Türkiye'nin en iyi haber sitesi
İLKER GEZİCİ

Aşk uğruna hayatlarından vazgeçen Leyla ile Mecnun tiyatro sahnesinde

Leyla ile Mecnun... Birbirine kavuşamayan ve aşkları uğruna ölen iki gencin öyküsü günümüze kadar geldi...
Sanıldığı gibi masal kahramanı ya da efsane değil, gerçekte yaşamış olan Leyla ile Mecnun, yeni aşklara, filmlere, şarkılara, oyunlara ilham oldu. Ankara Devlet Tiyatrosu da bu sezon bu ölümsüz aşkı sahneye koydu.
Devlet Tiyatrosu bünyesinde ilk kez sahnelenmesi bakımından önem taşıyan eseri, İstanbul turnesinde izleme imkanım oldu. Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Mustafa Kurt'un yönetmenliğinde 22 Ekim'de Ankara'da Küçük Sahne'de perde açan oyun, geçen salıdan itibaren de İstanbul'daydı.
Fuzuli'nin eserinden ünlü edebiyatçı Prof. Dr. İskender Pala tarafından uyarlanan oyun; sade dans düzeni, dekoru, ilgi çekici ışık tasarımı ve dönemi yansıtan kostümleriyle İstanbullu tiyatroseverlerin de beğenisini kazandı.

Prof. Dr. İskender Pala'nın deyimiyle medeniyet birikiminin temel taşlarından biri olan bu hikaye, dilden dile anlatılarak bugünlere kadar gelmiş. Bu hikayenin bir benzeri de 11'inci yüzyılda Roma'da yaşanmış. Birbirini seven iki gencin hikayesi de günümüze kadar gelmiş. Onların adı da Romeo ve Juliet. Pala, Leyla ile Mecnun hikayesine de Romeo ve Juliet kadar önem verilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Hatta verdiği bir röportajda "Leyla ile Mecnun' denildiğinde akla Orhan Gencebay'ın filmi geliyor" diyerek sitemkar bir yorum yapmıştı.
Gerçekten Romeo ve Juliet'in filmini, tiyatrosunu veya operasını izledik, izlemeye devam ediyoruz. Aynı şekilde Leyla ile Mecnun'u konu alan operalar, sinema filmleri yapılsa fena mı olur? Ancak bunu uzun ağdalı cümleler ve dönem kıyafetleriyle değil, daha sade bir şekilde ele alarak günümüz gençliğinin anlayabileceği ifadelerle hayata geçirmek çok daha etkili olacaktır. Nitekim bu oyunda da şiirsel bir anlatım, Arapça/Farsça kelimeler ve tasavvufi müzikler yerine biraz daha tempolu, daha yalın bir anlatım olsa, daha farklı bir seyirci profili yakalanabilirdi.

Kabe'deki yakarış sahnesi çok etkileyici
9'uncu yüzyılda Kays isimli gencin, ailesinin Leyla ile evlenmesine razı gelmemesi yüzünden çöllere düşüp Mecnun olması, Leyla'nın ailesinin Mecnun'un aklını yitirdiğini düşündükleri için kızlarını ona vermemesi seyirciyi etkiledi. Özellikle Kabe'deki yakarış sahnesi çok başarılıydı. Anlatı tarzında ilerleyen oyunun hikayesi bilindik ama yorumu farklı. Can Atilla'nın müzikleriyle, dans ve koroyla birlikte şiirsel bir anlatım tercih edilmiş. Büyük aşkın şarkılarla desteklenerek anlatıldığı oyunda, 'Leyla' şarkısını Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü tenor Murat Karahan'ın seslendirmesi, kurumlar arasındaki iş birliğinin güzel bir örneği. 'Leyla Ağıtı'nı Zeynep Halvaşi'nin söylediği oyunda Leyla'yı Damla Ece Hacat, Mecnun'u ise Muzaffer Saygı canlandırıyor. İki oyuncu da aşıkların hezeyanlarını, çaresizliğini seyirciye çok güzel yansıtıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA