Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

İstanbul'un kalan suyu

Kusura bakmasınlar ama ne Cumhurbaşkanının yaptıkları, ne Başbakanın kararları...
Dün beni en çok ilgilendiren haber, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın söyledikleriydi: "Eğer hiç yağmur yazmazsa, kentin 145 günlük suyu kaldı" dedi Başkan... 145 gün yani yuvarlak hesap 5 ay... Eylülden başlatırsak, Ocak sonunda bitecek su...
Telaşlanalım mı, telaşlanmayalım mı? "Merak etmeyin, sonbaharda, olmadı kışa doğru yağmurlar başlar" diyor bazı arkadaşlarım.
İyi ama geçen yıl yağmadı işte...
Bu yıl da aynı şey olursa? Eyvah, eyvah! Tamam bana 'kötümser' diyebilirsiniz ama ya sözünü ettiğim arkadaşlarım da fazla iyimserse?
Ben çocukken İstanbul'a en azı 25 santimi bulan karlar yağardı.
Kardan adam yapardık, merdiveni kayak gibi kullanarak yokuştan kayardık.
Herhalde o zamanlardan kalma alışkanlıkla her yıl karın yağmasını beklerim ve genellikle hüsrana uğrarım.
Heyhat! Yağsa dahi tutmuyor.
Tutsa dahi, birkaç saatte eriyor.
Hadi ona alıştık. Artık yağmurlar da bi'tuhaf. Hani şöyle saatlerce şıpır şıpır yağan yağmurları özledim. Ama yine hüsran! Ya hiç yağmıyor ya da durup durup aniden kovadan boşanıyor.
Bizlere "sakalık" yapmaktan imtina eden, sahip oldukları potansiyel suyu kendilerine saklayan nemrut suratlı gri bulutlar, İstanbul'un nüfusunun bu derece artmasına kızmış olabilir mi?
Dile kolay. Resmi verilere göre 2013 sonu itibariyle 14 milyonu aştık. Karşılaştırmalara meraklı olanlar hesaplamış, 130 ülkenin nüfusundan fazlaymış bu sayı.
10 milyon olduğumuzda, "Bu kadarı da fazla, artık durmalı" demiştik. Sonra 11 oldu, aynı şeyi söyledik.
12 milyon oldu tekrarladık...
2023'te 17 milyona yaklaşması bekleniyor.
Bakalım o zaman ne diyeceğiz?
Hiç kuşkusuz mega kentin ülke ekonomisine katkısı çok önemli. Ama işte onu ayakta tutan kaynakların da bir sınırı var. O sınırı aştığınızda doğa sizi cezalandırıyor.

Susuzluk nedir bilmiyorlar
Instagram kuşağı
, su sıkıntısı nedir bilmiyor. Biz öyle değiliz. 1970'lerde iki günde bir, üç günde bir su verildiği olurdu. Gece yarısı suyun sesini duyan, yataktan fırlayıp boşta bekleyen kapları doldururdu.
Küvetlerin tepesine depolar yaptırılmıştı.
Lavaboda iki musluk olurdu.
Biri şehir suyuna bağlı... O tıslamaya başladığında, depodaki suyu veren küçük musluk devreye sokulurdu.
Biz öyle "kıtlık" günleri yaşadığımız için, bir şeyin "olmamasını" hesaba katarak düşünen bir kuşaktanız.
Ya su kesilirse? Ya elektrik kesilirse?
Ya internet kesilirse? Ya benzin olmazsa?
Belki o sebeple musluğun veya sifonun su kaçırması beni sinir eder. (Çıkardığı ses de cabası...) En kısa zamanda tamir ederim, edemezsem tesisatçı çağırırım.
Belediye, İstanbulluların su tasarrufu yapması için geçitleri afişlerle donatmaya başladı. "Muslukları açık bırakmayın" diyor.
Ne? Musluğu açık bırakanlar da mı var? Olacak iş değil; yatırın falakaya!
Not: Eminim bazı okurlarımız, "Nedir bu sudan yazı..." demiştir.
Haksız sayılmazlar ama lütfen beni de anlasınlar. Susuzluk, kâbustur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA