Küresel piyasalar geçen haftayı genelde olumlu bir havada geçirdi. Avrupa Birliği Liderler Zirvesi'nin ardından pompalanan iyimserlik, küresel ekonominin her geçen gün biraz daha durgunluğa doğru ilerlemesine karşın dağılmadı. Perşembe günü Avrupa Merkez Bankası faizini sıfıra biraz daha yaklaştırırken Çin Merkez Bankası ise faizini bir ay arayla ikinci kez düşürdü. Cuma gelen ABD istihdam verileri ise ekonomideki yavaşlamanın devam ettiğini ortaya koydu. ABD ekonomisinin büyüme hızı yüzde 1'e doğru geri çekiliyor. Dünya ekonomisi durgunluğa geri dönerken piyasalarda dikkate alınmayan bir gerçek var: Merkez bankalarının faizleri sıfıra yakın tutması ve para basması ekonomileri canlandırmıyor. 2008 krizinin ardından ekonomilerin toparlanmasını sağlayan hükümetlerin uyguladıkları teşvik politikalarıydı. Ancak bu politikalar, ülkelerin zaten yüksek olan borç oranlarını daha da artırdı ve gelişmiş ülkelerin neredeyse tümü borç krizini ya yaşıyor ya da krize adım adım yaklaşıyor. Borç batağında olan sadece Yunanistan, İspanya, İtalya değil. ABD'de resmi borç stokunun gayrisafi milli hasılaya oranı yüzde 100'ü aştı. Yüzde 8 civarında seyreden bütçe açıkları borcun sürekli olarak artmasına neden oluyor. Geçen yaz ABD Kongresi'nden yaşanan kilitlenmenin ardından, kasım ayındaki seçimlere kadar sorun rafa kaldırıldı ancak seçimlerin ardından bugün Avrupa'da izlediğimiz kemer sıkma-büyüme tartışmalarını ABD'de duyacağız. Japonya, İngiltere, Fransa gibi "zenginler" de durumu şimdilik idare ediyor. Merkez bankalarının sıfır faiz, para basma gibi politikalarının sonuç vermeyeceği biliniyordu. Bu politikalar bir işe yarasaydı Japonya, 10 yıldan uzun sıfır faiz politikasına karşın sıfır büyüme kısırdöngüsünden kurtulurdu. Para basma piyasalarda "balon" yaratmak için bir imkan olarak kullanıldı; ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Ben Bernanke bir gazeteye yazdığı tek yazıda varlık fiyatlarını şişirmeyi hedeflediklerini belirterek balona havayı dolduran ilk kişi oldu. Fed'in bu politikası borsaları ve emtia fiyatlarını patlattı. Yoksul halkların isyan bayrağını açmasıyla Arap Baharı'nı tetikledi ancak ABD ekonomisindeki etkileri sınırlı oldu. Fed'in müdahaleleri de giderek azaldı. Piyasalarda "para basılması" umudu tükenmiyor ama basılsa da basılmasa da bundan sonra dünya ekonomisinin derin bir durgunluğa girmesine engel olamayacak gözüküyor.
İspanya yine kurtulamadı AB Liderler Zirvesi'nin ardından sorunlar aşıldı havası yaratıldı ama aslında en ufak bir sorun çözülmedi. İspanya'nın faizi bir hafta sonra yeniden yüzde 7'ye yükseldi. İspanya'nın bu bataktan kurtulması imkansız gözüküyor. Piyasalar kurtarma fonlarının, zordaki ülke tahvillerini almasına umut bağladı ama Almanya, Finlandiya ve Hollanda buna şiddetle karşı çıkıyor. Hatta Finlandiya maliye bakanı, diğer ülkelerin borçlarını ödemektense Euro Bölgesi'nden çıkmayı tercih edeceklerini söyledi. Zaten 700 milyar euro civarında olan fonlarla yapılacak alımların İtalya ve İspanya'nın 2.5 trilyon euro tutarındaki borç batağını kurutması mümkün değil. İspanya IMF'in eline düşmemek için direniyor, bankaların sermayelendirilmesi gibi ara çözümler üretmeye çalışıyor ancak sonunda yarım trilyon euro civarında bir kurtarma için başvurması gerekecek. Avrupa fonlarında İspanya'yı kurtarmaya yetecek kadar para ancak var. ESM fonu bütün ülkeler tarafından kabul edilip uygulamaya girerse 500 milyar euro tutarındaki bu fon İspanya'ya yeterli olabilir ama sıradaki İtalya'ya bir şey kalmayacak. Avrupa'daki mali krizin dünya ekonomisindeki durgunlukla paralel gitmesi, mali piyasalardaki yaşanacak çöküşün 2008 krizinden çok daha büyük hasar vereceğini gösteriyor. Bu kez batak çok büyük ve hükümetlerin, mali çöküşün ardından yaşanacak ekonomik krizi aşmak için verebileceği teşvik de yok. Dünya ekonomisi yıllar sürecek bir daralmaya doğru adım adım ilerliyor.