Kan Çiçekleri'nin Baran'ı Barış Baktaş, Sabah Günaydın TV'de birbirinden çarpıcı itiraflarda bulundu. "Baran sayesinde sabrı öğrendim" diyen Baktaş, partneri hakkında da, "Yağmur ile güzel bir enerjimiz var, kafa dengiyiz" ifadelerini kullandı. Karakteriyle ilgili bilinmeyenlerini anlatırken ise "Kendime çok yüklenirim" diyen oyuncu, sözlerine şöyle devam etti: Zaafım olmamalı! İşte Barış Baktaş'ın röportajına dair tüm detaylar…
-Nasılsın, neler yapıyorsun, biraz genel başlayalım…
Çok şükür, iş güç koşturmaca. Tempo. Değerli seyircilerimiz için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Sürprizler var.
-Diziden bahsedeceğiz, öncesinde biraz seni tanıyalım… Nasıl bir çocukluk geçirdin? Sorumluluk sahibi aklı başında bir çocuk muydun, evin şımarık eğlenceli oğlu muydun?
Şımarık değildim ama çok yaramazdım. Yaramazlıklarım çok var yani. Babamın gözünde farklı bir insana dönüşmek veya onun gözünden düşmek bu dünyada isteyeceğim en son şey. Ve bunu kaybetmemek için her şeyi yapabilirim. Onun istemediği hiçbir şeyi yapmıyorum.
ÇOK EMEK VERDİM
-Hayallerine giden yol dikenli miydi? Bugün bizim 'Baran' olarak izlediğimiz Barış, hangi yollardan geçti de buralara geldi?
Çok emek verdiğimi söyleyebilirim. Bir yerlere vardığımda fırsatı elde ettiğimde o güne hazır ve donanımlı bir şekilde gelmem gerektiğini düşündüğüm için hep çalıştım, emek verdim, kendimi geliştirdim. Hak ettiğimi düşünüyorum ama hak eden birçok insanın daha olduğunu düşünüyorum.
-Şöyle biraz sektöre giriş hikayeni ve oyunculuk serüvenini dinlesek…
Oyunculukla okurken tanıştım. Muhasebe ve denetim okuyordum.
-Neden muhasebe?
Babam istediği için. Mali müşavir olmamı istiyordu. Biraz garantici bir adam.
OYUNCULUKLA ŞANS ESERİ TANIŞTIM
-İlgin var mıydı?
İyi yaparım ama ilgim yok. Zaten küçük yaştan beri ticaretin içinde olan bir insanım. Başarılıydım, bölümümü de üçüncü olarak bitirdim. Zaten birinci sınıfın sonunda tanıştım oyunculukla şans eseri, tesadüfen.
-Nasıl oldu?
Bir kuzenim var, aynı zamanda avukatım. Bir iş ajansıyla çalışıyordum canım sıkılıyordu, ben boş durmayı seven biri değilim. Fuarlarda falan çalışıyordum. "Nasıl geçti?" falan diye sordu, çalıştın mı bir yerde diye. Evet, bir ajansla çalışıyordum derken birden "Ne ajansı oyunculuk ajansı mı?" dedi. Ajans kelimesinden çıktı ortaya. "Yok, ne alaka" dedim. "Niye yapmıyorsun?" dedi. Hiçbir ilgim yoktu aslında. "Niye yapmıyorsun?" falan dedi, "İstemiyorum, gerek yok" dedim. Gidip bir ajansa başvuruda bulunmuş benim adıma, benden habersiz. Aradılar, gitmedim. Tekrar aradılar, tekrar gitmedim. Sonra bir boşluğa düştüm, sınavlardan filan çıkmıştım. Arkadaşlar memleketlerine gitmişlerdi. Benim de biraz işlerim vardı, o süreçte boştum. "Yarın ne yapsam?" diye düşünürken telefon geldi, "Yarın ajansa gelir misiniz?" diye. Ben sırf günümü değerlendirmek için gittim. Gittim, döndüm, "Bugünü atlattık, yarın ne yapacağız?" dedim. Bir saat sonra tekrar aradılar "Yarın set var" diye. "Bakın sakalımı kesmem" dedim, "Yok, sivil polis rolünde oynayacaksın" dediler. "Tamam, olur" dedim. Gittim, sonra dedim ki, "Ne kadar güzel bir yermiş burası." İnsanlar ne yapıyor diye analiz ediyorum. Benim gibi ilk defa gelen birçok insan vardı. Herkes oflayıp poflarken ben çok mutluydum orada. Hatta telefonumu çıkarıp onlarla videolar çektim, koreografiler yaptım. Hani polis rolünde oynayacağız ya. Silah var, yelekler var, formalar var. Senaryo yazdım, fotoğraflar falan çektim. Gün çok güzel geçti. Kendi filmimi de yapmak istiyorum bir gün.
