CUMARTESİ SABAH - SONAT BAHAR Ekrana gerçekten yakışıyor. Enerjiyse enerji, ışıksa ışık. Parlıyor. Alışveriş yapmayı sevmiyor, spor yapmaktan neredeyse nefret ediyor ama seyahat deyince akan sular duruyor. Öyle ki bavulu hep kapının arkasında... Bavul dediğimize bakmayın, sırt çantasıyla yola düşenlerden o. Yeni evli, eşi de onun gibi seyahat etmeyi seviyor. Çocuk yapmak planları arasında, pek yakında... Bir ekranda canlandırdığı kadınlar var... Bir de gerçek hayatı. Burcu Biricik yeni bir projeyle atv ekranında olacak. 8. Gün pazartesi günü başlıyor. Biricik'e Buğra Gülsoy eşlik ediyor. Heyecanlı mı heyecanlı bir hikaye. Belli ki pazartesi akşamları atv'de olacağız... - Yeni dizinizin aksiyonu bol, ilginç bir hikayesi var... - Karakterim Bahar, zenginlik içinde büyümüş, mutlu bir evliliği olan genç bir kadın. Yazılım mühendisi olarak çalışan annesi öldürülünce, Bahar güvenli hayatından karanlık bir dünyaya savruluyor. Annesini öldürenler bu kez Bahar'ın peşine düşüyor. Her yeni iş, benim çizgilerimi de zorluyor. O duvarı kırmak ve kendini bu yolla keşfetmek çok güzel. - Bardağın dolu tarafını görenlerdensiniz yani... - Kesinlikle. Çok kafayı takmayan, rahat, hatta gamsız biriyim. - Bir önceki işiniz başroldü, çok konuşulan bir karakterdi. Bu yeni proje tedirginlik yaratıyor mu sizde? - Tabii ki. Her seferinde büyük bir stres yaşıyorum. Çünkü olmuş bir oyuncu değilim. Olan, yolda pişen, pişmeye devam eden biriyim. O yüzden her proje başında çok geriliyorum. - Başrolü paylaştığınız Buğra Gülsoy ile tanışıyor muydunuz? - Hayır. Ama çok sevdim onu. Hakkında hep iyi şeyler duyduğum biriydi. Sette kişisel ilişkilere önem veren biriyim. Rahat anlaşabileceğim, birbirimizi yormadan, kırmadan çalışabileceğim insanlar olsun istiyorum. Bir ortamda mutsuzsam ve gerginsem, ne çıkan işin muhteşemliği, ne paranın miktarı önemli oluyor. Sette mutlu olmak istiyorum. - İnsanlar sizi yolda gördüğünde nasıl tepki veriyor? - Tuhaf bir şekilde seyircinin evinin kızı oldum. Yolda insanlar beni ünlü diye çevirmiyor. Bir sarılma ve sevme isteğiyle yolumu kesiyorlar, 'Evimizin kızı oldun' diyorlar. Çok ilginç değil mi? Sarışın bir başrole alışık değiliz oysa. Sarışın hep kötü karakterdir, fettandır, sevilmez. Bunu kırabilmişim, o yüzden ne mutlu bana. PUL PAYET BENDEN UZAK - Sosyal medyadaki hesaplarınızda çok doğalsınız, belki o yüzdendir. Full makyaj değilsiniz, kötü çıksanız bile fotoğraf paylaşıyorsunuz, doğalsınız yani... Bunu sosyal medyayı kullanmastratejisi olarak mı uyguluyorsunuz? - Göz önündeyim ve ünlüyüm, olmam gereken bir hal ve tavır var. Ama sosyal medyam Burcu Biricik'in değil, Burcu'nun... Ben nasıl bir genç kızsam, o alanda öyle olmalı. Bana ait bir yer orası. Hiçbir şeyi planlı yapmıyorum, bunu planlamak için fazla üşengeç biriyim. Buna mesai harcamam. Sokakta gezerken de, sosyal medyamda da olduğum gibiyim. Son dönemde o kadar anlamsız bir pompalama var ki; herkes zayıf olmak zorunda, spor yapmak zorunda, muhteşem yüz hatlarına sahip olmalı. Kendimize yüklediğimiz çok fazla misyon var! Bunlar beni yoruyor. Başkaları için yaşamaya başladık. Yani başkalarının yorumları ve beğenileri üzerinden kendimize değer biçmeye başladık. Ne acı. Ben insanlara oyunculuğumu ve enerjimi yansıtmaya çalışıyorum. 