KEMAL'E EN UYGUN MEYHANE BENUSEN: 28 NİSAN CUMARTESİ
Tam da bu en eski, en klasik, en bayatlamayan mezeleri en taze haliyle bulmak için... Ama belki en çok ismi için: Benusen yani Ben ve Sen. Kadıköy'de, postanenin arka sokağında, Akmar Pasajı'nın karşısında 45 senelik bir meyhane. Bol müdavimli, 'erkek' bir yer, ama kadın masaları da oluyor. Mezeler basit, numarasız ama lezzetli. Hele sirkeli, acılı, zeytinyağlı söğüş işkembe ile Arnavut ciğeri iz bırakıyor.
MADAMIN YERİ'NDE DİBEK KAHVESİ: 29 NİSAN PAZAR
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile eşi Hayrünnisa Gül, Gökçeada'ya gitmiş, Rum köyü Zeytinli'de Madamın Yeri'nde dibek kahvesi içmiş. Dibek kahvesini bir pişirme şekli zannedenler var, halbuki bu bir öğütme metodu. Kavrulan kahve, yuvarlak, içi çukur, taş ya da tahtadan yapılan havanımsı kaplara konup tokmakla eziliyor. Bu şekilde öğütülen kahve koyu kıvamlı oluyor, buna da dibek kahvesi deniyor. Yoksa pişirme yönteminde bir numara yok; aynen Türk kahvesi gibi. Böyle kahve öğütülmesi 1800'lü yılların ilk yarısına kadar sürmüş, sonra 1827'de kahve değirmeninin icadıyla ortadan kalkmış. Madamın Yeri, dibek kahvesi denince ilk akla gelen yer. Bir de Foça'da, Kozbeyli köyünde Şakir'in kahvesi meşhur.
JAMIE OLIVER BİR DE ELLERİNİ YIKASA: 30 NİSAN PAZARTESİ
İngiliz aşçı Jamie Oliver, dünyanın en zengin aşçısı olmuş. Sunday Times'ın en zenginler listesinde de 501 numaraya yerleşmiş. Onca televizyon programı, onca zincir çalışması, onca kitap, onca kampanya boşa değil. Home TV'de yarım saatte üç kap yemek çıkardığı performansına bakıyor musunuz? Bir de ellerini yıkasa!
İNSANLAR İKİYE AYRILIR; KARIŞIK KEBAP YİYENLER VE YEMEYENLER: 01 MAYIS SALI
'James Bond' Daniel Craig, Nişantaşı'ndaki Köşebaşı'nda çöp şiş ve karışık kebap yemiş. İşte bir turist cehaleti. 'Karışık kebap' denen karaktersiz şeyi anca bir turist ya da çaylak ısmarlayabilir, bu hesapta 'biraz ondan biraz bundan' ama esasta 'ne ondan ne bundan' karmaşa, anca bir yabancıya, acemiye yedirilir. Ya da şöyle diyelim: İnsanlar ikiye ayrılır: Karışık kebap yiyenler ve asla karışık kebap yemeyenler. Bu kadar nettir.
MEHMET BARLAS, İMAM ÇAĞDAŞ, ALİ NAZİK, OSMAN KİBAR: 01 MAYIS SALI
Mehmet Barlas 'dedelerinin kenti' Gaziantep'e gitmiş, "İmam Çağdaş'ta Ali-Nazik yerken, patlıcan, kıyma kebabı ve yoğurt alaşımlı bu nefis yemeği çok seven ama adını hatırlamadığı için daha sonra kaynanasına 'Bana Osman Kibar yemeği yapar mısınız?' diyen İstanbullu gelini hatırladım," diyor! Ben de İmam Çağdaş adını duyunca oranın keme kebabını hatırladım, tam mevsimi olduğunu fark edince de iyice fena oldum! Keme, servet değerindeki trüf mantarıyla aynı aileden gelen ve sadece ilkbaharda çıkan bir mantar. Trüf kadar belirgin bir lezzeti ve baş döndüren bir rayihası yok doğrusu, biraz patatesimsi, ama mevsimi kısa diye epey coşku yaratıyor, bayağı fanı var ve kebaba da çok yakışıyor. İmam Çağdaş'ta bir köfte, bir keme şeklinde diziyor, ayrıca kebabın içine keme parçacıkları da kıyıyorlar. Özetle hakkını veriyorlar.
DÜNYANIN EN İYİ RESTORANI, ÜÇÜNCÜ YILDIR NOMA: 02 MAYIS ÇARŞAMBA
Restaurant dergisi, dünyanın en iyi 50 restoranını açıkladı. Efsane aşçılar, yemek dergisi editörleri, evrensel gurmeler, toplam 800 gastronomi uzmanı seçim yapıyor, Hürriyet'in 'en iyiler'ine benzemez yani! Danimarka'daki Noma, üçüncü defadır bir numara oldu. Kopenhag'daki 40 kişilik bu küçük lokantanın üç temel özelliği var: Yerellik, yalınlık, yaratıcılık. 30'larının ortasındaki şef Rene Redzepi, dünyanın en iyilerinden El Bulli ve French Laundry'de çalışmış, sonra dönüp sadece İskandinav malzemelerini kullanacağı Noma'yı açmış. (Mesela hayvar, trüf mantarı, kaz ciğeri gibi pek çok malzemeyi yerel olmadığı için mutfağına sokmuyor.) Rezervasyon için günde 2 bin kişi arıyormuş Noma'yı. Yani normal şartlarda, geçmiş olsun. Gitmek yerine, en iyisi Rene Redzepi'nin kitabını karıştırmak: Noma: Time and Place in Nordic Cuisine / Noma: İskandinav Mutfağında Zaman ve Mekan.
