Bizde
iktidar dendi mi siyasi iktidar anlaşılsa da bu olguyu geniş anlamıyla düşününce günlük hayatın her alanında türlü türlü 'iktidar' ilişkilerine rastlamak mümkün. Okulda öğretmen öğrenci, evde annebabayla çocuklar, işyerinde patronla çalışan arasında hatta sevgililer, eşler arasında bile bir iktidar ilişkisi görmek mümkün. Güçlügüçsüz, etken-edilgen üzerinden yürüyen bu tür ilişki biçiminde aslında aldığınız tavır da sizi tanımlar. Çünkü eşitlik, hakkaniyet üzerinden ilişkileri yürütmek de pekala mümkün. Zaten insanlık da mobbing denilen 'sosyal kabadayılık'a karşı yasal önlem alma ihtiyacını bunun için duyuyor. Geçen yıl görücüye çıkan ve yıl boyunca ilgi odağı haline gelen, En İyi Film kategorisinde Oscar adayı olan
Whiplash aslında günlük hayattaki iktidar ilişkisini mevzu ediyor. Filmin odağında konservatuvarda okuyan, efsane bir davulcu olmak isteyen Andrew Neyman (Miles Teller) ile yetenek avcısı olarak nam salan, otoriter ve mükemmeliyetçi öğretmen Terence Fletcher (J. K. Simmons) var. Filmin iki karakteri de anormal karakterler. Fletcher'ın orkestrası bir cazibe merkezi. Eğer bu orkestraya seçilirsen en iyiler arasında olabiliyorsun. Lakin Fletcher'ın en ufak bir hataya tahammülü yok. (Kubrick'in
Full Metal Jacket'daki Çavuş Hartman'dan daha fena bir karakter) Andrew ise deyim yerindeyse başarıya giden her yol mübahçı. Bencil, başarılı olmak uğruna her şeyi feda edebilecek insanlardan, yani gözü dönmüş bir hırs küpü... Film bu anormal ikili arasındaki ilişkiyi dinamik bir şekilde anlatıyor. Filmin özellikle kurgusu, oyunculukları dört dörtlük. Yönetmen ve senarist Damien Chazelle hikayesini sorunsuz bir şekilde beyazperye aktarıyor. Ama bütün bunlar filmin hikayesinin bize söylediği sözlerin oldukça tartışmalı ve sorunlu olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Yönetmen ve aynı zamanda senarist olan Damien Chazelle, bu iki sorunlu karakteri önümüze getirirken, bir mesafe koymuyor. İkisini de normal insanlarmış gibi kabul etmemizi istiyor. Filmin de sorunu bu. İki yanlıştan bir doğru çıkarmanın peşinde. Bunun için, bu sorunlu öğretmen öğrenci ilişkisinin üzerindeki perdeyi kaldırınca tehlike kendini gösteriyor. Kapitalizmin dayattığı sorunlu başarı olgusuyla, mükemmeliyetçiliğin otoriterlikle kol kola girip faşizmin sınırlarında gezdiği grift ilişkiler çıkıyor karşımıza. Oysa bu yol çıkmaz bir sokak... Yeri gelmişken söyleyelim Oscar adayı bir diğer film
Çocukluk, tam da her türlü baskıya boyun eğmemenin, itiraz etmenin, insanın kendini var etme yolunda önemli duraklar olduğunu anlatan bir yapım olarak
Whiplash'in antitezi gibi... Ayrıca
Whiplash'in üzerine basıp sektiği noktalar genelde sorunlu. Sanatın yaratıcılıkla ilişkisi es geçiliyor, bize iyi sanatçı olmanın yolunun zanaatkarlıktan geçtiği önermesi dayatılıyor. Bir diğer dayatma ise 'en iyisi olmazsan hayat sana şans tanımaz' önermesi... Fletcher'ın vasatlığa övgü olarak gördüğü, insanları yüreklendirmek için kullanılan 'good jop' (iyi iş) eleştirisinin hayatta belki bir karşılığı var. Ama bir yere kadar. Bu size öğrencinizi böcek gibi ezme hakkı verir mi? Ki film bunu normalleştirerek bu yöntemi onaylıyor. Son tahlilde iki oyuncu J. K. Simmons (Oscar adayı oldu) ve Miles Teller'ın muhteşeme yakın performanslarını takdir edip, keşke Damien Chazelle gibi bir yetenek,
Whiplash'i nasıl çekeceğine kafayı yorarken biraz da filminin ne söylediğine mesai harcasaymış demekten insan kendini alamıyor. Çünkü filmin sonunda Fletcher'ın sırıtışı, her zaman ben haklıyım diyen ve eleştiriye kulak asmayan, biat kültürünü dayatan kafanın güçsüzü ezdiği andaki o hazzın ifadesinden başkası değil!
HER ŞEY PARA MI YANİ?
Amerikan
sinemasının son ustalarından biri olarak kabul ettiğimiz Michael Mann'in ilgi alanları arasında suç dünyasının olduğunu bilmeyen yoktur. En son ünlü soyguncu John Dillinger'ın hayatını anlattığı
Halk Düşmanları filmiyle karşımıza çıkan yönetmen
Hacker'da ABD- Hong Kong ve Malezya üçgeninde geçen dijital dünyanın içinden bir suç öyküsü anlatıyor. Hacker saldırılarının küresel dünyada nasıl büyük sorunlara yol açtığını anlatarak başlayan filmin hedefinde siber terörizm olduğunu düşünüyorsunuz. Film de bir noktaya kadar böyle ilerliyor. Bir nükleer santrale yapılan saldırıyı, ABD borsasına yapılan başka bir saldırı izliyor. Çin ve ABD hükümetleri de bu saldırılara karşı ortak çalışmaya başlıyor. Mann, bizi büyük bir finale hazırlarken filmin ikinci yarısının ortasından itibaren film aks değiştiriyor ve "her şey para bu dünyada" demeye getiriyor. Açıkçası Mann,
Hacker'da iyi bir filmin kıyısından dönerken filmografisinin de zayıf halkalarından birine imza atıyor.
OSCAR'IN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Meryl Streep yine aday (18 kez aday olmuş, üçünde almıştı). Oyuncu 19. adaylığında dördüncü Oscar'a ulaşır mı, bilinmez ama sanırım kendisi de sürekli aday olmaktan sıkılmıştır.
Hayal kırıklığı ise
Yıldızlararası filminin önemli kategorilerde aday olamaması. Akademi hanesine yazılacak eksilerden biri...
Dokuz dalda Oscar'a aday olan
Büyük Budapeşte Oteli Oscar'ın favorilerinden. Wes Anderson da bu filmle ilk defa En İyi Yönetmen adaylığı aldı. Açıkçası Akademi için büyük bir adım değil mi bu adaylık? Böylesi bir yönetmeni ancak keşfedebildiler!
12 yılda çekilen Richard Linklater'ın
Çocukluk/Boyhood'un bizde vizyona girmemesi ve filmin direkt DVD'ye çıkması ama yedi dalda Oscar adayı olup ödülün favorilerinden biri olmasına ne demeli? Dağıtımcı öngörüsüzlüğü böyle bir şey olmalı galiba...
Akademi En İyi Yabancı Film kategorisinde
Kış Uykusu'nu es geçmişti. İlyas Salman ile Tamer Levent'in rol aldığı Gürcü filmi
Mısır Tarlası ilk dokuza girince biz de bu başarıyla avunmuştuk. Lakin ilk beşte bu film de yok. Yani yine Türksüz bir Oscar yaşayacağız!