'Muhteşem bir fiziğim var, çok güzel bir kızım' demiyorum. - Odadan içeri girdiğinizde güzel bir genç kızdınız... Bir anda saçınız, makyajınız yapıldı, iddialı bir elbise giydiniz ve başka bir kadın oldunuz. Bu değişim hoşunuza gidiyor mu? - Beşiktaş'ta, bol pantolonu ve kazağıyla gezen kız olarak çok iyi hissediyorum kendimi, ben o kızım zaten. Topuklu botları bile yeni yeni giymeye başladım. Ayağımdan postalları çıkarıp topuklu bota geçene kadar senelerce menajerimle kavga ettik. Hiçbir zaman ekrandaki o kadın olamayacağım. Çünkü bu içten gelen bir şey. Benim içimde yok, birileri beni o şekle sokuyor. Bu da işimin bir parçası. Ama kısa süreliğine o kadın olmak da enteresan. - Yani ekrandaki kıyafetlerin hiçbirinin benzeri sizin dolabınızda yok... - Yok. Pullu payetli şeyler benden uzak. - Kendinize korunaklı bir hayat kurmuşsunuz, saklanmayı seviyorsunuz anladığım kadarıyla... - Saklamıyorum ama esktra bir şey yapmıyorum. Çok yalan bir dünyada yaşamaya başladık. Hiç olmadığımız insanlarmış gibi kendimizi gösteriyoruz. Ve bu hal yaşama biçimi haline geldi. Kimseyi de bunu yapıyor diye suçlayamayız. Ama olmadığımız insanlar gibi davranıp, olmadığımız fotoğraflar çekip, olmadığımız hayatlar yaşadığımızı gösterme halindeyiz. BEBEĞİMİZ İÇİN PLAN YAPACAĞIZ - Aileyi tatlı bir bebekle genişletme planınız var mı? - Var (gözlerinin içi gülüyor). Son dizimden sonra, bir işim daha olsun istiyordum. Bu iş çıktı. Sonrasında bebeğimiz için plan yapacağız. - Onu da alırsınız sırtınıza gezersiniz artık... - Tabii. Zaten Emre'nin bana evlilik teklifi de öyleydi. Elinde bir fotoğraf vardı, babasının kucağında bir bebek, dağın tepesinde. 'Sakın ilerde çocukla buraları gezemeyiz' deme diye eklemişti. ACIYI BESLEMEYİ SEV - Bir anda evlendiniz, şaşırttınız sevenlerinizi... - Aşk ne zaman geliyor belli olmuyor. Ve bizimki çok güzel bir kanaldan geldi. İstanbullu değilim, Antalya Elmalı'dan geldim. Orası çok küçük bir yer. İnsan, İstanbul'un ilişki durumlarına, akışına hemen alışamıyor. İşe gidip geliyordum, birazcık göz önünde olmaya başlamıştım ama insanlarla ilişkimi bir süre oturtamadım. Sıcakkanlı bir insan olarak, dokunarak sevmeyi, sarılmayı öğrenmiş biriydim. Burada bunlar çok yanlış anlaşılan şeyler. Sonra eşim çıkageldi. Hayatımda güveneceğim birinin olması harikaydı. Hem aşk adına hem de İstanbul'da korunup kollanmak adına o bana çok iyi geldi. - Sizin ona âşık olmanızın gerekçeleri var, eşiniz niye size âşık oldu? - O, naif, küçük bir kız çocuğu aldığını, koruyup kollayabileceği bir kız olduğumu düşünüyordu. Bir anda karşısına başka bir kadın çıktı, çocukluğundan beri ayakları üstünde duran ve olgunlaşmış birini