Neyse o şekilde bir, iki, üç, dört derken zaten sıkılan bir insanım, ajansla başka işler yapıyordum, "E bu işi yapayım" dedim. Ama şu an okul okuyorum, bitene kadar diye düşünüyordum ama vazgeçememeye başladım. Okulumu da aksatmamam lazım vs. Bir gün babamdan bir şey rica ettim. Bir iş kurmak istedim. Ciddi bir iş. Ticaret yapmaya o kadar alışkınım ki bir iş yapmam lazım, bir yer kurmam lazım. O da ben İstanbul'da kalmayayım diye, okul bitince döneyim diye "Ya sen oyunculuk falan yapmıyor musun, git oyunculuk yap" dedi. Ama nasıl bir şeyin içine attığının farkında değil. "Baba o işler öyle olmaz" dedim. Bu işin şu an ben amatör kısmındayım. Eğitim alman lazım, kendini geliştirmen lazım. Ve bu işin de eğitim anlamında bir sınırı yok. Yine aynı sebepten, bir iş kurmayayım diye "Git, ben vereceğim parasını" dedi. Ben ciddiye almadım tabii. Sonra bir gün bir yerde broşür gördüm. Çok da güzel bir eğitmen kadrosu vardı. "Bu insanlardan eğitim almak istiyorum" dedim. Gittim, oradan eğitim aldım. Sonra bütün ajanslardan kaydımı sildim ve kendimi geliştirmeye odakladım. At binmeyi öğrendim, kılıç kullanmayı öğrendim. Kamera önü aksiyon dövüş eğitimleri aldım. Dans etmeyi öğrendim vs. "Artık oldum" gibi bir şey yok zaten bu işte de, artık başlamaya hazırım dediğimde çalışmaya başladım. Bir de benim bir huyum var. Hiçbir şey imkansız değildir. Bence yapılır yani. Cesaretin yoksa kaybetmeye mahkumsun.
"HERHALDE ARTIK YAPAMAYACAĞIM" DEDİM
-Sonra "Kan Çiçekleri" dizisine mi dahil oldun?
Ben Kan Çiçekleri'ne dahil olmadan önce belki de bana hiç uymayan bir karar aldım. Karakterime uymayan bir karar: Umutsuzluk. "Artık herhalde yapamayacağım" dedim. Çok uzun süre iş yapamamıştım çünkü. Batman'a yerleşmiştim zaten, neredeyse 8 ay falan olmuştu. "Evet, artık herhalde buradayım" oluyor insan. Onun psikolojisine girince de bazı hayallerinden vazgeçiyorsun. Sonra benim tohum attığım kuru toprağa su döken Ayça Hanım ile tanıştım. Ayça bana bir mesaj attı, o mesaj sayesinde çok güzel insanlarla tanıştım. Çok güzel bir işe dahil oldum.
-Dahil oldun, ikinci sezonuyla devam eden bir projenin içindesin. Nasıl bir dönüşüm gördük, nasıl bir ortamınız var senden dinlesek…
Ortamımızı kamera arkası görüntülerinden herkes çok iyi biliyor, çok güzel bir ortamımız var. Normalde aile olmak zor bir şeydir. İnsanın kendi ailesiyle bile aile olması, o ilişkiyi samimi ve sıcak bir aile ortamında tutması zordur. Biz gerçekten o ortamdayız. Aile gibiyiz yani, biri gittiğinde üzülürüz ağlarız. Beni tanıyan herkes çok iyi bilir, içimden gelmeyen hiçbir şeyi yapmam. Dizide Baran'ın sevilmesi ya da benim Baran'ı güzel bir şeye taşımam da bu sayede oluyor. Çünkü içimden geçeni yapıyorum.
BARAN SAYESİNDE SABRI ÖĞRENDİM
-Barış olarak Baran karakterini seviyor musun?
Seviyorum. Çok da saygı duyuyorum. Güçlü bir insan. Ve çok sabırlı. Ben çok sabırlı bir insan değildim. Baran sayesinde ben sabrı öğrendim.
