Ünlü oyuncu Faruk Aran, Sabah Günaydın TV'de 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'in konuğu oldu. İlk senaryo geldiğinde heyecanlandığını dile getiren Aran, "Bir sorumluluk aslında yaşayan birini canlandırıyor olmak. O yüzden çok heyecanlandım" dedi. Kuruluş Osman'ın başrolü Burak Özçivit hakkında övgü dolu sözlerde bulunan oyuncu, "Bayılıyorum Burak ağabeye. Müthiş bir adam bence. Bir senaryo geliyor ve yarısını o konuşuyor. İzliyorum böyle, insan hiç mi takılmaz, tökezlemez? Deneyimli, tecrübeli, okul gibi bir şey benim için." İfadelerini kullandı. Kendisiyle ilgili bilinmeyenleri de anlatan Faruk Aran, itiraflarıyla dikkatleri üzerine çekti. İşte tüm detaylar…
-Hakkında internette pek bir bilgi yok. Bana biraz kendini anlatır mısın?
23 Mart 1995 İzmir doğumluyum, Karşıyakalıyım. 6 senedir İstanbul'dayim. Konservatuvar okudum burada tiyatro bölümü. Şimdi oyunculuk yapmaya devam ediyorum.
OYUNCULUK TUTKUSUYLA YANAN BİR ÇOCUK DEĞİLDİM
-Oyunculuk aşkın çocukluktan gelen bir heves miydi?
Hayır, değildi. Ben öyle 'oyuncu olmalıyım' tutkusuyla yanan bir çocuk değildim. Ben oyunculuğu çok sonradan görüp tanıdım aslında. Kötü bir öğrenciydim ben hayatım boyunca. Notlarım çok iyi değildi. Bunun getirisi olarak üniversite sınavında da çok bir başarı elde edemedim. Sabah 8 akşam 5 bir işte çalışmak da benim için çok sıkıcı bir durum çünkü ben hayatım boyunca garsonluk baristalık falan yaptım. Hep böyle bir canlı geçti yani. Resim çiziyorum ben biraz resmim de iyidir. Güzel Sanatlarda resim bölümü mü okusam falan derken bir tiyatro kursuna başladım. Hem canım sıkılmaz hem sosyalleşirim diye. Çok sevdim. Bunun için bir senelik bir eğitim sürecinden geçtim. Eğitim almaya başladığımda oyunculuğun o'sunu bilmiyordum. Gideyim tiyatronun kapısından bir gireyim bakayım nasıl bir şeymiş dedim. Gittim tiyatroyu izledim, inanılmaz keyif aldım. "Tamam, yapmak istediğim iş bu" dedim.
-Oyunculuk hevesin çocukluktan gelmiyorsa küçükken olmak istediğin başka bir meslek grubu vardır kesin diye düşünüyorum…
Ben doktor olmak istiyordum çok. Çünkü ailemde çok hasta vardı. Ben de "doktor olacağım, hepinizi iyileştireceğim" kafasındaydım ama tabii ki olamadım.
-Çok geçmiş olsun. Sancılı devam eden bir süreç var mı şu anda?
Ya hep vardı, hayatımız boyunca vardı. Babam hastaydı. Öyle olunca annem ona bakıyor, sonra annem hasta oluyor falan. Ben bir de geç doğan bir çocuğum annem beni 40 yaşında doğurdu. Tekne kazıntısıyım yani.
-Abla veya ağabey var mı?
O biraz karışık bende. Benim annemle babamın ikinci evliliğinden ben tek çocuğum. Annemin var ilk kocasından dört çocuğu, babamın var ilk karısından dört çocuğu. En son ben varım ama dokuz kardeşiz yani.
-Kalabalık bir aile, kulağıma eğlenceli geldi… Peki, sektöre girişin nasıl oldu?
Ben zannettim ki konservatuvara girince bir şekilde tiyatrocu olurum oradan yürürüm diye düşünüyordum ama hiç öyle olmadı. Gerçekleri görüyorsun yani. İkinci sınıf falandı, "Artık bir şey yapmam gerekiyor" dedim. Çünkü çok fazla oyuncu var ve tiyatrodan para kazanmak zor. Ufak ufak audition'lar vermeye başladım. Beş dakika, on dakika, bir bölüm, iki bölüm, oynaya oynaya şu an karşınızda oturuyorum.
