Müzeler Haftası içinde halkımız müzeleri ziyaret ederler; çeşitli söyleşiler, paneller düzenlenir. Fakat müzelerimizdeki eserlerin daha ayrıntılı bilgilerle sergilenmesi konusunda fazla bir çaba gösterilmez. Hâlbuki özellikle Antalya müzelerimizde sergilenen her bir eserin mitolojiden veya tarihten kaynaklanan birçok ilginç öyküsü vardır. Eğer bu öyküleri bilir ve bu öyküler ışığında müzelerimizi gezersek, her obje, her süslü taş, binlerce yıl önceki yaşantılara götürür sizi. O günkü havayı teneffüs eder, yaşantılarını tekrar beraber yaşar gibi olursunuz. Bir tarihi kentin veya bir müzenin gezisi sona erdiğinde, yine modern çağa, 21. yüzyıla, her türlü konfora, çağdaş uygarlığa dönersiniz. Biraz önce gördüklerinizle binlerce yıl önceki geçmişe gittiğinizden bir rüya içinde sanırsınız kendinizi. Ancak bu duyguları yaşayabilmek, bu gibi yerleri ya bir rehber eşliğinde veya kitaplardan önceden edinebileceğimiz bilgilerle gezmeniz gerekir. Şimdi size bu konuda iki örnek vermek isterim.
SİDE MÜZESİ'Nİ ZİYARET EDİN
Side antik kentinin adını muhakkak duymuş veya belki bir kez olsun oraya gitmişsinizdir. Orada Antik Tiyatro'nun hemen doğusunda küçük bir müze vardır. Eski bir Roma hamamı içinde ve üç küçük salondan oluşan bu müzeyi beş dakikada da gezebilirsiniz veya isterseniz öykülerini dinleyip orada birkaç saat de geçirebilirsiniz. O artık size kalmış. Yolunuz bir gün Side'ye düşerse, Side Müzesi'ne gidin ve şimdi size öykülerini anlatacağım iki eseri görün.
ÇOCUK LAHDİ
Side Müzesi'nin ikinci salonunda bir çocuk lahdi vardır. Bu lahit üzerindeki rölyefler bize Antik dünyada ölüm olayının nasıl oluştuğu konusundaki bir inanışı bize anlatır. Mitolojiye göre; "Tanrılar Tanrısı Zeus'un Olympos sarayında yardımcıları vardı. Parlak Olympos Sarayının kapılarını açmak ve kapamak işini de Hora'lar (diğer adı ile Parklar) üstlenmişlerdi. Hora'ların anası Themis ebedî adalet temsilcisi idi. Kızları Hora'lar da annelerine yardım ederlerdi. Bu üç perinin başlarında taçları, ellerinde insanların kader yumağı vardır. Hiç durmadan insanların yaşamını eğirirler, bükerler, örerler. Üç kız kardeşten Lakesis yanında duran yünden bir tomar alır, ondan renkli iplikler eğirir, sonra kardeşi Klot'a verir, o da onları dizinde örüp kız kardeşi Atropos'a uzatırdı. Nihayet Atropos yararlılıklarına, yeteneklerine, hayatının uzunluğuna göre, faninin yaşayacağı belirli zaman bitince, hayat ipliğini keserdi. Horalar iyi günler için beyaz yün, kara günler için siyah yün karıştırarak kader ipliğini bükmeğe devam ederlerdi." Şimdi de çocuk lahdini inceleyelim: Lahdin dar kenarında ortada yer alan bir kapının hemen solunda bir sepet içinde yün görülür. Bu yün kapının sağında görülen kirman (öreke) üzerine eğrilir. Yine sol tarafta kötü ruhlu bir kuş yün sepetini devirir. Kuş ağzında mutluluk sembolü bir yüksük ile yukarılara uçar. Hayatın uzunluğunu simgelen, eğrilmekte olan yün ipliği kopar. Sağda kirman üzerinde iki kez döndüğünü gösteren iki sıra ip şekli görülmektedir. Bu lahdin içine konulmuş olanın iki yaşında ölmüş olan bir çocuğa ait olduğunu gösteren bir semboldür. Antik Yunan Mitolojisi'nde ruh; 'psykhe' sözcüğünün Yunancadaki diğer mecazi anlamı olan 'kelebek' biçiminde gösterilir. Sağ tarafta kirman üzerine sarılmakta olan hayat ipliği kopması sonucu ruhun, gökyüzüne kelebek olarak yükseldiği görülmektedir. Kapı üzerinde iç geçmiş daireler ölümden sonraki hayatın ebedi olduğu; kapı önünde görülen kalpten damlayan kan, ailesinin ve çevresinin ölümden duydukları üzüntüyü anlatır. Yine Antik Yunan inanışına göre ölen insanlar, günahlarının derecesine göre ölüler ülkesinde yaşayan Kerberos isimli üç başlı bir köpek tarafından işkence görmektedir. Fakat ölen iki yaşındaki çocuğun hiçbir günahı olamayacağı kabul edildiğinden mezarın kapısı, Kerberos adlı üç başlı köpeğe sıkı sıkıya kapalıdır. Kapının sağında ve solunda üstte görülen çelenkler ölüye yapılan töreni simgeler.
İKSİON'UNUN SONSUZ CEZASI
İksion'un öyküsü biraz uzundur. Mitoloji kitaplarında bulup okursunuz. Ben özetleyip geçeceğim: İksion'un evlenmek üzere iken karısının babası kendisinden pahalı armağanlar istemişti. Bu da kızı ile evlenmesine müsaade ettiği takdirde istediği hediyeleri getireceğine dair söz vermişti. Fakat evlendikten sonra verdiği sözü tutmadı. Bu yüzden kayınpederi ile araları bozuldu. İksion onunla barışmak ve hediyeleri vermek bahanesiyle ihtiyarı evine yemeğe çağırdı. Zavallı adam ümitle gittiği ziyafet masasından ateşle dolu bir hendeğe sürüklendi ve orada diri diri yakıldı. Bu iğrenç cinayet insanların da, tanrıların da hoşuna gitmedi ve bundan ötürü hiç kimse İksion'u affetmedi. Kayınpederini diri diri yakan İksion, Tanrılar Tanrısı Zeus'un sadık eşi Hera'ya sevgisini açıklamak aymazlığını gösterir. Zeus da karısının yanılıp yanılmadığını anlamak üzere bir bulut parçasını Hera şekline sokar ve İksion'un yanına gönderir. Nektarlarla sarhoş olan İksion, Hera'yı kucaklamak ve kendine doğru çekmek için kollarını hayale doğru uzatır. Bunu gören Zeus bu utanmazı hemen cehenneme fırlattı. Onu yanan bir tekerleğe kuvvetli bağlarla bağladı. Sonsuz bir işkenceye mahkûm etti. O tekerlek daima dönmekte, kayınpederini diri diri ateşe atan ve Hera'ya tacizde bulunan İksion daima yanmaktadır.