Yağmur Kızı Böyle Diyor, Lale Müldür'ün Fransız ressam Colette Deble'nin resimleri üzerine yazdığı şiirlerden oluşuyor. Daha önce Fransız Enstitüsü tarafından, 150 adet özel baskıyla, Fransızca olarak
Ainsi parle la Fille de pluie ismiyle yayımlanan kitap, ulaşılması pek mümkün olmadığı için, bu kitabı Lale Müldür okurlarıyla buluşturabilmek adına Noktürn Yayınları tarafından tekrar basılmış. Müldür'ün Colette Deble'ye adadığı kitapta,
Boudicca adlı uzun ve tek bir şiir, homojen olmayan uzunluktaki parçalar halinde sayfalarda yer alıyor. Mitolojik, tarihi ve dini öykülere atıflarda bulunan, şiirle çok kısa hikaye arasında gezinen metinlerden oluşan, mistik bir ruha sahip kitaptan 'tanıdık' bir bölüm:
dün gece sen uyurken çiçeklere su verdim ve insanların korkunç öykülerini anlattım onlara dün gece sen uyurken yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana işte bu yüzden sırf bu yüzden yeni bir isim verdim sana
FATALİTÉ
sen öyle umarsız uyusan da bir köşede işte bu yüzden sırf bu yüzden işte yaşamdan çok iflasa yakın olduğun için seni bu denli yıktıkları için Fatalité; yaşamımın gizini vereceğim sana
HER ŞEY KABUK BAĞLADI VE BEN
'YARA'LI ŞİİRLER
Usta şairimiz Hilmi Yavuz'un, torunu Yunus Ali Yavuz'a adadığı son kitabı yara şiirleri, üç bölüme ayrılmış. "her şey", "kalbim", "ve kangren..." başlıklı bu üç bölümde tam 19 şiir yer alıyor. Şiir serüveninin 60. yılında, 14. şiir kitabı olan yara şiirleri, şairin beş yıllık çalışması sonucu ortaya çıkmış. Yara imgesi üzerine kurulu ve tasavvufi esintiler taşıyan şiirlerde, şairin alametifarikası sayılan gül gibi imgeler de yine karşımıza çıkıyor. Hüzün ise onun vazgeçilmezlerinden...
VAROLUŞUN SIRRI
Tekvin ve Hiçlik Kitabı ya da Ah dosyasıyla 2012 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü'nü alan Harun Atak'ın şiir, yazı ve söyleşileri Varlık, Kitap-lık, Yasakmeyve, Şiirden gibi dergilerde yayımlanıyor. Noktürn Yayınları'nın genel yayın yönetmenliğini de yürüten Atak "Ben bitimliliğinin farkında, bununla çoktan barışmış; bir göz, bir kulak olarak dünyanın imgesel bir resmini çıkarıp izlenimlerini aktardıktan sonra, bunun içsel doyumuyla göçüp gitmeyi düşleyen bir ölümlüyüm. Varoluşumu kazmak, yegane saplantım. Bu esnada gördüğüm, hissettiğim açmazları, dilim döndüğünce işaret etmeye çalışıyorum. Labirentler kurmak değil şiir bende. Labirente dalmaya korkmak hiç değil. Çıkış noktasında, alevi kendini ışıtmayan bir kandil olmaya özeniyorum sadece," diyor. İki bölümden oluşan ödüllü kitabında, Atak'ın özellikle varoluşun sırrına dair şiirlerini okuyoruz:
CEYL'AN İÇİN ROMANCE
Siz orda bana hep saydam akşamüstleriydiniz Sonsuzun ipeğinde Sönümsüz sombaharıydınız çançiçeklerimin Ayinler, ikonalar, süt ırmakları Ben orda size dökülen söğütlerin ıslığıydım hep Minör ıslaklığına Narçiçeğinin yüzünde balkıyan ilkyaz tülünün Teninizin sim halesinde ürperen mumlar Yağmurun koruyken suskunun burçlarında Sombahar: Tek çizgiye sahip bir Matisse kadınıdır
her şey kabuk bağladı ve ben yara içinde yaraya dönüştüm ya araya kaç şiir girdi, kaç hüzün bulundu, kaç ölüm kayboldu, araya araya... derine işliyor sızı acıyım, öyleyse varım dedim, derim o çürük yazı morluklar... dikildi yara yerine aşklar... öyleydi eskiden! ama şimdi? kimseye yaramadı; gül tükendi, aşkların işine yaraya yaraya... her şey kabuk bağladı ve ben yara içinde yara...