-Destan, Al Sancak, şimdilerde Kuruluş Osman… Dönem ve aksiyon işleri senin tercihin mi oldu, yoksa öyle mi denk geldi?
İkisi de aslında. Ya ben seviyorum bu aksiyon işlerini biraz. Bir de bu tarz işler oyuncunun kendini geliştirmesi için muazzam işler. Şimdi benim oynadığım Alaeddin karakteri çok yönlü bir karakter. Bir oyuncunun böyle bir karakteri canlandırması müthiş bir şey bence.
-Peki, hep dönem ve aksiyon işinde rol almak seni korkutuyor mu üzerime yapışır diye? Romantik komedi, dram vb. bir şey yapsam diyor musun?
İstiyorum elbette çok istiyorum. İlerleyen süreç ne gösterir bilmiyorum. Şu an Alaeddin ile devam ediyoruz.
-"Kuruluş Osman" projesinden teklif geldiğinde ne hissetin, o gösterişli platonun kapısından ilk girdiğinde neler düşündün?
İlk senaryo geldiğinde inanılmaz heyecanlandım. Çünkü önemli bir karaktere hayat verecektim. Kurgusal biri değil, yaşamış, herkes tarafından sevilen, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda çok etkin olmuş… Bir sorumluluk aslında yaşayan birini canlandırıyor olmak. O yüzden çok heyecanlandım. Yanlış bir şey yapmamalıyım korkusuyla çok çalıştım. Alaeddin nasıl bakar, nasıl yürür, genel bir karakter analizi var bunun üzerine "Ben Alaeddin olsam nasıl davranırdım?" diye ekleyince aynen böyle bir karaktere yakınlaşmış oldum.
SAMİMİYETSİZLİĞE HİÇ KATLANAMIYORUM
-Faruk ile benzer yönleri var mıdır Alaeddin'in?
Bence samimiyetimiz benziyor. Çünkü ben samimiyetsizliğe hiç katlanamıyorum. Birinin suratında samimiyetsizliği görünce hemen böyle itiliyorum falan. Alaeddin öyle bir adam değil, o herkese karşı çok samimi, çok sıcakkanlı, çok merhametli. Bence o yönümüz benziyor.
O SAHNE ÇOK DUYGUSALDI, ÇOK GARİP HİSSETTİM
-Pek çok aksiyon sahnesi çekiliyor. Var mı unutamadığın, bize anlatabileceğin bir set anısı?
Destan'la bir atla ok atma sahnem vardı. Uzun kıvrak bir yoldan geliyoruz dörtnala ve her yerde kameralar var. Benim en son kamerada atta ayağa kalkıp geri dönüp ok atmam gerekiyor. Birkaç kere denedik olmadı. Ama inat ettim yapacağım yani, hırslandım. En son kalktım, eyerden çıkıp boynuna sarıldım atın. Durduramıyorum atı. At ormana doğru giderken attım kendimi. Kumlu bir yer vardı, attım ve göğsümün üstüne düştüm. Herkesin aklı çıkmıştı. O gün bir bembeyaz oldum yani.
Kuruluş Osman'da da zor değil ama böyle çok garip hissettiğim annemle bir mezar sahnemiz var böyle ilk bölümde. Mezar var, içinde biri var böyle, ben sürüne sürüne geliyorum, yağmur yağıyor böyle. İnanılmaz kaotik bir ortamdı. Çok duygusal bir şeydi. O gün çok garip hissetmiştim. Ama onun dışında çok zorlandığım bir şey olmuyor çünkü ben Destan'dan da ata kılıca hakimim.
BURAK ÖZÇİVİT OKUL GİBİ BİR ADAM
-Biraz da set ortamından bahsedelim… Rol arkadaşlarınla aranız nasıl? Burak Özçivit ile, Özge Törer ile mesela…
Bayılıyorum Burak ağabeye. Müthiş bir adam bence. Bir senaryo geliyor ve yarısını o konuşuyor. İzliyorum böyle, insan hiç mi takılmaz, tökezlemez? Nasıl bu kadar her sahnede şov yapabilirsin yani. Benim gibi ilerlemek isteyen oyuncular için idol gibi bir şey. Bütün gün onu izliyorum sette. Deneyimli, tecrübeli, okul gibi bir şey benim için Burak Özçivit. Ve inanılmaz komik bir adam. Çok eğlendiriyor herkesi. Setin moralini motivasyonunu çok yüksek tutuyor. Benim de bu işe başladığımda en büyük korkum; sonuç olarak bir star ve baba-oğul oynayacağız. Tanımıyorum, nasıl bir adam acaba? Çünkü çok sahnemiz olacak yan yana. Biraz ondan korkuyordum, çekiniyordum açıkçası. O kadar iyi niyetli ve sıcakkanlı davrandı ki… İlk bölümden itibaren uçtu gitti yani o korkum.
