81 yaşındaki İngiliz yönetmen Peter Yates'in ölüm haberiyle sarsılan bir sinema yazarının aklına önce,
Bullitt'in (1968) gelmesi şaşırtıcı değil. Ne de olsa tüm zamanların benzersiz ikonlarından 'cool adam' Steve McQueen'in imajını pekiştiren bu şahane polisiye gibi, sinema tarihinde türün köşe taşı olabilen film fazla yok. Sonraki
French Connection'a ilham olan meşhur araba takip bölümüyle anılmasının esas nedeni ise işin akrobasisine -hele ki özel efektlerin yokluğunda- getirdiği incelikler ve detaylar. Amerikan kültürüne dair gözlemleriyle tam bir İngilizdi; soğukkanlı ve isabetli. Robert Mitchum'un müthiş 'cool' halesi de polisiye
The Friends of Eddie Coyle'da (1973) parladı. İşe aktörlükle başlayıp yönetmenliğe çark eden Yates'in İngiliz tiyatrosu ve ana akım sinemasındaki başarısı, biraz da müzikalden aksiyona her türden öyküye el atmasında gizli. Gerçi aynı nedenle, imzası olan bir sinemacı kimliğinden söz etmek zorlaşsa da, kimilerince 'zanaatkar' yönetmen olarak anılması haksızlık. Oscar'a da aday olduğu komedisi
Kaçış (1979), gişede hasılat kıran gerilimi
Derin (1978) misali, Amerikan sinemasına muhtelif 'katkıları' malum.
John ve Mary (1969) gibi kıymeti pek bilinmeyen romantik girişimleri de oldu. Ama filmin başrolündeki Dustin Hoffmann ve Mia Farrow gibi oyuncuların hakkını verdi, güzelliği başına bela olan Jacqueline Bisset'yi hep savundu, Nick Nolte'nin yeteneğini baştacı etti.
EN GÖRKEMLİ 'KOSTÜMCÜ'
Dön dolaş İngiltere'yi mekân tutan üstadın en görkemli filmi
Kostümcü sayılabilir. Oscar'a aday olduğundan değil tabii; sefih bir Shakespeare aktörü (Albert Finney) ile yardımcısının iktidar savaşındaki çöküşün düellosundaki hassas tespitleriyle. Ya da çömezliğini yaptığı ustası Tony Richardson'ın deyişiyle, "Peter Yates hassasiyetiyle..."