadın ihtiyacı had safhada olabilir. Hayatında evliliğin dışında bir seks bölümü olsun ister. Hem karısı ona hâlâ bağlı olsun, hem de işleri yolunda yürüsün ister. Evliliğimizin dördüncü senesinde artık sıkıldığımı, ayrılmak istediğimi düşündüm. O zaman bir yıl kriz yaşadık. Altı ay uzak kalınca, karımın aslında hayatımda ne çok yer doldurduğunu gördüm. O kadar alevli bir aşkın içinde de çalışılmaz.
Esin Koç
Hamdi'nin farklı yönlerini rahatlıkla kabul edebildiğimi sanıyorum. Çünkü ona hep ilk günkü gibi bir aşk, bir sevgi duyuyorum. Çok anlamsız ama ona ilk günkü gibi âşığım. Hamdi kitabının her sayfasını, yazarken bana günü gününe okur. Ona "En iyi yazar sensin," dememi ister. Hep vermeyi seven biriyim. Yani yemek yapayım yedireyim, çay yapayım içireyim... Öyle bir anaç tarafım olduğu söylenir. Sanırım bunlar beni tatmin ediyor. Hamdi'ye şimdi eskisinden daha çok güveniyorum. Geçmişte o güven daha azdı.
- 18 yıllık bir evlilik...
- H.K: Bir ömür değil mi? 18 yıl, dört ay...
- Neden tanıştığımız günden değil de evlendiğimiz günden itibaren sayarız?
- H.K: Çünkü nikâh çok şeyi değiştiriyor. Aynı evde yaşamaya başlayınca gündelik sefil, sabah yataktan yeni kalkmış ya da gece bir türlü uyuyamaz halinle de görüyorsun.
-Eşiniz bir gün size 'Her şeyi bırakıp tam zamanlı yazar olacağım,' dediği zaman tepkiniz ne oldu?
- E.K: Onu söylediği akşamı da net hatırlıyorum. 'Tamam her şeyi bırak otur ve yap,' dedim. Çünkü kendi iç dünyasında çok sıkılıyordu, mutlu değildi. Bunlar eve de bir şekilde yansıyordu.
- H.K: Yapabileceğim her şeyi yaptım. Reklam yazarlığı, çevirmenlik... Para kazanıp evimi geçindirmeye çalışıyordum. Ama mutlu olmama yetmiyordu. Çalışıp para kazanmak o kadar zor şeyler değil. Ama hayatta mutlu olmak, huzurlu olmak zor. Hele de hayallerin varsa..
- E.K: Çocuk psikoloğuyum. Çocuk yuvam vardı. 10 yıl ben baktım aileme.
- Yazarlığınız evi geçindiriyor mu artık?
- H.K: Evet, artık evi ben geçindiriyorum.
Melekler'i yazdığımda iki sene boyunca hiç para kazanmadım.
Melekler çıktıktan sonra işin mali boyutu da yoluna oturdu. Türkiye'de kitap artık para ediyor. Kendimden bahsediyor olmayayım da, mesela 100 bin satarsanız, ortalama fiyatı 20 TL olsa, yüzde 10'undan 200 milyar civarı kazanabilirsiniz.
- Bir yazar eşi olmayı nasıl anlatırsınız? Üstelik 24 saat aynı evde burun burunasınız.
- E.K:. Hamdi'nin farklı yönlerini sanıyorum rahatlıkla kabul edebildim. Çok anlamsız ama ona ilk günkü gibi âşığım!
- Siz de ilk günkü gibi karınıza âşık mısınız?
- H.K: O kelimeyi kullanamam, kullanmakta zorluk çekiyorum aşk ve âşık kelimesini. Özel hayatımda kullanamadığım gibi kitaplarımda da kullanamam. Kişisel yasaklar listeme girmiş. Ama ben de karımı seviyorum. Yoksa yaşanmaz ki birlikte.
- Ama hep ilişkileri, evliliği sorgulayan kitaplar yazıyorsunuz.
- H.K: Belki o sayede kendi evliliğimde krizler yaşamıyorum. Belki içimi temizliyor. Başkalarının düştüğü hataları önceden görüp 'Aman,' diyorum.
- Yazarken 'çukura düşme' zamanlarınız olur mu? Eşiniz mi koşar yardıma?
- E.K: Evet. Daha önceki seferlerde de aynı duruma düştüğünü, onun içinden çıkabildiğini söylerim.
- H.K: Depresyon herkes için hayatta.
- E.K: Benim de oldu. Kızımızın okula başladığı, iş hayatımın sıkıştığı dönemdi. Üç yıl çok bunalmıştım. Antidepresan da kullandım. Ama kendi kendime çözdüm.
- H.K: Hep böyle kendi dünyamıza kapalı yaşadık. Evlendik, bir sene geçmeden köpek aldık. 15 sene köpeğimize çocuğumuz gibi baktık. Sonra kızımız doğdu. Arkaşlarımız da bizim gibiydi. Dışarıda yemeğe gittiğimiz zaman bile birbiri üzerine kapanmış insanlar gibi olurduk. Yarı yakınım olanlarla yemeğe gitmem sözgelimi. Yakınım olması lazım.
- Kim daha olgundur bu ilişkide?
- H.K: Ben problemim. Aklına olur olmaz şeyler esen bir adamım. Bu hayatı bana bıraksanız, mesela bir haftada bütün servetimizi harcar bitiririm. Öyle şımarık büyümüşüm. Karım da evlendiğimizden beri beni hep şımartmaya devam etmiş.
- E.K: Ben hep veren ve vermeyi de seven biriyim. Yani yemek yapayım yedireyim, çay yapayım içireyim... Sanırım bunlar beni tatmin ediyor.
-
Sizi bu evlilikte ne çok üzer?
- E.K: Herhalde beni artık sevmiyor olması ki, insan onu hisseder, herhalde o yıkar beni..
- H.K: Esin beni pilav yaparak tavladı. Görüyorsunuz sefilliği.
18 YILLIK KARISINDAN İLK KEZ DUYDU
- Eşiniz kaçıncı sevgilinizdi?
- H.K: Dört-beş...
- Sizin?
- E.K: Herhalde benim de dört-beş.
- H.K: Oha! Niye bunu daha önce söylemedin Esin?