YAĞMUR İLE GÜZEL BİR ENERJİMİZ VAR, KAFA DENGİYİZ
-Partnerin Yağmur'la da çok yakıştırılıyorsun. Nasıl bir uyum yakaladınız sence?
İkili ilişki, samimiyet, insanların birbirini sevmesi ve onun da öyle bir insan olduğunu düşünüyorum. Anlaşamayacağım insan yok. Bende biraz inatçılık da var. Mesela Yasemin herkesle konuşmaz, benimle konuşur, ben onu kırarım. Bende öyle bir özellik var. Çünkü imkansız diye bir şey yok. Sen ters bir insansan bunun da psikolojide bir karşılığı var. Ben de sana senin dilinle yaklaşırım ve sen benimle konuşursun. Öyle bir şeye de çok gerek kalmadı zaten Yağmur ile. Güzel bir enerjimiz var, kafa dengiyiz. Eğlenceli, ben de eğlenceliyim. Anlaşmamak mümkün değil ki. E anlaşınca samimiyet oluyor, samimiyet olunca enerji oluyor. O enerji senin işine de yansıyor, kameraya da yansıyor, sohbetine muhabbetine yansıyor. Her şeyine yansıyor.
-Sahnenin olmadığı zamanlarda sette vaktini nasıl geçirirsin, neler yaparsın?
Dinlenirim. Bir sonraki sahnelere bakarım. Biraz yalnız kalmaya çalışırım. Çok boşluğumuz olmuyor zaten. Bu sezon zaten Baran-Dilan senaryoda çok yoğunlaştı. O boşluklarda da zor, duygusu yoğun sahneler varsa onlara odaklanmaya çalışıyorum.
-Peki, repo günlerini nasıl değerlendirirsin?
Bizde senaryolar 5 bölüm 5 bölüm geliyor. Baştan sonra bütün hikayeyi okuyorum. Öncelikle gidişatı takip etmek için. Hepsini kuruyorum kafamda. Onun dışında dinleniyorum, geziyorum, ailemle eşimle vakit geçiriyorum.
-Sosyal medyada inanılmaz bir kitlen var. Nasıl dönüşler alıyorsun?
Çok şükür. Oyuncu ekibimiz olsun, yapım ekibimiz olsun, senaryo ekibimiz olsun, herkes çok büyük bir özveri ile çalışıyor. Bizim yapım ekibimiz çalıştığımız insanların karakterlerine çok önem veriyorlar işe alırken. Ondan kaynaklı biraz, güzel insanlarla çalışıyoruz. Emek varsa başarı kaçınılmazdır.
-Hayatımıza çok hızlı girdin, bir anda ismini pek çok insan bilir oldu. Bu hızlı şöhretin seni korkuttuğu oldu mu?
Hiçbir zaman ben çok tanınıyorum şeyine girmedim, hiçbir zaman da bunun hesabını yapmadım. Ben, ben olarak yaşamaya devam ediyorum. Sadece her sürecin, her yaşantının bir normali vardır. Bu da bu hayatın normali. O yüzden normal karşılamak lazım. Bu benim için korkutucu bir şey değil, sadece sorumluluk isteyen bir şey. Korktuğum şey o sorumluluğu yerine getirememek olur.
-Peki, oyuncuların üzerine fazla mı sorumluluk yükleniyor sence? Daha kısıtlı bir hayat mı yaşıyorsunuz?
Bence öyle olmalı. Çünkü oyuncusun, insanlar seni sen olarak tanımıyor. Mesela beni Baran olarak tanıyor, Baran'ı çok sevdiği için Barış'ı merak ediyor. "Bu adam kimmiş?" diye. Ama sonuçta sen ona Baran'ı sunuyorsun. Baran'ın insanların üzerindeki etkisini bozmaman lazım. Onların bir hayali var, onun üzerine kurduğu bir düşünce var. İnsanlar bazı şeylere inanıyorlar ya da inanmak istiyorlar. Senin öyle bir insan olduğunu düşünüyorlar ya da öyle olmanı istiyorlar, inanmak istiyorlar. O inancı kırmamak lazım, bence o yüzden önemli yani.
SESİMİN GÜZEL OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM
-Müzikle de ilgileniyorsun. Sesinin güzel olduğunu ne zaman fark ettin?