DİZİYE BAŞLADIĞIMDA EN ŞAŞIRDIĞIM ŞEY…
-Sosyal medyada da geniş bir hayran kitlen var… Dünya çapında izlenen bir iş olduğunu da göz önünde bulundurursak, nasıl geri dönüşler alıyorsun?
Diziye başladığımda en şaşırdığım şeylerden biri bu oldu. Çünkü adını sanını duymadığım ülkelerden şehirlerden mesajlar aldım. "Böyle bir dil mi varmış?" diyorum. Hiç görmediğim dillerde mesajlar alıyorum ve çok mutlu oluyorum. İnanılmaz bir kitleye sahip gerçekten dizi.
-Özel hayatında nasıl birisindir? Mesela duygularını yansıtmak zor mudur senin için? Yoksa duygusallık değil de mantığınla mı öne çıkan bir yapın var?
Ya aslında mantığımla hareket etmeyi çok isterdim ama öyle olmuyor yani bir yerde devre dışı kalıyor mantık. Duygularımla hareket ediyorum aslında.
DUYGULARIM MANTIĞIMI YENİYOR
-Konusuna göre de değişiyor…
Değişiyor tabii ki ama bir şekilde duygular mantığı yeniyor diye düşünüyorum. Engel olamadığın şeyler oluyor yani. Ya bir de ben böyle çok doruklarda yaşıyorum bir şeyleri. Üzüldüğümde inanılmaz üzülüyorum, sevindim inanılmaz seviniyorum falan böyle. Çok dalgalıyım yani, o yüzden mantığımla çok hareket edemiyorum.
-Peki, biraz aşkı tanımlasan bana?
Özel bir duygu. Öyle sürekli yaşayabileceğin bir şey değil. İnsan aşık olduğunda değerini bilmeli. Tabii bir çıkar ilişkisi güdülmüyorsa.
-Tam olarak neyi kastettin?
Ne bileyim karşı tarafından senden bir beklentisi vardır.
-Ama o zaten aşka dahil olmaz…
Ama sen onu görmezsin hissetmezsin falan aşık olmuşsundur ama bir tarafın niyeti farklıdır.
-Orada bir hikaye var gibi geldi bana…
Yok, gerçekten yok. Sadece düşünüyorum. İki taraf da saf temiz duygularla geliyorsa zaten mükemmel bir ilişki yaşanıyor.
AŞK ZAMAN İÇİNDE AZALIR
-Aşkı sence ilişki boyunca diri tutabilir misin, yoksa bir süre sonra sadece sevgiye dönüşmeye mahkum mudur?
Ben her şeyin bir süresi olduğunu düşünüyorum hayatta. Aynı motivasyonla aynı duygularla bundan yıllar sonra aynı seviyede gideceğini düşünmüyorum. İster istemez azalır, bir süre sonra alışkanlığa döner. Bir şeyler olur yani ama kesinlikle azaldığını düşünüyorum zaman içinde.
-Bir ilişkiyi ayakta tutan en önemli bağ nedir sence?
Güven tabii ki. Şu anda nerede, ne yapıyor, nasıl diye kafanda soru işaretleriyle bir ilişki yaşanmaz.
-Hayat verdiğin karakter mücadeleci bir karakter ya merak ediyorum… Zorluklarla mücadele etmek konusunda sen nasılsındır? Kendini cesur bir insan olarak tanımlar mısın?
Tanımlarım. Çünkü bu günlere kolay gelmedim. Hep bir mücadele vardı, hep cesur olmak zorunda kaldım. O yüzden hayatta da mücadeleci bir insanımdır yani.
-Kariyer basamaklarını çıkarken mi yoksa ailesel bir sıkıntıdan dolayı mı öyle söyledin?
