YAVUZ TURGUL
İZLEDİĞİM HER FİLMDEKİ KADINA AŞIK OLURDUM
Hiçbir dönem hedeflerim olmadı benim. O yüzden örnek olması son derece zor insanlardan biriyim. Kötü bir lise döneminden sonra İstanbul Üniversitesi'nde o zamanlar İktisat Fakültesi'ne bağlı olan Gazetecilik Bölümü'ne başladım.
Üniversite sınavlarnda kazandığım bölümlerin içinde hukuk, gazetecilik, dişçilik vardı; "Hukuk, iktisat sıkıcı. Matematik, rakamlar, şunlar, bunlar beni öldürür. Gazetecilik güzel, ben yazmayı becerebiliyorum" diyerek gazeteciliği seçtim.
GÜVENİ HAK ETTİM
İlgilendiğimiz şeyler daha çok haytalıktı, kızların peşinden gitmek ve hiçbir şey öğrenmemek üzerine kuruluydu. Beni bu anlamda diğerlerinden ayıran şey; hayal etmekti. Her şeyin içinde bir hayalim vardı ama hiçbir zaman, 'Bir matematik profesörü olayım' gibi şeyler değildi. Aşk, aşık olabilme... Mesela gittiğim her filmde başroldeki kadın oyuncuya mutlaka aşık olurdum ama bir hafta sürerdi. Önümüzdeki hafta başka bir filme gidiyorsun, bu sefer oradaki kıza tutuluyorsun.
Güven duygusuyla yaklaşıyor insanlar bana. Bu güveni hak ettiğimi düşünüyorum. Bu güveni hak etmek için de çok namuslu olmaya gayret ettim hayatım boyunca. Yalan söylememeye gayret ettim, sadık kalıp bana verilen işi sonuna kadar en iyi şekilde yapmaya gayret ettim.
ENGİN GÜNAYDIN
DELİ KADRİYE'NİN KEHANETİYİM BEN!
Çocukluğum Tokat-Turhal'da geçti. Hayatımın en güzel, en eğlenceli dönemleriydi. Kadriye diye birisi vardı ve deliydi. Kahin derecesinde kehanetleri vardı. Deli Kadriye'nin kehanetlerinden birisiydim ben de. O dönemler söylemişti çok ünlü olacağımı. Şöyle bir cümleyle söylemişti hatta: "Herkes ona bakıyor, o kimseye bakmıyor."
Bir de lisede Çetin diye bir çocuk, kendimi geliştirirsem, geleceğimi çok parlak bulduğunu söylemişti. Hatta 'zeki' lafını ilk ondan duymuştum. Halbuki ben kendimi hiç zeki bulmam; aptal bulurum. Aptallığımdan da çok memnunum. Aptal demek, bilmemek demek. Bilmemeyi tercih ederim. Çünkü bilmek, çok uyuz olduğum bir konu.
Suzan vardı, benim flörtüm. Onunla oynaşmayı çok severdim. Bahçeye çadır kurup içinde öpüşürdük. Hatta bir kilim vardı, bir tarafı delik. Öpüşeceğiz ama o delikten de ışık geliyor. Banyo tasıyla kapatmıştım deliği. İçeride öpüşüyoruz. Gerçi öpüşmeyi de bilmiyoruz. Bir gün o tası oradan alırken annemin yüzünü gördüm. Terlikle dövmüştü bizi. Yıllar sonra gördüm Suzan'ı. "Beni hatırladın mı?" dedi. Tanıyamadım önce. "Ben Suzan" deyince içim mahvoldu, çok etkilenmiştim.
ŞİVEM BOZUKTU...
Tiyatro yaptığın zaman kızlara da havan oluyordu. Hatta tiyatrodan dolayı ilk sevgilim olmuştu: Rujo. Adı Rüştiye de Rujo diyordum. Evlilik planları yapıyordum onunla. İlk evlilik planı yaptığım kişiydi. Bir daha da yapmadım.
Konservatuvardan ilk senede atıldım. Şivem bozuktu, lafları unutuyordum, çok heyecanlanıyordum. Hoca soru soruyordu, anlamıyordum. Şapır şapır terliyordum. Aslında haklılardı beni atmakta. Hayatımın büyük bir üzüntüsüydü ama. Çok üzülmüştüm.
BURHAN DOĞANÇAY
HAYATIM YUKARIDAN İDARE EDİLDİ BENİM
Gençken futbol oynadım. Gençlerbirliği'nde kaptanlık yaptım. Formamızı eve götürürdük, annem yıkardı. İki defa Türkiye şampiyonu oldu Gençlerbirliği; birer kravat verdiler ödül olarak, o kadar.
İlk futbol oynadığım zamanlarda kafamla oynardım. Yani sol ayağım yoktu benim. Sol ayağın yoksa iyi futbolcu olman zor. Bugün olsaydı hiçbir takımda oynayamazdım mesela. Ama o yıllarda her yeni şeye atlıyorsunuz. Şıpsevdi mi ne diyorsunuz; geçlikte aynen öyleydim.
Benim bütün hayatım yukarıdan idare edildi. Kadere çok inanıyorum. Kader ile kısmet... Ben bir kitap yazsam ismi 'Destiny' (Kader) olur.
Beni Paris'e babam yolladı, şartı da şuydu: Futbol oynamayacak, ressam olmayacaksın. O zaman ressam olmak demek; ayağına taş bağla, Sarayburnu'ndan kendini at!
Fransa'da okurken de akşam 8'den sabah 8'e kadar Cite Universitaire'de gece bekçiliği yaptım. Kilise de temizledim.
Ben hep başarıya oynamışımdır; ne iş yapıyorsam... Ve benim daha çocukluğumdan beri mottom; ya hep ya hiç!
Hep kendim çabaladım, bana kimse bir şey yapmadı. Kurda sormuşlar, "Niçin ensen çok kalın?", "Ben kendi işimi kendim yaparım" demiş. Benim yaşadığım hayat da o.