Hayranlıkla izliyoruz! Hem de yıllardır… Mükemmel tekniğini, çabukluğunu, süratini, inanılmaz deparlarını, attığı
"Nefis gollerini" takip ediyoruz… Keyifle, hayranlıkla, biraz da kıskanarak… Ünlü futbolcu
Cristiano Ronaldo'dan söz ediyorum.
Real Madridli Portekizli oyuncudan… Ama, biliyorsunuz
Ronaldo, aslında
Brezilyalı… Neyse, nereliyse nereli… Orası önemli değil. Önemli olan
Ronaldo'nun rengi, ırkı, milleti, dili, dini değil; önemli olan insanlığı… Kadirşinaslığı… Vefalı oluşu… Dost, arkadaş sevgisi… Şimdi,
"Nereden çıktı bu?" diyenleriniz olacaktır. Anlatacağım olayı okuyun, sonra ben sonunu bağlayacağım yazımın…
Ronaldo şöyle diyor:
"Başarılarım için arkadaşım Albert Fantrau'ya teşekkür etmeliyim. Beraber 18 yaş altı şampiyonasında oynadık. Bizi izlemeye gelen S. Lizbon menajeri kim daha fazla gol atarsa, onu takıma alacağını söylemişti. Maçı 3- 0 kazandık. İlk golü ben, 2. golü Albert attı. 3. gol çok önemliydi. İşte bu golde herkes etkilendi. Başta ben… Albert ileri çıkan kaleciyi geçmişti ve ben de yanında koşuyordum. Yapması gereken şey, topu boş kaleye yuvarlamaktı. Ama o bana pas verdi. Maçtan sonra sordum, 'niye yaptın?' Cevabı, 'sen benden iyisin' oldu…" Gazeteciler,
Albert'e "Bunlar doğru mu" diye sorduklarında,
"Evet doğru…" der. Ve devam eder:
"Cristiano S.Lizbon'un alt yapısına girdi. Bense futbolu bıraktım. İşsizim…" Gazeteciler yine sorarlar;
"İşsiz birinin, bu kadar güzel villası, arabası ve her şeyine yetecek kadar parası nasıl oluyor?" Cevap:
"Bunların hepsi Cristiano Ronaldo'dan…" Şimdi nasıl bağlamamı bekliyorsunuz yazımı? Ne diyeyim? Nasıl bir hamasi edebiyat yapayım size? Hiçbir şey yazmayacağım. Cristiano her şeyi özetlemiş… Bana
"Susmak", yakışır!