CNN Türk'teki Gece Görüşü programının sunucusu Hande Fırat, canlı yayında rahatsızlandı. Beti benzi atmış, titreyen bir halde "Biraz ara vermek zorundayız" diyerek yerinden doğruldu. Reji yayını kesmeye hazırlanırken Fırat'ın, program konuklarının desteğiyle kulise götürüldüğü görüldü. Daha sonra Fırat'ın hastaneye kaldırıldığı ve tetkiklerinin yapıldığı açıklandı. Son olarak Sağlık Bakanı Fahrettin Koca sosyal medyadan Hande Fırat'ın sağlık durumunun iyi olduğu bilgisini verdi.
Vay efendim Hande Fırat kimmiş de, Sağlık Bakanı bizzat açıklama yapıyormuş. Yok efendim, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ikinci kez göreve aday olacağı tartışması sırasında Hande Fırat acil bir telefon almış da programı apar topar bitirmek için böyle bir rol yapmış. Yok efendim Prof. Dr. Ersan Şen bilgisiyle yandaş takımını(!) ezip geçecekken program acilen bitirilmek zorunda kalınmış falan filan... Sosyal medyada konuyla ilgili rezil yorumları okudukça içim kalktı, gözlerim kanadı. Yahu bir bakan, kişisel dostluğu olan, ülkenin önemli bir gazetecisinin -ki 15 Temmuz'da yaptığı canlı telefon bağlantısıyla darbenin seyrinin değişmesinde önemli rolü olmuştur- sağlık durumuyla ilgili açıklama yapmaktan niye imtina etsin? Siz bir doktor olsanız, bir tanıdığınız acilen hastanenize yatsa, 'Aman dedikodu olmasın' diye servisine uğramamazlık eder misiniz? Peki bir sunucunun önemli sağlık nedenleri yüzünden canlı yayında bayılma hakkı ve özgürlüğü yok mudur?
Ey öküz altı buzağı arayıcıları... Ey insanlıktan nasipsizler... Ey herkesi kendi gibi komplocu ve trol belleyenler... Hiçbir şeye inancınızın olmadığı belli. Hiç olmazsa ölüme ve hastalığa saygınız olsun...
İki köpek, iki hikaye
Geçen hafta iki köpek hikayesi beni derinden etkiledi. Havan topu saldırısı sonucu iki şehit verdiğimiz Tekçe Sınır Karakolu'nda görevli özel eğitimli köpek, askerlerimizin hastaneye götürüldüğü ambulansı şehre kadar takip etmiş. Sonra da şehitlerin ardından hastane kapısında saatlerce gözyaşı dökmüş.
Diğer köpek ise Arnavutluk'taki depremde enkaz altında sıkışan yaralı sahibinin elini minik patileriyle saatlerce okşayıp ekipler onu kurtarana kadar başında nöbet tutmuş.
Diyeceğim o ki; PKK'lı kalleşlere 'Köpek' demeden ya da dükkanınızın kapısının önüne kıvrılan sokak köpeğini "Hoşt" diye kovalamadan önce 'iki kere' düşünün...
Ah o kaplar olmasaydı...
MasterChef yarışması, geçen hafta hayırlı bir işe imza attı. Yarışmacılar, iki takım halinde 100 kişilik gruba yetecek bir tabldot menüsü hazırladılar. Sonunda bunun bir ödül yarışması değil, hayır işi olduğunu öğrenince de çok sevindiler. Yaptıkları yemekleri alıp, Beşiktaş Belediyesi'nin muhtaçlara yemek dağıtma organizasyonu Altın Eller'e teslim ettiler.
Buraya kadar her şey çok güzeldi de; keşke o yemekleri, kanserojen olduğu bilinen ve içine sıcak yemek ve içecek konulması sakıncalı olan strafor kaplarla dağıtmasalardı. Eee, hep şefler eleştirecek değil ya...
Bu arada Somer Şef'in yarışma ödevi olarak hazırlattığı uskumru dolmasına bakıp yutkunmaktan gırtlak kanseri olacaktım vallahi. Şeytan dedi, o saatte çık, nöbetçi balıkçı ara... Alacağın olsun şefim...
Gaf kürsüsü
Kim Milyoner Olmak İster? yarışmacısı avukat Buket Ebru Söylemez, doğarken kendi rızasını almadıkları ve gerekli sevgiyi göstermedikleri gerekçesiyle öz ebeveynlerine dava açacağını söyleyince hem sunucu Kenan İmirzalıoğlu, hem de seyircilerden büyük tepki aldı.
Zap'tiye
Araçta ve kapalı yerde sigara içme cezası 153 lira... Egzoz emisyonu muayenesi yaptırmamanın cezası 1546 lira... Termik santrallerin bacasına filtre taktırmamanın cezası 447 lira... Aklın başını duman almış, yürüyelim arkadaşlar...
Ne demiş?
Atv muhabiri, kokoreç yiyen çiftten erkek olana sordu: "Kokoreç mi, eşinizin yemekleri mi?" Koca, karısının "Kızmayacağım" demesi üzerine "Kokoreç" cevabını verdi. Bu kez kadın sordu: "Annenin yemekleri mi benim yemeklerim mi?" Kocanın kaçış manevrası müthişti: "Kokoreç!"
