Fatih Altınöz, deyince bir koltukta birkaç karpuz birden sayıyor insan: psikiyatrist, senarist, dergici,dernekçi ve de yazar... Yirmi yıl önce
Şizofrengi dergisini çıkardıklarında sadece tıp aleminin değil, yazıyla uğraşan herkesin dikkatini çekmişlerdi. Nitekim ilk kitabı 1994'te çıkan ve o dergide yazdığı yazılardan oluşan
Şaşkın Karayolu Balinaları'ydı... Kendi tabiriyle, o balinalar 'mekanı denk getirememiş canlı türleri'ydi ve bir daha kendilerinden haber alınamadı.
Boşlukta, Okumadan Kitap Eleştirileri adlı ikinci kitabı edebiyata hin bir okur gözüyle bakan yazılarından derlenmişti.
Tuhaf Günler'de ise 80 sonrası üzerine ölü toprağı serpilen memleketin ve amorflaşan bireylerin traji-komik hikâyelerini okuduk. Ve yıllar sonra (Tam sekiz yıl geçti aradan)
Kutsal Aile romanıyla tekrar yazın dünyasına döndü Altınöz... Bu kez sahnede, monologlar halinde mırıldanan, yine bütünüyle kuşkuda İsmail karakteri var. İsmail, 'kutsal aile' içine sıkışmış, oradan oraya savrulan ve tünelin ucunda küçücük bir ışık görse, yaşadığına şükredecek tam bir ahir-zaman mağduru...
- Yayım dünyasına ilk olarak 20 yıl önce Şizofrengi'yle girdiniz. Siz ve bir grup (anti)psikiyatrist arkadaşınız 'bütünüyle kuşkudayız' sloganıyla ve kendi yağınızla bir dergi çıkardınız; herkese, "ne oluyor, ne diyor bunlar," dedirttiniz... Yazıyla ilişkiniz ilk olarak o dergide başladı. Neydi Şizofrengi'nin derdi ve sizin yazılarının ana meselesi?
-
Şizofrengi psikiyatride egemen olan pozitivist bilgi üretme tarzına, psikiyatrinin insanı çileden çıkaran işbölümlü, mekanik ve insancıllıkdışı yapılanmasına karşı sokağın delişmen, savruk ve hiyerarşi tanımayan isyankar diliyle bir tepki olarak doğdu. Başlangıçtaki temel dertlerimiz akıllarını tımarhanenin koridorlarında aramaya zorlanan insanlarla ilgiliydi. Sonradan tımarhanenin bir hastane değil bir memleket olduğunun farkına varmamızla beraber ortada bütünüyle kuşkulanılacak pek bir şey kalmadı.
YAZAR, YAYINCI, DAĞITIMCI VE OFİS ELEMANI
- O derginin en dikkat çekici özelliklerinden biri künyesinde unvanlar kullanmamanızdı. Sizin yazılarınızda da her türlü iktidara karşı duran anarşist bir ses vardı. Sonra uzun bir süre yazıya yanaşmadınız?
- Bir derginin hem yayıncısı hem yazarı hem dağıtımcısı hem ofis elemanı hem de hamalı olursanız, yazı alanının üzerine örtülü pembe şal havalanıyor ve işbölümünün psikiyatri kadar yazıyı da boğazına kadar kapladığı ortaya çıkıyor. Bir bütünün tamamını görünce yazıyla yaratılan yanılsamanın diğer yüzlerini de görmüş oluyorsunuz. Bu da insanı hızla bu alandan soğutuyor. On yıl kadar önce: "Bütün düşündüklerimi yazdım. Bütün yazdıklarım da basıldı. Bir dedem Mübaşir Hasbi, diğer dedem Fıstıkçı Abdülvahap. Benden de ancak bu kadar olur. Deryaya bir damla olarak düştümse ne ala," dedim ve düz yazıyı bıraktım.
BİR AFİLİ FİLİNTA
-
Dedelere ya da size ne oldu da, aldınız kalemi elinize yine?
- Dedeler rahmetli. Ben şimdilik devam ediyorum. Düz yazıyı bıraktım. Senaryolar yazdım. Üç tanesi filme çekildi. İstanbul'u üçte iki oranında terk etmiş durumdaydım. Hâlâ da öyleyim. Ege'nin bir yerinde bir gün evin bahçesindeki ayrık otlarını yoluyordum. Murat Menteş aradı. Afili Filintalar adıyla bir internet bir sitesi kurduklarını, sitenin edebiyatçılardan oluştuğunu söyledi. Konunun benimle alakasını anlamadım, "Hayırlı olsun," dedim. "Abi sen de yazacaksın," dedi. "Ne yazacağım oğlum? Düz yazıyı unuttum ben," dedim. Israr etti. Kışın İstanbul'a dönünce bir iki yazı yazdım. Ardından dedim ki "Bari şu aile mevzusuna bi gireyim ufak ufak."
