Rol aldığı projelerde özellikle eski Türkiye güzeli annesinden miras iri yeşil gözleriyle dikkat çeken güzel oyuncu Didem Balçın, hem rol aldığı Diriliş: Ertuğrul dizisinin tutmasından, hem de oynadığı En Kısa Gecenin Rüyası isimli oyunun kapalı gişe izlenmesinden dolayı son derece mutlu. Hatta Diriliş: Ertuğrul dizisiyle birlikte Cannes'a gitme hayalini gerçekleştirdiği için şanslı hissediyor kendini. Her ne kadar bir sinema filmiyle Cannes'a gitmeyi istese de, kırmızı halı da yürümekten gurur duymuş... Orada tanındığında ise şaşkınlık yaşamış. Tiyatroda En Kısa Gecenin Rüyası'nda büyü sebebiyle eşeğe aşık olan Titanya'yı oynayan Balçın'ın konu aşka gelince yüzü kızarıyor. Özel hayatıyla ilgili konuşmayı sevmiyor ama "Aşkı senfonik müziğe benzetiyorum. Sakin sakin başlayıp bir anda kemanlar girince müzik yükselir ya. Kendimi şu ara senfonik hissediyorum" diyerek az da olsa aşk hayatıyla alakalı ipucu veriyor güzel oyuncu ve ekliyor: "Artık ben de çocuk sahibi olmak istiyorum."
- Diriliş:Ertuğrul'da oynadığınız Selcan Hatun karakterinde bir değişim var. Bu değişim ve dönüşümü nasıl karşılandınız?
- Evet Selcan'da 180 derece bir dönüş oldu. Hırslarına yenilen, kötü bir karakterken bir anda ters döndü. İnançları doğrultusunda iyi bir karakter haline geldi. Burada benim için iyi olan karakterin iyi olması değil, bir karakterin dönüşüm yaşaması. Yani bir dizide bir karakteri oynayıp sonra onun tam zıttını oynayıp buna seyirciye inandırmaya çalışmak çok büyük şans. Dizilerin zor tuttuğu bir dönemde ben sanki ikinci diziye başlamış gibiyim. O anlamda kendimi şanslı görüyorum.
- Nasıl hazırladınız kendinizi bu değişime?
- Bu yaz geçen seneki gibi teknik bir çalışmadan ziyade daha içsel bir çalışma yaptım. Geçen sene at binme, ok atma gibi dersler almıştım. Bu yaz da karakterin duygusal yoğunluğuna odaklandım. Yani geçen sene dıştan içe doğruydu, bu sene de içten dışa doğru bir şey oldu.
- Bu dönüşüm seyirciye nasıl yansıdı sizce?
- Ben kötüyü oynarken sert söylemleri oluyordu ama seviyorlardı karakteri. Selcan iyiyi oynamaya başlayınca da sevmeye başladılar. Bu kadın kötü inanmayın buna değil, Selcan doğru yolu buldu, niye ona inanmıyorsunuz gibi tepkiler gösteriyorlar.
- Dönem işinde oynamayı sevdiniz mi?
- Evet. Zaten hep dönem işinde oynamayı istediğimi söylüyordum. Sevdim, alıştım. Konu itibariyle 13. yüzyılda geçiyor olaylar. Atlar, oklar, obalar... Gerçekten çok zor şartlar. Nazar değecek diye söylemeye çekiniyorum ama biz 120 dakikalık diziyi beş günde çekiyoruz. İnanılmaz bir şey ve Metin Günay'ın başarısı bu. Çok özenli çekiliyor dizi. Zaten ben bir şeye özenilmezse çok sinir oluyorum.
ÇOK SAYGILI VE VERİCİYİM
- Siz hangisinden daha çok zevk aldınız? İyiyi oynamak mı kötüyü oynamak mı?
