TESEV'in "Birlikte Yaşamak Mümkün mü?" başlıklı sempozyumu dün başladı. İlk günün konuları arasında, "başörtüsü takan eğitimli kadınların iş hayatındaki durumları", Kürt sorununun yasal, anayasal ve toplumsal boyutları yer alıyordu.
Bilkent Üniversitesi'nden sosyolog Dilek Cindoğlu'nun sunumu gerçekten çok etkileyiciydi.
Türbanlı kadınların iş piyasasında nasıl ağır bir ayrımcılıkla karşı karşıya kaldığını anlattı Cindoğlu.
***
Avukatlık, bankacılık, mühendislik, doktorluk, bankacılık, eczacılık, gazetecilik, mali müşavirlik gibi alanlarda üniversite eğitimi alan örtülü kadınlar, iş hayatında insanı isyan ettiren bir
aşağılanma ve
ötekileştirme ile karşılaşıyorlar.
Cindoğlu, kamudaki türban yasağının, dalga dalga yayılarak,
özel sektörü de etkilediğini ortaya çıkarmış.
Bu durumun özel sektördeki yansımalarından biri,
"dindar" olanlar da dahil, patronların, fırsattan istifade, kalifiye türbanlıları
ağır bir sömürüye tabi tutması oluyor.
Türbanlı uzmanlara,
daha az ücret veriyor ve
daha uzun saatler çalışmaya zorluyorlar.
Kadın itiraz etmeye kalkıştığında da, ona iş vermelerini bir
"lütuf" gibi sunuyorlar.
***
Cindoğlu'nun bir başka saptaması da şöyle... Örneğin ben, dindar kızların, türbanı, bir özgürlük aracı gibi kullandıklarını düşündüm.
Yani, faraza abisi (veya babası) "Niye okuyorsun, niye çalışmak istiyorsun, iffetini tehlikeye atıyorsun" dediğinde...
Kız, dindarlığını ve ahlakını ispatlamak için türbanı kullanıyordu.
Bunu biliyoruz...
Cindoğlu mekanizmanın
tam tersi bir biçimde de işlediğini saptamış:
Birçok aile
"Kızım, türban takma, okulunu bitir, işe gir, evlen, sonra başını örtersin" diyor...
Kız ise
"Hayır, şimdi örtüneceğim, toplum da, siz de beni böyle kabul edin" diye mücadele ediyor.
Cindoğlu'nun yaptığı değerlendirmenin son cümlesi ise çok çarpıcıydı:
"Sanılanın aksine, başörtüsü yasağı, modernliği değil, ataerkil değerleri güçlendiriyor!"