İnsan, sürekli yaşamak zorunda kaldığı ortamda kimi zaman bunalır… Çünkü, her gün yapılagelen işler hayatı tekdüzeleştirir. Bundan dolayı insan yer değiştirince ferahlar, tekrar yaşama sevinci bulur… Eskiler bunu,
"Tebdili mekanda ferahlık vardır!.." diye özetlerdi. Ben bu özdeyişi,
"Tebdili insanda ferahlık vardır" diye rötuşluyorum… Deplasmanda bir
"Kayseri faciası" yaşayan
Osmanlıspor'da, olumsuzluklar devam edince, kendini sorumlu görmüş olacak ki,
Osman Özköylü istifa etti. Yerine de,
Yılmaz Vural geldi…
Özköylü kalsaydı, ufak bir aksilikte bile parmaklar onu işaret edecekti! Sorumluluk hep üstüne binecekti… Doku uyuşmazlığı başlamıştı. Söküğün
"yama" tutması zordu. Peki, bu değişiklikte
"ferahlık" olur mu?
"Olur!.." Çünkü, gelen isim öyle sıradan,
"olsa da olur, olmasa da olur" denebilecek birisi değil!
Yılmaz Hoca'nın kariyerini anlatmaya gerek yok. Alman disiplini ve
Türk zekasının onda
"en güzel tezahürünü" görürüz.
Vural, başlı başına bir fenomendir… Takıma moral verir, hırs verir, güven verir, dahası
"Takımın kılcal damarlarına kadar" nüfuz eder… Kısacası,
Osmanlıspor'un havasını tamamen değiştirir! Üstüne üstlük
Yılmaz Vural, Ankara'yı da çok iyi bilir! Sever de…
19 Mayıs Spor Akademisi mezunudur;
Köln Spor Akademisi'ni bitirmiştir.
Hacettepe ve
Demirspor'da futbol oynamış;
Gençlerbirliği ve
Ankaragücü'nde teknik direktörlük yapmıştır. Takımları dara düşen kulüpler, öncelikle onun kapısını çalmıştır. Neredeyse ülkemizde,
"Çalıştırmadığı takım" kalmamıştır! Tam bir deneyim küpüdür!.. Net söyleyeyim;
"Şovu da sever!" Sevsin kardeşim! Şovsuz futbol mu olur? Kenarda
"saksı gibi dikilen" soğuk nevale teknik direktör mü sizi maça çeker, yoksa coşkulu, müsabakayı oyuncularıyla birlikte yaşayan, yerinde duramayan, içten, yüreğini sahaya koyan teknik direktör mü?.. Bana kimse masal anlatmasın!
Ankara'da futbol, uzun bir süredir tatsız tutsuz,
"sıradanlığa bürünmüş halde" sürüyor…
Yılmaz Vural, en başta
"kaybolan o coşkuyu geri getirir", gözlerimizin pasını siler!
Hoş geldin Hocam!..