keşfetti. Rimelsiz, sarı kirpikli, o sapsarı küçük kız çocuğu halim ona cazip geldi. - Küçük yaşta sizi olgunlaştıran neydi? - Anne tarafımla büyüdüm. Annem, dedem, anneanem, dayım, abim... Bir babasızlık haliyle büyüdüm yani... Haliyle ailedeki herkes o boşluktan kendine bir misyon edindi. Abim olgunlaşıp benim için baba oldu. Ben onun için olgunlaşıp, anne oldum. Abimle ben annemi tamamladık. Herkes eksik giderdi yani. Dedemiz emekliydi. Abim de ben de genç yaştan itibaren çalışıp, aileye katkıda bulunduk. Ve tüm bunlar; çalışmak, para kazanmak, bir aileyi hep beraber geçindirmek insanı olgunlaştırıyor. O yüzden şimdiki ben oldum. - Küçük yaşınızda anne ve babanız ayrılmış. Ve babanızla boşanmadan itibaren hiç görüşmemişsiniz. Baba konusu sizin için hassas bir şey mi? - Değil. Acılı bir hikaye değil çünkü. Aksine böyle olmasından mutlu olduğum bir durum. Süreç öyle bir gelişti ki, o eksiklikten ve yaşanmışlıklardan bu kadın oluştu. Bu kadını da seviyorum. Böyle bir durumun acı kısmını alıp, oradan beslenirsen, başka bir insan olursun. Ben acıyı beslemeyi sevmem. Spordan çıkıp mutlu olduğum baki değ - Çok seyahat ediyorsunuz. Hatta bir yerde, 'Gezmek için çalışıyorum' demişsiniz... Böyle mi gerçekten? - Kesinlikle. Kendimi geliştirmek adına çok fazla şey yaptığımı söyleyemem. Son dönemde İngilizce dersi almaya başladım, işim gerektirdiği için spor yapıyorum. Kendimi geliştirecek alan olarak seyahati seçtim. Kendim için geziyorum, bu bir yatırım. Gezebildiğim kadar yer gezeyim istiyorum. Bu seyahatler bir göreve dönüştü, hatta eşimle birlikte skor sayıyoruz. Kim daha çok ülke gördü yarışı var aramızda. İyi ya da kötü bir yer yok bizim için, yeni yer olması gerekiyor. - Bu seyahatlerde konfor ön planda mıdır? - Kesinlikle hayır. Sırt çantamız ve biz... Bizim inanılmaz tatiller yaptığımızı sanıyorlar ama öyle bir şey yok. Sırt çantamızla, yerel halkın bindiği otobüslerde, tıngır tıngır kucağımızda tavukla altı saat yol gittiğimiz oluyor (gülüyor). - Alışveriş mi seyahat mi? - Kesinlikle seyahat. Ben de hiç alışveriş yok. (gülüyor.) Yılda bir giderim alışverişe... O aldıklarımı döndürüp döndürüp giyerim. Ama alışverişe para harcamam diye düşünülmesin, sadece çok sıkılıyorum. Bazı insanlar vardır, hiçbir şeyin indirimini, sezonunu kaçırmaz. Ben de o insanların aldıklarını gördüğümde bayılırım ama ben bunu takip etmeyi beceremiyorum. Yeni yeni bu sene bir iki çanta aldım (gülüyor). O anlamda kadınsal eksikliklerim var galiba. - Modayla olduğu gibi sporla da aranızda mesafe var galiba... - Herkes sporun seratonin salgıladığını söylüyor. Galiba bir tek benim vücudumda salgılamıyor (gülüyor). Spordan çıkıp mutlu olduğum baki değil. Genelde çok sinirli ayrılıyorum. Para veriyorum, zaman veriyorum ve bu kadar sinirlendiğim bir şey yok (gülüyor). Spor hocamı sürekli yiyorum, 'Yeter!' diye (gülüyor). Bir şekilde de yapmak zorundayım. Ekranda olunca görsel kaygılarımız da oluyor. Belki de doğru sporu bulamadım.