- Hepsini seviyorum. Yüksek sahneleri oynamayı seviyorum. Partnerim Kaan Taşaner'le Selcan ve Gündoğdu olarak aşırı bir uyumumuz var. Bugüne kadar partnerlerimden yana hep çok şanslı oldum. Birbirimizle paslaştığımız beraber yükseldiğimiz sahneler ekstra heyecanlı oluyor. Yani bir sahnenin vurması, kırması, bağırması, kaçması atraksiyonu varsa o zaman çok hoşuma gidiyor. Orada da karakterin iyi ya da kötü olması değil önemli olan. Sahnenin yüksek olması çok önemli oluyor. Çünkü o zaman oyuncu senaryoya hizmet etmiş oluyor.
- Tanıdığınız bildiğiniz oyuncularla çalışmak çok önemli değil mi?
- Kesinlikle. Ben yeni bir işe başlarken çok çekingen davranırım. İlk tanıştığım ortamlarda "Merhaba" bile diyemem çok utanırım. İçime kapanırım. İnsanlar "Ne kadar ukala" derler hatta. Halbuki ukalalık değil çekingenlik. Bu dizide Dila Hanım'dan tanıdığım Hülya abla var. Bir de Metin hoca var. Onların olması beni rahatlatmıştı. Çok yaşlandım galiba. Artık hangi sete gitsem tanıdık insanlar var. Büyük avantaj tabii. Teknik ekipten de tanıdığa denk gelince çok rahatlıyorum.
- Ukalalık yapan insanlarla karşılaştınız mı şimdiye kadar?
- Bu dizide karşılaşmadım ama daha önceki setlerde karşılaştım. Öyle bir şey olunca hemen şalterleri indiririm. Sanki orada yokmuş gibi davranırım. Onu istemsiz olarak çok iyi yapıyorum. Çok saygılı ve vericiyim. Ekip ruhuna inanırım.
- Sosyal medya hesabından oyuncu arkadaşlarınızla fotoğraflar paylaşıyorsun. Oyuncular arasındaki dostluklar kalıcı mı sence?
- Benim kalıcı arkadaşlarım var ama bu sektörde çekememezlik çok fazla. İnsanlar birbirlerine iltifat etmekten aciz. Mesela arkadaşımın dizisi birinci olduğunda bu diziden para kazanıyor ve başarılı oldu diye sevinirim.
UÇUK HAYALLER KURMALI İNSAN
- Diziyle birlikte MIPCOM Fuarı için Cannes'a gittiniz. Nasıl bir deneyimdi?
- Cannes'a gitmeyi çok istiyordum hatta "Şu filmle giderim" diyordum ama bunun dizi vesilesiyle olacağını hiç düşünmemiştim. Evrene mesajımı sette mi yolladım acaba diye düşündüm sonra. Halı aynı halı sonuçta. Film festivalinde de bu halıyı seriyorlar (gülüyor). Şaka bir yana orada olmak çok güzeldi. Yabancıların seni tanıyor olması çok ilginç bir şey.
- Neden, ünlü değil misiniz sonuçta?
- Ben kendimi ünlü olarak görmüyorum. Mesela dışarıda birisi bana selam veriyor, "Nasılsınız" diyor. Ben oyuncu olduğumu ve onun beni işimden dolayı tanımış olabileceğini unutuyorum. Daha geçen yaz Yunanistan'da beni tanıdıklarında inanamadım. "Yok canım karıştırıyorlardır" dedim. Dünya o kadar büyük değilmiş. Yurtdışına açılmak olmayacak bir hayal gibi geliyordu ama o kadar zor değilmiş.
- Gözünüz açıldı belki de...
- Evet, aynen öyle. Biz kısıtlı hayaller kuruyoruz bence. Hayalleri kısıtlamamak lazım. Yani olacağından emin olduğum hayaller kurmaktan yanaymışım ben. Onlar da hayal değil hedefmiş aslında. Uçuk hayaller kurmalı insan.
- Dönem dizisi istediniz oldu. Cannes'a gitmek istediniz gittin. Bundan sonraki hayaliniz Oscar mı?