Sesimin güzel olduğunu düşünmüyorum bu arada. Bir şey yapıyorsan, onu beğendiğin için yapıyorsundur. Beğeniyorsan da "Yok ben bu konuda başarısızım" diyemezsin. Fazla tevazu da kibirden gelir çünkü. Söz beste yapıyorum ben. Söz beste yaptığım için bunların bazılarını ben söylüyorum. Söylemek istiyorum ya da. Sesim güzel olduğundan değil o şarkıyı söylemek istediğim için. Onu arabada dinlemek istiyorum. Mesela oyunculukta var, hedefim var. Ama şarkı kısmında ben 'herkesin tanıdığı, şarkılarını ezbere bildiği, milyonlarca dinlenen, binlerce kişiye konser veren bir adam olacağım' diye bir hedefim yok.
-Daha keyfi yapıyorsun o halde…
Evet, hobi gibi ya. Söz beste yapıyorum sürekli. Dün bile yaptım yani. Ama onu nerede kullanacağım, ne yapacağım bilmiyorum yani.
-Peki, Baran'ı dizide izliyoruz tanıyoruz ama gerçek Barış'ı tanımıyoruz… Benzer yönleriniz var mıdır Baran ile? Sen nelere güler, nelere ağlarsın?
Normal şartlarda hiç ağlamayan bir insanım. Ağlayamayan bir insanım. Çok duygusalım ama ağlayamıyorum. Çünkü bende şöyle bir huy var; zaafım olmamalı.
ÇOCUKKEN ÇOK FAZLA ACI OLAY YAŞADIM
-Kendine çok mu yükleniyorsun, bana mı öyle geliyor?
Biraz yükleniyorum. Zaafım olmamalı. Çünkü hayatı hep sorumluluklarla geçirdim. Çocukluğum çok güzeldi, çok geniş bir ailem var. Çok güzel bir çocukluk yaşadım ama çok fazla acı olay da yaşadım.
YAŞADIĞIM TRAVMALAR BENİ SOĞUKKANLI HALE GETİRDİ
-Travmatik şeyler miydi?
Tabii ki. Ama bu şeyler beni soğukkanlı hale getirdi. 10 yaşındaydım, amcam 29 yaşındaydı. Gözümün önünde vefat etti. Eli yakamda. O benim idolümdü, onun gibi yürürdüm mesela. O deri ceket giyerdi, ben de deri ceket giyerdim. Onun yaptığı, benim yapmadığım tek bir şey var. Motosiklete biniyordu. Bir kere de olsa motosikletim olacak ve bineceğim. Çok gezmem dolaşmam belki ama onu da yapmak istiyorum. Onu da bir kere yaşamak lazım. Ama en çok Baran beni sakinleştirdi. Çok sabırlı bir insan.
KİMSEYE SÖYLEMEMİŞTİM, ANLATMAMIŞTIM…
-Bu karakter sana şanslı gelmiş. Hem kariyerin anlamında, hem karakterin anlamında…
Evet. Ben Baran'ı hayal etmiştim zaten. İsmi de Baran'dı. Ben bir proje düşünüyordum. Böyle bir proje, kan davası. Kan davasını bitirmek için kızla evleniyor gibi bir hikaye değil ama. Yine aşiret yöneten bir ağa, illaki aşk olurdu gerçekleşseydi o proje. Aynı zamanda herkesin bilmediği bir özelliği vardı. İnsanlara yardım ediyor, kurtarıyor süper kahraman gibi. Onun adı Baran'dı işte. Ağaydı ve Baran'dı yani. Ve bundan kimseye bahsetmemiştim. "Ya benim böyle bir projem var kafamda, bir gün gerçek olur mu?" diye kimseye söylememiştim, anlatmamıştım.
HERKES MARKETTE KASADA DURUYORUM ZANNEDERKEN FRAGMAN PAYLAŞTIM, ŞOK OLDULAR
-Zaten söyleseydin olmazdı biliyor musun? Genelde öyle oluyor…
Evet. Ve bu proje geldiğinde senin şu an söylediğini söyledim içimden. Dedim ki, "Kimseye söyleme." Ben o süreçte 2 ay kadar filan sosyal medyada hiçbir şey paylaşmadım. İlk paylaştığım şey dizinin fragmanı oldu. İnsanlar niye yok olduğumu anladılar. Herkes memlekette markette kasada duruyorum zannederken fragman paylaşınca şok oldular.