SÜT KRİZİNDEN, O UNUTULMAZ ISTAKOZ ZEHİRLENMESİNE: 03 MAYIS PERŞEMBE
İlköğretim okullarındaki süt dağıtma projesi sonucu bazı öğrenciler hastalanınca, haliyle telaş yaşandı. Laktoz intoleransı da olabilir, bozukluk da olabilir, örnek alınıp tetkike gönderilmiş. Yakınlarda bir avuç fıstıktan aflatoksin zehirlenmesi yaşamış biri olarak konuşuyorum, zehirlenmek her an çok mümkün! Pis bir durum tabii, bazen en iyi niyetlisinden bir jest böyle nahoş nihayetlenebiliyor işte. Neredeyse bütün İstanbul burjuvazisinin zehirlendiği o düğünü hatırlar mısınız? 2001 Ağustos'u. Hüsnü Özyeğin'siniz, oğlunuzu evlendiriyorsunuz, hiçbir şeyden kaçınmamışsınız ama gece, davetlilerin çoğunun ıstakozdan zehirlenmesiyle, zehir oluyor. Murat - Edvina Özyeğin çifti balayını ertelemişti, Ayşe - Hüsnü Özyeğin davetlilere içten bir özür mektubu yollamıştı. Yemekleri, Atilla Aksoy'un o dönem pek revaçta olan Chefs'i hazırlamıştı ve 45 dakikada servis edilmesi gereken ıstakozların sıcakta fazla beklediği söylenmişti. Rahmetli Tuğrul Şavkay'ın 'Külli cahilin cesur' başlıklı zehir zemberek yazısı unutulmaz. Meraklısı google'layıp okusun, pişman olmaz.
ANKARA'DA KIZ DALAŞI ÖNCESİ TRİLYE: 04 MAYIS CUMA
Ankara'da yeni bir sanat projeleri mekanı açılıyor: m1886. Çankaya'da, Ankara'nın en taze bölgesi sayılan, en büyük üniversite yerleşkelerinin de ana hattı olan Eskişehir Yolu'nda, Tepe Prime Avenue'da. m1886, siftahı Kezban Arca Batıbeki'nin 'Catfight Tales/Kız Dalaşı Masalları' sergisiyle yapıyor. Biz de bu vesileyle sırf Ankara'nın değil, bence bütün Türkiye'nin en özellikli balık lokantalarından Trilye'ye, Süreyya Üzmez'in obsesif ve deneysel mutfağına rezervasyonumuzu yaptırıyoruz. "Balık etinden lokum yapma sanatı," diye tariflenen lakerdanın nefasetinden şüphe yok da, bakalım şov da sürüyor mu? Yemeğin ortasında sıvı nitrojenle küçük bir kimya deneyi yapılıyor mu? Gecenin sonunda saf oksijen pompalanan limonların kokusuyla canlanılıyor mu? Haftaya buradan devam edelim.
ANNELER GÜNÜ İÇİN BONUS
AHTAPOTVARİ ERKEK ANNELERİ VE ZEKİ İNAL ADINDA BİR ŞÖBİYETÇİ:
Tülin Kozikoğlu'nu SABAH okurları özellikle kitap yazılarıyla biliyor. Fakat çocuk kitapları defterini kapayanlar, onun çok enteresan başka bir şey yazdığını kaçırmış olabilir: Tülin Kozikoğlu, hayatımda gördüğüm en acayip, en benzersiz çocuk kitabının da yazarı. Kitabın adı Bir Tanecik Oğlum (Mavibulut Yayınları). Annelerin, bilhassa erkek annelerinin, oğullarıyla olan marazi ilişkisini anlatıyor. 'Sen benim bir tanecik oğlumsun. Mutlu olman için ne gerekirse yaparım'ın her yaşta ve her şarttaki ibretlik devamlılığını... Deniz Üçbaşaran'ın resimleriyle, neredeyse bir sanat eseri. Ve bana sorarsanız sırf bir çocuk kitabı değil, basbayağı büyük kitabı. Erkek analarına, icabında kaynanalara verilebilecek çok manalı, bol göndermeli bir Anneler Günü hediyesi! Tülin Kozikoğlu'nun bende başka bir hatırası da var: Kendisi, Gaziantepli meşhur şöbiyetçi Zeki İnal'ı bana öğreten insandır. O yüzden de kalbimdeki yeri hep ayrı olacak!