Hüzünlü çocuklar, neşeli çocuklar, derdi boyundan aşkın çocuklar, arsız çocuklar, umarsızca canı sıkılan çocuklar, uslu çocuklar, huysuz çocuklar... Hepsi gerçektir. Ama "mutlu çocuk" var mıdır? Ben görmedim. Ve bilirim ki, "mutlu çocukluk" bir yetişkin icadıdır. Yaşarken değil, hatırlarken ortaya çıkar mutlu çocukluk!..
***
Yetişkinler mutsuzluk ve çaresizliklerini; işe güce teslimiyetlerini ve sırtlarına binen mesuliyetleri
büyük bir günahın kefareti gibi algılamaya yatkındırlar. İçten içe "
çocukluk cennetinden kovulduk!" diye düşünürler. Sonra gelsin hatıralar! Biraz yalan, biraz abartma, çokça unutmayla malul çocukluk hatıraları!
***
Çocukluk hatıraları gerçeklerle ilgisi çok tartışılır hikâyelerdir. Zihinde yazılırlar. Tabii tatsız hatıralar, kriz anlarında ortalık yere "
boşaltmak" için bir köşeye saklanır.
***
Mutsuzluk, çocuklukta çok yalın bir haldir: Büyükler dünyasında küçücüksün. Güçlüler dünyasında güçsüzsün.
***
Çocuktum. Küçücüktüm. Her şeyin yolunda olduğunu sanıyorlardı.
Oysa karamsardım. Umutsuzdum. Karanlıktım. Çok usluydum görünüşte ama çoktan "
kaçmış"tım! Kimseyi buna inandıramadım.
***
Biz hüzünlü çocuklardık. Şımarık olanımız pek azdı. Parmakla gösterilirdi şımarıklar. Sonra yavaş yavaş hayat değişti. Kuşaklar geçti. Gün geldi.
Çocuklardaki hüznün yerini huysuzluk, çekingenliğin yerini arsızlık aldı. Şimdi bakıyorum; hiçbir şeyi sevmeye yanaşmıyor çocuklar ama yalnızca ve hep sevilmek istiyor.
***
Nasıl bir dünya bu! Nasıl bir yalan! Çocukluk sürekli pohpohlanıyor ama kimse kendi çocuğundan başkasını sevmiyor!
***
Çocuğunu çok seven (bunun aksinin düşünülmesini bile istemezler) ama bir türlü
ilgilenemeyen babalar... Ne kadar çoklar!
***
Çocuklar anlamaz sanır yetişkinler. Aslında sanmazlar da, "keşke öyle olsaydı" diye düşünür, sonra da öyle olduğuna inanırlar.
Oysa fena anlar çocuklar. Nasıl sesleniyordu Didem Madak "
Mutsuza kim bakacak?" şiirinde: "
Dünyanın bütün sabahları için iki bilet al maviş anne/ Aman umutsuz bir yer olmasın."