Kutsal Aile'yi tefrika halinde Afili Filintalar'da yazmaya başladım. Sonra bugünlere geldik işte.
- Yıllar önce bir röportajınızda "Kapitalizmin çekirdek ünitesi ailenin toz dumana karıştığı, sosyal olarak bugünkü yetersiz ilişkilerin bile kurulamayacağı bir çağ geliyor," demiştiniz. Sekiz yıl sonra yazdığınız Kutsal Aile, böyle bir öngörünün ürünü mü? 'Kutsal aile' kurumunun bu çağdaki durumu nedir, nereye gidiyor?
- Ailenin bu biçimiyle ortadan kalkmakta olduğu artık kabak gibi ortada. Hakim olan heteroseksüel, monogamik ve ölünceye dek sarsılmadan sürmesi temennisiyle hukuki olarak payandalanmış aile biçimi 'çatır çatır' değişime uğruyor. "...sosyal olarak bugünkü yetersiz ilişkilerin bile kurulamayacağı bir çağ..." konusunda ise düşüncem değişmemekle beraber, bunun şimdikinden daha olumsuz bir şey olacağından artık emin değilim. Bu küreselleşme çağında ailenin kapitalizmin daha önce ihtiyaç duyduğu çekirdek biçiminden daha farklı yönlere evrileceği belli oldu. Şimdiki zamanın en küçük topluluk birimine ille de aile denilecekse 'parçalanmış aile' denilmeli bence.
- İsmail'in mırıldanmalarındaki, yer yer kendine ve tüm dünyaya sövmelerindeki dil oldukça eril ve yabani... Onun hayatına giren ya da zamanında girmiş herkes de nerdeyse onun kadar 'kurban'. Kendine durmadan şekil şemal vermeye çalışan İsmail, tam olarak kimdir ya da neyin prototipidir?
- İsmail değişen ilişki biçimlerinin anaforunda yaprak gibi savrulan sokaktaki ortalama insan benim için. Hepimiz gibi salağın teki. Kendi iç sesiyle anlamlandırmaya çalışıyor gözünün önünde olan biteni. Hiçbir şeyden tam anlamıyla emin değil. Bütün hayali: ailesine ait bir arazinin satışından gelecek gelirle ev ve araba sahibi olmak. Bu İsmail günlük hayatının içinde neyi, nasıl düşünür, düşüncelerinin saniye düzeyinde bile bir tutarlılığı, devamlılığı var mıdır, hayatıyla ilgili karar alabilir mi, karar alırken hangi akıl yürütmeleri kullanır, yoksa oyunu tamamen -Allah ne verdiyse- gelen zara göre mi oynamaktadır? Temel sorularım buydu. Bir labirentte çıkış arayan, çaresizce o kapıdan bu kapıya saldıran bir adam çizdim, onun kanına girip bir yolculuğa çıktım.
AİLESİNDEN YARALANMAMIŞ İNSAN YOK
- Aile içindeki mecburi hizmetler, gönülsüz dağılmış roller, zoraki sorumluluklar, geleneksel görevler vs.. Kutsal Aile'nin ana kanavasını oluşturan ve İsmail'in monologlarında kendini gösteren bu 'yalan dünya'yı ifşa ederken, psikiyatrist kimliğiniz elinize dolandı mı?
- Şu yaşıma kadar mesleki olarak ya da diğer hallerimle bulunduğum yerlerde ailesinden ciddi yaralar almamış tek bir insan tanımadım desem yeri var. Aile, benim akademik anlamda en çok ilgilendiğim alanlardan biriydi. İstediğim bilgi-bilimsel ortam 'akademi'de olmadığı için bu konuyu yıllar sonra başka bir biçimde ele almak istedim. Söylememe gerek var mı, bilmiyorum ama; yazdığım aile mesleki ya da başka bir biçimde yakınında olduğum bir aile değildir.
- Hazır eliniz değmişken sırada ya da aklınızda başka bir kitap var mı? Yoksa yine uzun bir ara vermeyi mi düşünüyorsunuz?
- Kısmet diyelim. Kısmet, güzel bir laf.
Kutsal Aile Fatih Altınöz APRİL Yayınevi 206 s., 15 TL