YAŞ, ASLA ENGEL DEĞİL
"Yorulmak nedir bilmem" diyen cesur fotoğrafçı, hâlâ yüksek dağlara tırmanıyor ve dalışlar yapıyor. Onu görenler hayrete düşüyor ama o onlara kulak asacağına yoluna devam ediyor. Alok'un içindeki dağcılık ve keşfetme tutkusu alevlenince çantasını hazırlıyor ve gidiyor. Yakın zamanda Hazar Denizi'nin suları çekildiğinde ortaya çıkan kaya resimlerini duyar duymaz hemen oraya gitmiş. Şimdi bu deneyimini kitaplaştırmakla meşgul. Basılı 24 kitabı olan Alok'un Nalçik'te Işığı Ararken adlı son kitabı da önümüzdeki aylarda yayımlanacak. Alok'un fotoğrafa gönül verenlere de bir de tavsiyesi var: "Fotoğraf çekenlere önce beyinlerinin arkasındaki makineyle sonra ellerindekiyle çekmesini öneriyorum. Aşk olmadan olmaz, bunu unutmayın."
UZAYLILAR DA FOTOĞRAFLARINI GÖRDÜ
"Eski dostum Prof. Hakkı Ögelman NASA için çalışıyordu. 1977'de bir telgraf gönderdi ve en sevdiğim 100 fotoğrafımı istedi. Ben de yolladım ve birkaç ay sonra dialarımı geri gönderdiğinde dört tanesi eksikti. Tabii onlar benim kıymetlilerim, ben de hemen Ögelman'a bir telgraf çektim. Bana durumu anlatınca nasıl da şaşırmıştım! NASA bir hayat belirtisi bulmak ve dünyayı başka formlara anlatmak için ya da dünyaya bir şey olması halinde bir iz kalması adına uzaya bir paket fırlatmış. Su (H2O) sinyali veren bu paketin içinde birçok fotoğrafçıdan alınmış fotoğraf ve çeşitli bilgiler yer alıyormuş. Benim de dört fotoğrafımı seçmişler. Ben yok olsam da onlar yok olmayacak. Seçilen fotoğraflardaki manzaralar, Kapadokya'daki peribacaları, Tuz Gölü, Hakkari'de bulunan Ciro Dağları ve Florida'daki Bay Gölü."
PORTREDEN NEFRET EDERİM ASLA ÇEKMEM
Ersin Alok'a neden portre fotoğrafı çekmediğini sorduğumda ise yüzünü buruşturuyor ve oldukça sert bir ifadeyle "Portre fotoğraflarından nefret ederim ve asla çekmem. İnsanın yüzü biriciktir, kişiseldir. Karşımdakinde hissettiğimi ve onunla aramızdaki ilişkiyi sadece ben görebilirim, fotoğrafın bunu göstermeye gücü yetmez" diyor. Kendisine portre fotoğrafı çekmeye bu kadar karşı çıkan bir fotoğrafçıyla ilk kez karşılaştığımı söyleyince anlatmaya başladığı bir Tibet anısı, aslında ne anlatmak istediğini daha iyi açıklıyor:"Büyük Larousse ansiklopedisi için bir iş almıştım. İşim dünyadaki belli başlı mabetleri çekmekti. Dört buçuk aylık gezinin sonunda gizemli bir mabet kaldı, Tibet. İşimi bitirdiğim zaman rahip geldi ve bana 'Sen bu makineyle hiçbir şey yapmadın. Bil ki, sen buranın aslında ne yaptığını bilmiyorsun. Bu mabet sevgiyi anlama ve öğretme mabedi. Sen sadece taşları fotoğrafladın. Sevginin nasıl alınıp verileceğini bilmiyorsun, burada kal ve öğren' dedi. Bunun üzerine ben de dört gün daha kaldım. Orada sevginin nasıl yaşandığını ve başka birçok şeyi öğrendim. Senin dışında var olanlar içinde olmuyorsa, onu görmen mümkün değil. Hele fotoğrafını çekmen hiç mümkün değil. İçindeki kıymet, senin için var olandır."
ERSİN ALOK'UN İLKLERİ
Türkiye'de, ilk olarak 360 derecelik görüşle, eskiz olarak fotoğraf çekimini gerçekleştirdi (1986).
İlk Kızıldeniz dalışını gerçekleştiren Türk fotoğraf sanatçısı.
Türkiye'de Milli Parklar'ın kurulmasında çalışmalar yaparak, bunlarla ilgili fotoğrafik belgeleri saptadı (1966).
Türkiye'nin ilk DIABANK'ını kurdu (1967).