Doğum iznini bitirip işe döneli iki ay oldu. Evi, bakıcıyı, süt sağmayı, işlerimi ancak düzene sokmaya başlamıştım. Hatta geçenlerde ilk kez arkadaşımla bir kahve içme imkânı bularak sosyalleşmiştim. Sürekli eve ve işe yetişme telaşı içinde olan hayatıma bir kahve molası veriyor olabilmek bile bana çok iyi gelmişti. Öyle ki; bebeğine iyi bakabilen, işine yetişebilen hatta sosyalleşebilen bir kadın olmaya göz kırptığım için kendimle gurur bile duymaya başlamıştım. Ta ki, önceki sabah yataktan kalkamayacak kadar hasta olana kadar...
Midemde şiddetli bir ağrı, kusma, düşük tansiyon şikâyetleriyle gittiğim doktordan sonra içinde bulunduğum asıl tablo ortaya çıkmıştı. Emziren bir anne olmama rağmen koşturmaktan atladığım öğünler, vücudumu güçsüz bırakmış, kansızlık seviyem sınırların çok altına düşmüştü. Durum o ki, her yere ve herkese yetişmeye çalışırken kendimi ihmal etmiş hatta kendimden çalmıştım. Üstelik bunun farkında bile değildim. Sanırım biz annelerin en büyük hatası bu oluyor. En çok kendimizden çalıyoruz. Her yere ve herkese yetişmek zorundaymışız gibi hissediyoruz. Mükemmel anne, mükemmel bir eş, mükemmel bir iş kadını olmaya çalışıyoruz. O mükemmellik kavramı için kendimizi çok yoruyoruz. Oysa bize ve çocuğumuza asıl lazım olan şey sağlıklı bir insan olmamız.
Bu hafta sağlıklı olmamın hayattaki en önemli şey olduğunu bir kez daha anladım. Sağlık varsa anneliğim, sağlık varsa işim, sağlık varsa ben varım. O yüzden kurduğum şu düzenimde bundan sonra kendimden kırpmadan yola devam edeceğim. Süper kadın olmak şöyle dursun biz kendimizi de düşünen kadınlar olalım.