Koronavirüs salgınının turizm sektöründe değiştireceği alışkanlıklarla ilgili yazımdan sonra bazı işletme sahipleri ile konuştum. Herkes bir tahminde bulunuyor ama salgının etkisini azaltacak proje üreten yok. Bazı otellerin yeni reklamları bile eskisinin aynısı. Eğer her şeyin eskiden olduğu gibi devam edeceğini düşünüyorlarsa yanılıyorlar!
Açık büfeden konaklamaya birçok alışkanlığımız değişecek. Artık insan yoğunluğunu azaltan küçük konseptler tercih edilecek.
Bu noktada Kültür ve Turizm Bakanlığı'na büyük iş düşüyor. Türkiye için turizm geliri hayati önem taşıyor. Salgının etkilerini azaltmak için Bakanlık, sektörün önde gelenleriyle bir araya gelip acilen bir eylem planı hazırlamalı. İnsanlardaki virüs korkusunu azaltacak, onları rezervasyon yaptırmaya itecek uygulamalar ve projeler açıklanmalı. Hijyeni ve sosyal mesafeyi öne çıkaran yeni konseptler belirlenmeli ve bu yönde reklam kampanyaları hazırlanmalı!
HAREKETE GEÇMELİYİZ
Avrupa'da salgından en çok etkilenen İtalya bile yaz sezonundan ümidini kesmedi.
İtalya Kültür Bakanlığı Müşaviri Lorenza Bonaccorsi, "Bu yaz deniz kenarına gitmeyi mümkün kılmak için çabalıyoruz.
Seçeneklerden biri de plajları sosyal mesafe kurallarına uygun bir hale getirmek" dedi.
Buna bağlı olarak plajlarda şezlong ve şemsiyelerin belli mesafe aralıklarında kurulması öngörüldü. İtalyan plastik üreticisi bir firma ise, plajlarda plastik localar kurularak insanların birbirinden uzak tutulabileceğini açıkladı ve şimdiden talep almaya başladı. İtalya Sahil İşletmeleri Birliği ise plajlarda zorunlu rezervasyon uygulamasına gidilebileceğini, yaş grupları için farklı çalışma saatleri oluşturulabileceğini açıkladı. Bizim de bir an önce harekete geçmemiz ve projeler üretmemiz gerekiyor!
Canımın içi takeaway, görmüyor musun?
Ünlü oyuncu Yetkin Dikinciler, koronavirüs önlemleri kapsamında yasak olmasına rağmen gittiği bir kafeden kahve alınca kendisini uyaran muhabire "Canımın içi takeaway (al götür) görmüyor musun?" dedi.
Muhabir "Ama kafede oturuyordunuz" diye karşılık verdi. Ünlü oyuncu da "Kahve alıp çıktım. Olayı seviyesizleştirme.
Sus dinle, sana insan muamelesi yapıyorum... Maske takmak da kural değil, soğuk diye takıyorum" diyerek tepki gösterdi.
Hem muhabirin sorguya çeker tavrı, hem de Dikinciler'in muhabiri azarlaması hiç hoş değildi. Dikinciler'in kafede oturarak beklemesi doğru değil. "Maskeyi soğuk diye takıyorum" demesi de komikti!
Ama "Canımın içi takeaway, görmüyor musun?" sözü bir Yetkin Dikinciler vecizesi olarak hafızalara kazınabilir.
İnsan sanatçı olunca kurduğu cümleler de ilginç oluyor.
Devletten isteme, Ferrari'ni sat!
Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, koronavirüs salgını yüzünden işleri bozulan ve devletten yardım isteyen büyük şirket sahiplerine "Devletten yardım istemeden evvel Ferrari'lerinizi satın... İşçi çıkaracağınıza, önce elinizdeki lüks otomobilleri satın" dedi.
Borisov, ayrıca ülkesinde 84 adet Rolls-Royce, 241 adet Bentley, 123 adet Ferrari, 87 adet Lamborghini, 311 adet Maserati, 280 adet Hammer, 4 bin adet Jaguar, 5 bin adet Porsche olduğunu ve bu alanda muhtemelen Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada yer aldıkları serzenişinde bulundu.
TEŞVİK BEKLİYORLAR
Bizdeki zenginler de aynı! Lüks araç sayımız birçok gelişmiş ülkeden fazla. Türkiye'de hesabında 1 milyon lira veya üzeri parası olan mudi sayısı, 2019'da bir önceki yıla göre 45 bin 314 kişi artarak 225 bini aştı.
Ama zenginlerimiz her krizde faturanın tamamını devlete ödetmeye çalışıyorlar. Sürekli devletten teşvik ve ucuz kredi bekliyorlar. Biraz da zenginler özveride bulunsa... Gerekirse Ferrari'lerini satıp işçi çıkarmasalar iyi olmaz mı?