Bundan birkaç ay önce yeni bir polisiye dizimizin daha doğduğunun müjdesini vermiştik bu sayfalarda. Mizah dergilerindeki yazılarıyla tanıdığımız Barış Uygur'un kaleminden
Süreyya Sami Polisiyeleri'nden ilki olan
Feriköy Mezarlığı'nda Randevu'da, kendine has dedektif kahramanımız Süreyya Sami'yle de tanışmıştık. Sevimli havası ve mizahi diliyle hemen ilgimizi çeken ve sevdiğimiz bir ilk roman olmuştu. Ve asıl olarak da Süreyya Sami'yi sevmiştik elbette! O zamanlar bilmezdik elbet cahilliğimize verin! Meğer ilk Osmanlı dedektifini yaratan Ebüssüreyya Sami'yle aynı ismi taşıyormuş kahramanımız. Barış Uygur, yeni macerasının başında da bir kez daha bize Süreyya Sami'nin nasıl bir şahsiyet olduğunu anımsatıyor bize. Öykü ilerledikçe görüyoruz ki dedektifimiz ilk maceradan bu yana pek de değişmemiş zaten! Biz de yeniden anımsayalım... Polis Koleji ve Polis Akademisi mezunu olsa da, mecburi hizmetin ardından polisliği bırakan bu münzevi ruhlu dedektif, yine de ruhundaki merak duygusunu, karşısına çıkan ufak tefek araştırmalarla gidermektedir. Memlekette özel dedektiflik kurumu olmadığından ona resmi olarak dedektif denilemez belki ama prensip icabı eşini takip ettirenler hariç, ondan istenen küçük araştırma vakalarıyla geçinip gitmektedir.
MEMLEKETE HAS ÖZELLİKLER
Tam bir yalnız kovboydur, işini bitirmekte usta ama sosyal ilişkiler konusunda fazla heveskar olamayan cinsinden. Fena halde hazır cevap ve bir o kadar da kendine özgü bir şekilde zeki olsa da kadınlarla ilişkileri konusunda da bir o kadar beceriksiz ve utangaçtır. Nasıl? Size de dedektiflik tarihinin ünlü kahramanlarını anımsatıyor değil mi? Ama bu klişe özelliklerinin yanı sıra memlekete has özelliklere de sahiptir. Ecnebi benzerlerinden farklı olarak, sokaklarda havalı havalı sürtmek yerine babadan kalan mütevazı evinde bir başına pineklemeyi tercih eder. Öyle stilize bir şıklık da beklemeyin ondan. Üstüne de İstanbul'un yoksul semtlerine özgün bir melankoliye sahiptir. Ama tüm bu halleri de ona kendine özgü bir çekicilik ve sevimlilik katar işte. Farklı bir alışkanlığı vardır bir de. Günlük gazeteleri okumak yerine, şehir kütüphanelerinin arşivlerinden eski tarihli gazeteleri okur. Süreyya Sami, bu kez 2009 yılında geçen yeni macerasında ise ilkinden çok daha belalı ve üstelik kişisel durumlarla karşılaşıyor. Süreyya'nın mesleği bırakmadan önce en yakın dostu olan -tabii Süreyya'ya özgü bir yakınlıktır bu- Cemil, bir gün telefon ederek onu evine çağırır. Kendisi de bir polis komiseri olan eski dostunun kendisinden ne isteyebileceğine akıl erdiremeyen Süreyya, arkadaşının evine gittiğinde önce anılarının ağırlığıyla baş etmek zorunda kalır. Çünkü Cemil'in karısı Gülseren, onun geçmişte kalan, unutamadığı biricik aşkıdır. Ancak Süreyya'nın kendine has halleri nedeniyle çiftin yolları ayrılmış, Gülseren de Cemil'le evlenmiştir.
BELLEĞİMİZİ TAZELİYOR
Akşam ilerledikçe Süreyya da meseleyi öğrenir. Çiftin biricik kızları ortadan kaybolmuştur ve kendisinden kesinlikle haber alınamıyordur. Cemil, kızının aynı çevrede olduğu 'Reis Efendi' ve müritleri tarafından kaçırıldığından emindir. (Bu arada hemen bir parantez açalım ve Reis Efendi karakterinden bahsedelim. Çevresindeki müritlerini güzel genç kızlar ve yakışıklı genç erkeklerden seçen, bir yandan da Darwin'in Evrim Teorisi'ne kendi geliştirdiği teorileri ve kitaplarıyla savaş açan bir şahsiyet desek, gerçek yaşamda da kimi kastettiğimizi, Barış Uygur'un kimden esinlendiğini anlarsınız herhalde.) Ancak Cemil, ellerindeki kasetleri tehdit olarak kullanarak devletin içlerine kadar sızmış olan bu oluşumla yasal yollardan başa çıkamamaktadır. O nedenle de, kendine has çözüm yolları olan Süreyya'dan kızını bulup kurtarması için yardım istemektedir. Gülseren'den gizlice kızın kendi olduğunu da öğrenen Süreyya, bu bilginin de ağırlığıyla kaçınılmaz olarak belki de hayatının en tehlikeli macerasına atılır. Süreyya Sami'nin kendine has yöntemlerle çözdüğü davalardan oluşan öyküleri, belli ki artık okurda iyice tiryakilik yapacak bir düzeye ulaşmış. İlkine oranla çok daha olgun bir dil ve kurguyla karşı karşıyayız ikinci bölümde. Ancak bu serinin en hoş yanlarından biri kuşkusuz satır aralarına yerleştirilmiş güncel politik ve toplumsal haberlerle yakın geçmişe yönelik belleğimizi yeniden tazelemek ve Süreyya Sami'nin yorumlarına hınzırca gülümsemek...