Steve Tasane, göçmen bir babanın çocuğu olarak İngiltere'nin Leeds kentinde dünyaya geliyor ve hayatının büyük kısmı Londra'da geçiyor. Üniversite eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalıp bisiklet kuryeliği, benzinlikte pompacılık, temizlikçilik, bakıcılık gibi çeşitli işlerde çalıştıktan sonra günün birinde edebiyatla, şiirle tanışıyor. Atölyelere, edebiyat festivallerine katılıp gençler ve yetişkinler için iki roman yazan Tasane'nin, Nobody Saw No One isimli eseri ise The Guardian gazetesi tarafından yılın çocuk kitabı seçiliyor. Steve Tasane şimdi ise ülkelerindeki savaştan kaçıp bir mülteci kampında bir araya gelen bir grup çocuğun hikayesini anlattığı Çamur Çocuk romanı ile karşımızda. Kendisi ile konuştuk. Tasane bizlere, mülteci olmayı, o kamplarda yaşayan çocukların ruh hallerini ve her şeyden önemlisi çocuk masumiyetini çok samimi bir şekilde anlattı.
- Siz de göçmen bir ailenin çocuğusunuz. Ailenizin hikayesini, Leeds'e nasıl geldiğinizi anlatabilir misiniz?
- Babam İkinci Dünya Savaşı'nda önce Naziler, sonrasında Stalin'in Komünist güçleri tarafından işgal edilmiş Estonya'dan kaçmış. İkisi de acımasız ve katil rejimler. Travmatize olmuş bir şekilde Estonya'daki hayatından veya ailesinden bize hiç bahsetmezdi. Sonunda 1950'lerin ortasında annemle tanıştığı yer olan Leeds'e mülteci statüsünde kabul edildi ve en küçüğü ben olduğum dört erkek çocukları oldu. Fakat ben henüz beş yaşımdayken ailemizi terk etti. Estonya'daki ailesiyle tüm bağları kopardığı gibi bizimle olan tüm bağlarını da kesti. Bu yüzden bir mültecinin çocuğu olmaktan çok parçalanmış bir ailenin üyesiydim. Hiçbir şey bilmediğim bir ülkeye ait yabancı bir isim olan Tasane ile büyüdüm.
- Bir göçmen olarak babanızın yaşadığı zorluklar nelerdi?
- Bence o zamanlar İngiltere'de mülteciler aynı düzeyde nefret ve ırkçılıkla karşılaşmadılar, çünkü İkinci Dünya Savaşı nedeniyle pek çok Avrupalı yerinden edilmişti. Ayrıca, Estonyalılar çoğunlukla beyaz tenlidir, bu yüzden babam hiçbir zaman siyahilerin veya Asyalıların İngiltere'de sıkça karşılaştığı kaba ırkçılık deneyimini yaşamadı.
- Mülteci bir çocuk olmayı nasıl tanımlarsınız?
- Çocuk mülteciler çatışmadan kaçma, bombalama, askerlerin şiddeti ve ailelerini kaybetme ihtimalinden dolayı en kötü durumda olanlar. Bu çocuklar diğer bütün çocuklarla aynı umutlara ve hayallere sahipler: Yemek istiyorlar, oyun oynayıp arkadaşlık kurmak istiyorlar, aileleriyle çevrili olmak ve en önemlisi de eve gitmek istiyorlar. Evleri havaya uçurulduğu ya da askerler tarafından ele geçirildiği için eve gidemediklerinde yeni bir ev arıyorlar. Aslında hepimiz aynı şeyi istiyoruz: Sevdiklerimizin yanımızda olmasını, karnımızın tok olmasını, yüzümüzden gülücüklerin eksik olmamasını ve sıcak kıyafetlerimizin üzerimizde olmasını.
- Maalesef mültecilik, göç ve belgesiz çocuklar hâlâ gündemde. Bu açıdan, dünyanın şu anki durumunu nasıl yorumlarsınız?
- Ümidimi kesmiş durumdayım. Biz yetişkinler dünyayı nefret dolu ve tehlikeli bir yere dönüştürdük. Büyük resmi değiştirmek imkânsız gibi gözükse de her gün küçük değişiklikler yapabiliriz; etrafımızdakilere nazik olabilir, şiir yazıp sanat yapabilir, yemeğimizi paylaşabiliriz. Hepimiz bu küçük değişiklikleri yaparsak sonunda daha büyük bir değişimin olacağına inanıyorum. Her eylem, küçük de olsa, bir etkiye sahiptir.
- Yaşadıkları tüm olumsuzluklara rağmen, çocukların masumiyetlerinin ve iş birliğinin ön plana çıktığını görüyoruz. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
- 'Kötü' çocuk diye bir şey yoktur; sadece zarar görmüş, korkmuş ya da kafası karışmış çocuk vardır. Okulları ziyaret ettiğimde, hiçbir çocuğun başını belaya sokmak istemediğini; her çocuğun öfkesini kontrol altına almak istediğini, övgüyü memnuniyetle karşıladığını, cömert bir ruha sahip olduğunu ve çalmaktansa paylaşmaktan zevk aldığını görüyorum. Bu insan doğasıdır. Yaşlandıkça daha fazla önyargıya, daha fazla ırkçılığa, daha fazla yoksulluğa ve daha fazla politikaya maruz kaldıkça bunlardan mahrum kalıyoruz. Çocukları doğal hallerinde, ancak doğal olmayan ve dehşet verici bir yerde canlandırmak istedim.
- Dünyada çocukların masumiyetinin ötesinde bir güç var mı?
- Hayır. Yetişkinler acı çeker, kızar, incinir, şiddeti kutlar, barışı, sevgiyi ve gülmeyi unutur. En iyi yetişkinler çocukken sahip oldukları tutku ve inançlara sadık olanlardır. Dünyayı çocuklar kurtaracak.
- Bütün dünyanın dikkatini çocuklara ve mültecilere çekmek için ne yapmalıyız?
- Kelimeleri yayalım. Bağıralım. Şarkı söyleyelim. Resim çizelim. Şiir yazalım. Protesto mektupları yazalım. Dilekçeleri imzalayalım. Oyunlar sahneleyelim. Haberler yapalım ya da bloglar yazalım. Kelimeleri yaymalıyız. Asıl mesele bu.
Bu roman film olsun isterim
- Tanıtım bülteninde romanınız Çizgili Pijamalı Çocuk'a benzetiliyor. Romanınızın başka eserlere benzetilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu romanın bir filme uyarlanmasını ister misiniz?
- Çamur Çocuk'u diğer çocuk kitaplarından ya da filmlerinden ayıran şey anlatının yavaş olması. Hikâye, çocukların tırnaklarına kazınan çamurda, çamurla kaplı botlarında ve dudaklarındaki kahkahada. Hikâyede yenecekleri bir kötü adam ya da krala dönüşecek bir sihirli yüzük yok. Her şey çamur ve kalp. Bir filme dönüştürülmesini de çok isterdim.