Her şey. Kariyer de öyle. Aslında tırmalaya tırmalaya geldiğim bir nokta şu an burası. O yüzden hayatta da mücadeleciyimdir ailede de mücadeleciyimdir. Hep öyle büyüdüm, mücadele ederek büyüdüm. O yüzden öyle tanımlayabilirim kendimi.
ŞANSIMI KENDİM YARATTIM
-O zaman şanslıydım da buralara geldim gibi bir hikayen yok…
Çok şanslı olduğumu düşünmüyorum. Şansımı kendimin yarattığını düşünüyorum. Çünkü şanslı olsaydım bu geçen sürede depresyon yaşamazdım.
-Bir gelecek kaygısı da vardı herhalde…
Tabii ki, inanılmaz vardı. Çünkü her dakika çalışamıyorsun, iş bulamıyorsun, para kazanman gerekiyor. Oyunculuk öyle, bekliyorsun sürekli ve ne kadar çok beklersen o kadar olmayacakmış gibi geliyor. Bir oyuncu için o boşluk inanılmaz kötü bir durum.
HAYATIMIN 'EN' DÖNEMİNİ YAŞIYORUM
-Şu an mutlu musun?
İnanılmaz keyifliyim. Hayatımın 'en' dönemini yaşıyorum diyebilirim sana.
-Peki Kısa Sorular'a geçmeden son sorum olsun; yaşın daha çok genç, var mı bundan sonrası için hayallerin, hedeflerin?
İlerde bir yerde adım geçtiğinde, "Evet, Faruk çok iyi oyuncudur" desinler, bu benim için kafi.
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Sevgi ve samimiyet diyebilirim buna. Samimiyetsiz ve sevgisiz bir hayatta yaşamak çok zor olurdu. Robot gibi bir şey olurduk. İnsanları sevmek, onlara samimi davranmak, samimi olmak çok hoşuma gidiyor.
-Karşından da almadan verir misin o samimiyeti?
Veririm. Ben yüzde yüzümü veririm baktım karşılığını almıyorum onun puanı bende azalır gibi bir durum var. Herkes herkese böyle davranmak zorunda değil ama sen veriyorsan karşıdan da bekliyorsun ister istemez.
-O puanı düşen insanı hayatından çıkarman zor mudur?
Çok yakınım bir insansa zor olabilir ama benimle çok kuvvetli bir bağı yoksa evet. Atıyorum bir insana selam veririm almaz, ikinci kez selam veririm almaz, üçüncüyü ben artık vermem.
-Çevrenizden kendiniz hakkında en sık duyduğunuz şikâyet nedir?
Ben çok hızlı parlıyorum. Bir anda yıkıp, kırıp döküyorum. Ama o kadar kısa sürüyor ki sonra çok pişman oluyorum. Ama o an ona engel olamıyorum. Bence en yakınlarım bundan şikayetçidir.
-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?
Son bir senedir şöyle bir takıntım var; evde çıkıyorum sabah sete gideceğim. Taksim metrosuna yürürken hep aynı yerden karşıya geçiyorum. Sanki oradan karşıya geçmesem o günüm kötü geçecekmiş gibi geliyor.
-"Asla tahammül edemem" dediğiniz o şey?
Saygısızlık tabii.
-Tahammül eşiğin düşük müdür?
Çok düşük değildir aslında ama yine de belli ederim. Anlar karşımdaki. Zaten ben bir şey hissettiğimde yüzüme gelir. Karşı taraf anlar, ben onu çok saklayamıyorum.
-Ağzınıza asla sürmediğiniz, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğiniz bir yiyecek var mı?
Ben kokan şeyleri yiyemiyorum pek. Pırasa, enginar gibi şeylerde hiç yokum. Ama "Şunu yemem" diyebileceğim bir şey yok. Her şeyi yerim ama tercih etmem.
-Kıskanç biri misiniz?
Hiç değilim. 10 üzerinden 3 diyebilirim. Göze parmak bir durum olmadığı sürece.
-Cimri biri misiniz?
Hiç değilim. Hatta vermeyi çok severim. Hatta hayatın paylaştıkça güzelleştiğine inanıyorum.
-En çok neye para harcarsınız?
Yemeğe çok para harcıyorum.