- Yok. Hâlâ oralara gidemiyorum. Emsal olsa gideceğim, emsal yok. İnşallah giderim de seni de götürürüm. Neden olmasın. Ama Cannes'a bir kez de sinema filmiyle gitmek isterim.
50 KERE OYNARIM AMA 50 KERE SEYREDEMEM
- Moda Sahnesi'ndeki yeni oyununuz En Kısa Gecenin Rüyası da kapalı gişe yoluna devam ediyor.
- Ekim'de başladık ve inanılmaz bir ilgi var. Zaten çok iddialı bir kadromuz var. Yönetmenimiz Kemal Aydoğan çok iyi bir kadro kurdu. Bence bir oyunun iyi olmasındaki yüzde 70 etken cast. Her oyun bir öncekinden farklı oluyor. Kemal Aydoğan sürekli yeni fikirlerle oyunu geliştiriyor. Onunki çok takdire şayan bir meslek. Ben asla yapamam. 50 kere oynarım ama 50 kere seyredemem yani.
- Oyun için hazırlık süreciniz hem eğlenceli hem de yorucu geçmiş. Biraz bahseder misiniz neler yaptınız?
- Hayatımdan bezdim. O süreçte her gece birde yatıp 06.00'da kalktım. Dizi de vardı. Sabah Kadıköy'deyim, akşam Riva'dayım. Çekimden provalara provalardan sete gidip geldiğim bir süreçti. Provalar çok eğlenceli geçti. Çocuk oyunu oynuyorduk. Kaynaşmak adına çok önemli bu oyunlar. Prova dönemi bir oyunun en güzel kısmı. Orası güzel ve keyifli geçerse oyunda da aynı şekilde oluyor.
- İki farklı rolü canlandırmak nasıldı?
- Farklı bakış açısıyla iki kadını gösteriyorum. Oyunda çok katman var. Hayal gerçek katmanı. Hypolita ve Titania birbirinin aynası. Biri Amazonlar kraliçesi, diğeri periler kraliçesi. Titanya'nın bastırılmış kısıtlanmış hali Hypolita. Hypolita, güçlü bir kadınken, kocası Thesius tarafından zorla kazanılmış bir kadın. O yüzden mutlu değil. Acısı var. Titanya'da biraz gerçek üstü bir yerde. Çılgın, deli ama o da bir kadın.
- Hatta gidip eşeğe âşık oluyor...
- Evet. Yapılan bir büyü yüzünden eşeğe âşık oluyor. Onu eşek olarak görmüyor ki. Eşeğe âşık olmadan önce daha güçlü daha dominant biri. Eşeğe âşık olduktan sonra daha değişik bir hal alıyor. Aşk onu o hale getiriyor.
- Aşk böyle bir şey midir? Siz nasıl görüyorsunuz aşkı?
- Senfonide bir anda bütün kemanlar yükselir ya, seyirci de birden gaza gelir. Sonra bir anda biter. İşte aşk öyle bir senfoni benim için.
- Senfonik bir durumda mısınız şu an?
- Çok senfonik bir durumdayım bu aralar. (Gülüyor)
- Hayatınızda biri mi var yani?
- Yok hayır. Sadece senfonik hissediyorum...
- Oyundan yola çıkarak sorayım, aşkın göz kör müdür ya da aşk acıtır mı?
- Evet, aşk acıtır. Aşk acıtınca aşk oluyor diye bir teori var. Acı hayatta tutuyor aşkı galiba. Bilmiyorum. Sen neden bana aşk soruları soruyorsun.
- Anne olmayı düşünüyor musunuz?
- Evet, çocuk sahibi olmak istiyorum. Yeğenim benim için çok büyük bir aşk. Kendi çocuğun olunca bunun iki katını hissediyorsun diyorlar. Bunun iki katı nasıl olabilir hayal bile edemiyorum. Kısmet.