-Sosyal medyayı aktif kullanır mısın?
Aktif kullanmaya çalışırım. Videolar izlerim; Instagram, Youtube. YouTube'da daha çok bilgilendirici videolar var. Bir şeyler öğrenmek, tarih izlemek, röportaj izlemek ya da mesela dün baktım, "Saat kordonu nasıl kısaltılır?" gibi.
-Kısa Sorular'a geçeceğim, geçmeden önce son sorum olsun: Bundan sonrası için hedeflerin, hayallerin neler?
Hedeflediğim şeyler var. Bu kesinlikle "Türkiye'nin en ünlü oyuncusu olmak, en çok konuşulan oyuncusu olmak" gibi bir şey değil. Hedeflediğim şeyler şunlar: Her projede güzel karakterler oynayıp, o karakterlerin hakkını verip, o duyguları yaşamak istiyorum. Bir sürü duyguyu yaşamak istiyorum. Bu insani anlamda beni çok geliştiriyor, empati duygumu arttırıyor ve kendim Barış olarak yaşayamadığım her şeyi özgürce yaşayabiliyorum orada.
SAÇLARIMDAKİ BEYAZLAR STRESTEN, YAŞAMAMAKTAN
-Evet, ortası sınırsız bir alan baktığımız zaman…
Evet. Mesela ben ağlamayan bir insanım ya, ama her insan ağlamalı ya da ağlar. Kendini tutarsın, bak saçın beyazlar böyle. Hatta öyle bir soru gördüm Twitter'da, "Saçların neden beyaz bu yaşta?" diye. Stres, yaşamamak, bastırmak. Sahne mis gibi, ağla gitsin işte.
-Bastırdığın çok duygun var mı?
Bastırmak değil de sorumluluktan dolayı her şeye kendimi hazırlıyorum. Ben çocukken; kara tahtaya tırnağını vurduğunda bir ses çıkar ya, ben onu duyduğumda epilepsi krizi geçirecek hale geliyordum. O yaşta bile gidip tahtaya onu yapıyordum, yenmeye çalışıyordum. Neden? Çünkü zaafım olmamalı, biri onu kullanabilir.
-Çok erken yaşta büyümüşsün…
Hayat. Nasip. Ama hiçbir şeyin modumu, enerjimi düşürmesine, eğlenmek istiyorsam hevesimi kırmasına izin vermiyorum. Ama şöyle bir şey de var, sonuna kadar mücadele ederim ben. İnsanız, seni kırabilirim, ama seni kazanmak için her şeyi yaparım. Belki ağzımdan özür kelimesi duymazsın kolay kolay ama o da gururdan falan değil. Bunu söylemek yerine yapmayı tercih eden bir insanım. "Tamam, özür dilerim" değil de, öyle şeyler yaparım ki bir kere daha kalbimi kır dersin de özür dileyeyim istersin (gülüyor).
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Hiç öyle bir şeyim yok. Hayatta her şeye hazırım ben. Mesela şu an telefonumu kaybetsem ya da telefonum olmasa, "Senin bundan sonra telefonun yok" deseler "Siz bilirsiniz" derim. Zaafım yok.
-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?
Sakalımı yoluyorum son zamanlarda. Eskiden de yapıyordum bir dönem ama bir aylık bir süreçti. Şimdi bu aralar yine yapmaya başladım. Ben de rahatsız oluyorum.
-"Asla tahammül edemem" dediğiniz o şey?
Benim tahammül edemediğim şey üslup. Bana bir şeyi üslubunla çok güzel yaptırabilirsin. Aynı şeyi üslupsuz bir şekilde isteyip zaten yapacağım şeyi yapmam yani. Öyle bir inatçılığım da var o konuda.
-Ağzınıza asla sürmediğiniz, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğiniz bir yiyecek var mı?
Her şeyi yerim ya.
KISKANÇ BİRİYİM
-Kıskanç biri misiniz?
Kıskanç bir insanım. Ama ortada güven varsa bunu yaşantıma aktarmam.
-Cimri biri misiniz?
Bu bana en uzak şey. Ben parayı yiyorum gerçekten. Bütün param yemeğe gidiyor. Çünkü kıyafet kolay kolay almam. Aksesuar düşkünlüğüm de yoktur. Paraya ya da mala kıymet veren bir insan değilim. Malına sahip çıkan biriyim ama, çünkü o bir emeğin karşılığı.